(15 Ocak 1809 - 19
Ocak 1865)
Fransız ekonomist
ve düşünür. Kendini "anarşist" olarak adlandıran ilk kişidir ve ilk
"anarşist düşünür olarak nitelenir.
Fransada bir köyde
doğan ve çocukluğu çobanlıkla geçen Proudhon daha sonra kendini eğitime
vermiştir.
Proudhon'un Hayatı
1809 Fransa
doğumlu Pierre Joseph Proudhon yoksul bir ailenin oğludur ve yaşamı boyunca
geçim sıkıntısı çekmiş, doymak bilmez bir öğrenme isteği içinde yaşamıştır.
Anarşizm kuramcılarının arasında ayrı bir yeri vardır. Hayatın kendisinden,
yaşama deneylerinden, pratikten çok şey öğrenmiş, anarşizm kendini bir eylem
öğretisi olarak kabul
ettirmek isteyince Proudhon'un yolundan gitmiştir. Bu öğretinin pratik yanına
önem veren en önemli anarşist kuramcı Proudhon'dur.
Başkaldırma onu
hiçbir zaman nihilizme itmemiştir. Tersine, halkın eski törelerini, çağdaş
toplumun bozmaya çalıştığı değerlerini savunmak için başkaldırır. Böylece
öğretisinin hem devrimci, hem de gelenekçi olan iki özelliği anlaşılmış olur.
Hegel gibi
Proudhon da iki akımın doğmasına yol açmıştır: Sağcı Proudhon'culuk; Solcu
Proudhon'culuk. Kendisine inananlar arasında tanrıtanımazlar olduğu gibi,
hıristiyanlar da vardır; faşistler olduğu gibi sendikacılar da vardır.
Hepsi de
Proudhon'u kendilerine göre yorumlamaktadır. Ama onun en belirgin özelliği
Fransız halkının kahramanı olmasıdır.
Proudhon, 1840'ta
kendisine büyük bir okur kitlesi kazandıran "Mülkiyet Nedir?" adlı
broşürünü yazmış ve bu sorusunun yanıtını şöyle vermiştir: "Mülkiyet
Hırsızlıktır!".
1844'te Paris'te
Alman göçmenleriyle ilişki kuran Proudhon, Karl Marx'la da tanışmış, 1846'da
"Sefaletin Felsefesi"ni yayınlamıştır. (Bilindiği gibi Karl Marx da
bu kitaba karşı alaylı bir tonda "Felsefenin Sefaleti" adlı
eleştirisini yazacaktır.)
1846'da Proudhon
yeniden Paris'e yerleşti. 1848 Devrimi'nde orada kaldı ve devrimin temel
düşüncelerinin kendi düşünceleriyle uyuşmadığını kavradı. 4 Temmuz 1848'de
milletvekili seçildi. Millet Meclisi'nde verdiği bir söylevde halktan
"burjuvazinin kurbanı" diye söz edince şimşekleri üstüne çekti.
Prens Başkan'a
yönelttiği saldırıdan ötürü de 1849'da üç yıl hapis ve 3,000 Frank para
cezasına çarptırıldı. Cezaevinde yattığı sırada "Bir Devrimcinin
İtirafları" adlı yapıtını yazdı.
1858'de
"Devrimde ve Kilisede Adalet" adlı yapıtında kiliseye çattığı için
gene üç yıllık hapis cezasına çarptırıldı; bu yapıtı "dine ve ahlaka
hakaret" sayıldı. Proudhon Belçika'ya sığındı. Genel Aftan sonra Paris'e
döndü; 1864'te öldü.
Pierre Joseph
Proudhon ve Anarşizm
Proudhon'un temel
düşüncesi, adalettir. Proudhon'daki adalet düşüncesi, bireysel sınırları
aşmakta, toplumsal yaşamı kapsamaktadır. Yalnız onun sözünü ettiği adalet, daha
çok, tanrısal adalet olarak belirmektedir. "Toplumları yöneten bu
adalettir, siyasal yaşamın merkezi de odur." Proudhon, bu adaletin
gereklerinden hareket ederek özel mülkiyete karşı çıkar. Mülkiyet insanların
zararınadır; çünkü işsizliği, üretim fazlasını, iflasları, yıkımları o doğurur.
Proudhon, bir yandan özel mülkiyete karşı çıkarken bir yandan da, kolektif
mülkiyet kavramını eleştirir. Ona göre, liberal rejimde güçlüler zayıfları
sömürmekte, komünist rejimde ise zayıflar güçlüleri ezmektedir. Öyleyse
mülkiyet olmamalıdır.
Proudhon'a göre,
birbirlerinin özgürlüklerine saygılı insanlar arasındaki tek ilişki özgür
biçimde yapılmış bir sözleşmenin getirdiği zorunluluklara dayanan ilişkidir.
Kendi hukuk kurallarına göre kurulmuş olan ve bireylerin yetkisini aşan devlet
her türlü meşru temelden yoksundur. Zaten otorite demek baskı demektir; üstün
iktidar demek, mutlak iktidar demektir. Bu böyle kabul edilince otoritenin savunucuları ister
tutucu olsunlar ister sosyalist bunun o kadar önemi yoktur. Proudhon
"insanın insan tarafından yönetilmesi köleliktir" der ve ekler
"parti olmamalı, otorite olmamalı, bunların yerine insanın ve yurttaşın
mutlak özgürlüğü olmalı". Bu sözler Proudhon'un anarşizmini açık saçık
ortaya koyan örneklerdir.
Proudhon'un
iddialı anarşizmi, mülkiyet konusunda yazdıklarından da anlaşıldığı gibi
temelsiz değildir. Anarşi "pozitif"tir. Bu anarşide "özgürlük,
düzenin kızı değil, düzenin anasıdır".
Proudhon yaşamın
temel kuralı olarak karşıtlığı, uzlaşmazlığı alır. Hegel'in çelişkilerin bir
sentezde çözümlendiği konusundaki düşüncesine karşı çıkar. Proudhon
"karşıtlık çözümlenmez" der. Ona göre devlet, birbirine karşı
toplumsal güçlere egemen olmak için bütün özel girişimleri yok etmeye
çalışmaktadır. Oysa her türlü dış müdahaleden, koruyucudan kurtulmuş bir
toplumda denge kurulabilir. Pozitif Anarşi iktisadın siyasete üstünlüğü ile
sağlanacaktır, hükümet iktisadi organizma içinde eriyip yok olacaktır.
Proudhon, ailenin,
törelerin ateşli savunucusudur. Törelerin dokunulmazlığı, evliliğin kutsallığı,
ailenin düzeni söz konusu olduğunda tutucudur. "Aile kurumuna yapılan her
saldırı adalete karşı, halka, özgürlüğe ve devrime bir saldırıdır" der.
Burjuvaziyi, ahlakı elinde tuttuğu için değil, onu özünden ayırdığı için
eleştirir ve aileyi küçük düşürdüğü için suçlar.
Öte yandan adalete
olan sarsılmaz inancı onu şiddete dayanan bir devrim önermekten de alıkoyar.
Pozitif Anarşizm barışçı bir evrimciliği öngörür. Proudhon "kendi
olanaklarımız ölçüsünde adaleti gerçekleştirerek bu evrimi hızlandırmak bizim
elimizdedir" der.
Etkisi derin ve
uzun süreli olan Proudhon "Anarşizmin babası" ve en etkili temsilcisi
sayılır. Proudhon'un bireysel özerklik savunusu hala etkisini duyurmaktadır.
Marksçılığa karşı çıkanlar için Proudhon'un düşünceleri dayanak olmuştur.
Proudhon, sentezin karşısına dengeyi, zorlamanın karşısına özgürlüğü koyarak
Karl Marks'tan ayrılır.
Pierre Joseph
Proudhon ve Karl Marx'ın Karşılaştırılması
Ölümünden bir kaç
ay önce kendisine de söylediğim gibi, klasik idealist geleneği sarsmak için
sarfettiği tüm çabalarına rağmen, Proudhon yaşamı boyunca iflah olmaz bir
idealist olarak kalıp incili, Roma Hukukunu ve metafiziği aşamadı. Proudhon'un
en büyük talihsizliği onun doğa bilimlerini hiç okumamış ve böylesi yöntemleri
benimsememiş olmasıydı. Proudhon dahiyane bir içgüdüye sahipti ve doğru yolu
görüyordu, fakat, idealist düşünce metodu tarafından engellendiği için, her
defasında eski hatalarına düşüyordu. Proudhon ebedi bir çelşkiydi; gayretkeş
bir dahi ve idealist aldatmacalara karşı çıkan ama ne yazık ki kendisi bu
aldatmacaların hakkından gelemeyen devrimci bir düşünür... Marx bir düşünür
olarak doğru yoldadır. Marx, tarihteki hukuksal evrimin, ekonomik ilerlemenin
nedeni değil, onun sonucu olduğu ilkesini tespit etti ki, bu önemli ve yararlı
bir kavrayıştı. Bu yorumu yapan ilk kişi Marx olmamasına rağmen -aynı teori şu
veya bu ölçüde Marx'tan önce başka bir çok kişi tarafından da formüle
edilmişti- yine de ekonomik bir sisteme böylesin sağlam bir temel kazandırma
onuru Marx'a aittir. Öte yandan, Proudhon özgürlüğü Marx'tan daha iyi anlayıp
hissetti. Ona musallat olan metafizik doktrini bir yana bırakırsak, Proudhon
içgüdüsel olarak devrimciydi; şeytana taparak anarşi ilan etti. Marx ta pekala
çok daha rasyonel bir özgürlük sistemi oluşturabilirdi, ancak Marx özgürlük
içgüdüsünden yoksundur, tepeden tırnağa otoriter biridir.
KAYNAK
Mikhail Bakunin,
1870
Sam Dolgoff'un
Bakunin adlı kitabından alınmıştır
Çeviri Cemal
Atila, KAOS Yayınları, 1998