Thursday, November 8, 2012

Pierre Joseph Proudhon



 
(15 Ocak 1809 - 19 Ocak 1865)

Fransız ekonomist ve düşünür. Kendini "anarşist" olarak adlandıran ilk kişidir ve ilk "anarşist düşünür olarak nitelenir.

Fransada bir köyde doğan ve çocukluğu çobanlıkla geçen Proudhon daha sonra kendini eğitime vermiştir.

Proudhon'un Hayatı

1809 Fransa doğumlu Pierre Joseph Proudhon yoksul bir ailenin oğludur ve yaşamı boyunca geçim sıkıntısı çekmiş, doymak bilmez bir öğrenme isteği içinde yaşamıştır. Anarşizm kuramcılarının arasında ayrı bir yeri vardır. Hayatın kendisinden, yaşama deneylerinden, pratikten çok şey öğrenmiş, anarşizm kendini bir eylem öğretisi olarak kabul ettirmek isteyince Proudhon'un yolundan gitmiştir. Bu öğretinin pratik yanına önem veren en önemli anarşist kuramcı Proudhon'dur.

Başkaldırma onu hiçbir zaman nihilizme itmemiştir. Tersine, halkın eski törelerini, çağdaş toplumun bozmaya çalıştığı değerlerini savunmak için başkaldırır. Böylece öğretisinin hem devrimci, hem de gelenekçi olan iki özelliği anlaşılmış olur.

Hegel gibi Proudhon da iki akımın doğmasına yol açmıştır: Sağcı Proudhon'culuk; Solcu Proudhon'culuk. Kendisine inananlar arasında tanrıtanımazlar olduğu gibi, hıristiyanlar da vardır; faşistler olduğu gibi sendikacılar da vardır.

Hepsi de Proudhon'u kendilerine göre yorumlamaktadır. Ama onun en belirgin özelliği Fransız halkının kahramanı olmasıdır.

Proudhon, 1840'ta kendisine büyük bir okur kitlesi kazandıran "Mülkiyet Nedir?" adlı broşürünü yazmış ve bu sorusunun yanıtını şöyle vermiştir: "Mülkiyet Hırsızlıktır!".

1844'te Paris'te Alman göçmenleriyle ilişki kuran Proudhon, Karl Marx'la da tanışmış, 1846'da "Sefaletin Felsefesi"ni yayınlamıştır. (Bilindiği gibi Karl Marx da bu kitaba karşı alaylı bir tonda "Felsefenin Sefaleti" adlı eleştirisini yazacaktır.)

1846'da Proudhon yeniden Paris'e yerleşti. 1848 Devrimi'nde orada kaldı ve devrimin temel düşüncelerinin kendi düşünceleriyle uyuşmadığını kavradı. 4 Temmuz 1848'de milletvekili seçildi. Millet Meclisi'nde verdiği bir söylevde halktan "burjuvazinin kurbanı" diye söz edince şimşekleri üstüne çekti.

Prens Başkan'a yönelttiği saldırıdan ötürü de 1849'da üç yıl hapis ve 3,000 Frank para cezasına çarptırıldı. Cezaevinde yattığı sırada "Bir Devrimcinin İtirafları" adlı yapıtını yazdı.

1858'de "Devrimde ve Kilisede Adalet" adlı yapıtında kiliseye çattığı için gene üç yıllık hapis cezasına çarptırıldı; bu yapıtı "dine ve ahlaka hakaret" sayıldı. Proudhon Belçika'ya sığındı. Genel Aftan sonra Paris'e döndü; 1864'te öldü.

Pierre Joseph Proudhon ve Anarşizm

Proudhon'un temel düşüncesi, adalettir. Proudhon'daki adalet düşüncesi, bireysel sınırları aşmakta, toplumsal yaşamı kapsamaktadır. Yalnız onun sözünü ettiği adalet, daha çok, tanrısal adalet olarak belirmektedir. "Toplumları yöneten bu adalettir, siyasal yaşamın merkezi de odur." Proudhon, bu adaletin gereklerinden hareket ederek özel mülkiyete karşı çıkar. Mülkiyet insanların zararınadır; çünkü işsizliği, üretim fazlasını, iflasları, yıkımları o doğurur. Proudhon, bir yandan özel mülkiyete karşı çıkarken bir yandan da, kolektif mülkiyet kavramını eleştirir. Ona göre, liberal rejimde güçlüler zayıfları sömürmekte, komünist rejimde ise zayıflar güçlüleri ezmektedir. Öyleyse mülkiyet olmamalıdır.

Proudhon'a göre, birbirlerinin özgürlüklerine saygılı insanlar arasındaki tek ilişki özgür biçimde yapılmış bir sözleşmenin getirdiği zorunluluklara dayanan ilişkidir. Kendi hukuk kurallarına göre kurulmuş olan ve bireylerin yetkisini aşan devlet her türlü meşru temelden yoksundur. Zaten otorite demek baskı demektir; üstün iktidar demek, mutlak iktidar demektir. Bu böyle kabul edilince otoritenin savunucuları ister tutucu olsunlar ister sosyalist bunun o kadar önemi yoktur. Proudhon "insanın insan tarafından yönetilmesi köleliktir" der ve ekler "parti olmamalı, otorite olmamalı, bunların yerine insanın ve yurttaşın mutlak özgürlüğü olmalı". Bu sözler Proudhon'un anarşizmini açık saçık ortaya koyan örneklerdir.

Proudhon'un iddialı anarşizmi, mülkiyet konusunda yazdıklarından da anlaşıldığı gibi temelsiz değildir. Anarşi "pozitif"tir. Bu anarşide "özgürlük, düzenin kızı değil, düzenin anasıdır".

Proudhon yaşamın temel kuralı olarak karşıtlığı, uzlaşmazlığı alır. Hegel'in çelişkilerin bir sentezde çözümlendiği konusundaki düşüncesine karşı çıkar. Proudhon "karşıtlık çözümlenmez" der. Ona göre devlet, birbirine karşı toplumsal güçlere egemen olmak için bütün özel girişimleri yok etmeye çalışmaktadır. Oysa her türlü dış müdahaleden, koruyucudan kurtulmuş bir toplumda denge kurulabilir. Pozitif Anarşi iktisadın siyasete üstünlüğü ile sağlanacaktır, hükümet iktisadi organizma içinde eriyip yok olacaktır.

Proudhon, ailenin, törelerin ateşli savunucusudur. Törelerin dokunulmazlığı, evliliğin kutsallığı, ailenin düzeni söz konusu olduğunda tutucudur. "Aile kurumuna yapılan her saldırı adalete karşı, halka, özgürlüğe ve devrime bir saldırıdır" der. Burjuvaziyi, ahlakı elinde tuttuğu için değil, onu özünden ayırdığı için eleştirir ve aileyi küçük düşürdüğü için suçlar.

Öte yandan adalete olan sarsılmaz inancı onu şiddete dayanan bir devrim önermekten de alıkoyar. Pozitif Anarşizm barışçı bir evrimciliği öngörür. Proudhon "kendi olanaklarımız ölçüsünde adaleti gerçekleştirerek bu evrimi hızlandırmak bizim elimizdedir" der.

Etkisi derin ve uzun süreli olan Proudhon "Anarşizmin babası" ve en etkili temsilcisi sayılır. Proudhon'un bireysel özerklik savunusu hala etkisini duyurmaktadır. Marksçılığa karşı çıkanlar için Proudhon'un düşünceleri dayanak olmuştur. Proudhon, sentezin karşısına dengeyi, zorlamanın karşısına özgürlüğü koyarak Karl Marks'tan ayrılır.

Pierre Joseph Proudhon ve Karl Marx'ın Karşılaştırılması

Ölümünden bir kaç ay önce kendisine de söylediğim gibi, klasik idealist geleneği sarsmak için sarfettiği tüm çabalarına rağmen, Proudhon yaşamı boyunca iflah olmaz bir idealist olarak kalıp incili, Roma Hukukunu ve metafiziği aşamadı. Proudhon'un en büyük talihsizliği onun doğa bilimlerini hiç okumamış ve böylesi yöntemleri benimsememiş olmasıydı. Proudhon dahiyane bir içgüdüye sahipti ve doğru yolu görüyordu, fakat, idealist düşünce metodu tarafından engellendiği için, her defasında eski hatalarına düşüyordu. Proudhon ebedi bir çelşkiydi; gayretkeş bir dahi ve idealist aldatmacalara karşı çıkan ama ne yazık ki kendisi bu aldatmacaların hakkından gelemeyen devrimci bir düşünür... Marx bir düşünür olarak doğru yoldadır. Marx, tarihteki hukuksal evrimin, ekonomik ilerlemenin nedeni değil, onun sonucu olduğu ilkesini tespit etti ki, bu önemli ve yararlı bir kavrayıştı. Bu yorumu yapan ilk kişi Marx olmamasına rağmen -aynı teori şu veya bu ölçüde Marx'tan önce başka bir çok kişi tarafından da formüle edilmişti- yine de ekonomik bir sisteme böylesin sağlam bir temel kazandırma onuru Marx'a aittir. Öte yandan, Proudhon özgürlüğü Marx'tan daha iyi anlayıp hissetti. Ona musallat olan metafizik doktrini bir yana bırakırsak, Proudhon içgüdüsel olarak devrimciydi; şeytana taparak anarşi ilan etti. Marx ta pekala çok daha rasyonel bir özgürlük sistemi oluşturabilirdi, ancak Marx özgürlük içgüdüsünden yoksundur, tepeden tırnağa otoriter biridir.
 
KAYNAK

Mikhail Bakunin, 1870
Sam Dolgoff'un Bakunin adlı kitabından alınmıştır
Çeviri Cemal Atila, KAOS Yayınları, 1998