Ekonomist Acemoğlu ile akademisyen Robinson, Türk medyasının Gezi
Parkı olaylarında takındığı tavrı eleştiren Türkiye medyasındaki esef
verici durum' başlıklı ortak bir makale kaleme aldı
T24
Daron Acemoğlu & James Robinsonİstanbul Taksim Meydanı’nın Gezi Parkı’nda barışçıl gösteriler olarak başlayan ve ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin artan otoriter yönetimine karşı yaygın protestolara dönüşen gelişmelerin Türk demokrasisini güçlendireceğine ilişkin olarak iyimserliğimizi hâlâ koruyoruz.
Ama protesto faslından önce, siyasi hareketin muazzam bir engeli aşması gerekiyor: Türk medyası. Daha temsili ve hesap verebilir bir yönetim tarzının gerçekleşebilmesinin önündeki engel, hükümetin buna karşı direncinden çok, Türk medyasının sessizliği ve hatta çoğu kez iktidarla suç ortaklığı yapması...”
'Tuhaf ve iç karartıcı sessizlik'
Daron’un New York Times gazetesindeki görüş yazısında belirttiği gibi,
protestoların zirve yaptığı günlerde CNN, Taksim Meydanı’ndan canlı
yayın yaparken, CNN Türk penguenler ve aşçılık hakkında programlar
yayınlıyordu. CNN Türk, tek başına da değildi. Türk medyasının tamamı,
tuhaf ve iç karartıcı bir şekilde sessizdi; ya da daha da kötüsü,
yanıltıcı yayın yapıyordu. Bunun sebebi, bugüne kadar birçok medya
kuruluşunun, özellikle de hükümetin dikkatini çekeceğini düşündükleri
konularda otoriteye boyun eğiyor olmasıydı.
'İstanbul dışında şiddet arttı'
Medyanın sessizliğinin sonuçları oldu. Örneğin, göstericilere yönelik
polis şiddetinin seviyesi, Ankara ve birkaç diğer şehirde,
İstanbul’dakinden çok daha fazla oldu. (Tabii ki uluslararası medyanın
da yer verdiği gibi, orantısız güç kullanımı, gelişigüzel biber gazı
kullanımı ve barışçıl göstericilere yönelik tutuklamalar İstanbul’da da
sıradanlaştı.) Önce Ankara ve diğer şehirlerdeki daha aktif, daha
provoke edici ve daha şiddetli çatışmaların sebebinin, daha önce
İstanbul’daki gösterilerde de rol çalmaya çalışan, ancak başarısız olan
aşırı sol gruplar olabileceğini düşündük.
Ancak olaylara karışan ya da gösteriler hakkında bilgi sahibi olan
birkaç kişiyle konuşunca, sebebin oldukça farklı olduğu ortaya çıktı:
Birileri, yabancı basının İstanbul’a odaklandığını, dolayısıyla oradaki
polis şiddetinin haber olabileceğini, ancak İstanbul dışındaki şehirleri
Türk medyasının izlediğini (aslında izlemediğini) varsaymıştı. Bu
yüzden, polis her istediğini ceza almadan yapabilirdi.
'Tutuklu gazeteci sayısı Çin'den fazla'
Türk medyasının, gerçeğin gücüyle konuşmak yerine, sessizliği ve hatta
bazen yalanları tercih etmesinin sebepleri var. Medyanın büyük bölümü,
başka iş alanlarındaki kârlı anlaşmaları nedeniyle hükümete borçlu olan
şirketlere ait…
Daha da fazlası, hükümet kendini eleştirenlere karşı yargı sistemini
kullanmaya da istekli… Birkaç ay önce yazdığımız gibi, Türkiye şu anda
Çin’dekinden bile daha fazla tutuklu gazeteciye sahip. Sadece birkaç gün
önce, açık sözlü gazeteci Ahmet Altan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret etmekten mahkûm oldu. Suçu, sert üslupla yazılmış, eleştirel bir makale yazmaktı.
Ancak bu üzüntü verici yapıda, burada daha önce belirttiğimiz gibi bazı çatlaklar da mevcut…
Birincisi, tüm Türk medyası için, gösterilerin insani yanını görmezden
gelmek imkânsız hale geldi. Bu yüzden bazı gazeteciler, son zamanlarda
gösterileri haber yapmaya, hatta göstericilerin bakış açısıyla
yaşananları anlatmaya başladı.
İkincisi, yabancı medyanın ilgisi bazı gazetecilerin görevini bırakması
için bir kapı aralığı yarattı; hatta teşvik etti. Örneğin, geçen hafta
sonu, hükümete en sadık gazetelerden Sabah’ta yazan Yavuz Baydar,
Türkiye’deki baskıcı atmosferle ilgili “Türk medyasının suç ortaklığı ve
medya patronlarının buradaki rolüyle” ilgili oldukça isabetli eleştirel
bir yazı yazdı. (Bunun dışında neredeyse kusursuz olan makalesiyle
ilgili bir fikir ayrılığımız var: Türkiye’de medyanın rolü ile Arjantin
gibi ülkelerin karşılaştırılması yanlıştı; örneğin, Arjantin’deki birçok
gazeteci ve önde gelen gazeteler, kendi devlet başkanlarına, şimdilik
Türkiye’ye kıyasla çok daha cesurca karşı çıktı.)
'Ümidimiz cesur ruhlar'
Üçüncüsü, Ahmet Altan, Yavuz Baydar ya da gözüpek yazıları nedeniyle yakın zamanda gazetesindeki işinden ayrılmaya zorlanan usta gazeteci Hasan Cemal gibi, bildikleri yolda giden ve fikirlerini açıklayan (bazen haksız olsalar da) cesur ruhlar da tabii ki var.
Türk medyasının içinde bulunduğu esef verici durumdan belki bir gün
kurtulması için, ümitlerimizi o isimlerin cesareti ve doğruluğuna olduğu
kadar, koşulların değişmesine de bağlamalıyız.