Thursday, October 25, 2012

dostoyevski’nin delikanlı’sı

by
Delikanlı, Dostoyevski’nin büyük eserleri arasında, kendi politik görüşleriyle taban tabana zıt görüşleri olan bir gazetede basılan tek romanıdır.  Rusya’da edebiyat ve politika hiç bir zaman birbirine uzak değildir. Son romanı açıkca politikti ve 1874′ün sonlarında yazdığı mektuplar, yeni romanındaki herhangi bir şeye Nekrasov’un politik bakımdan karşı çıkacağından korktuğunu gösterir. Bu nokta önemlidir, çünkü bu korku, konunun seçimini ve ele alınışını sınırlamıştır. Dostoyevski büyük eserlerinin çoğunda, yaşamın ve felsefenin sorunlarıyla uğraşır: Suç ve Ceza‘da ahlakın anlamıyla, Budala‘da ahlaki ülküyle, Ecinniler‘de ahlak, politika ve din arasındaki ilişkiyle, Karamazov Kardeşler‘de dinin temelleriyle. Görüşleri ne olursa olsun Dostoyevski, radikal bir gazetenin sütunlarında, bu konuların hiçbiri hakkında düşüncelerini serbestçe yazamazdı. Delikanlı bu konuların hiç birini tartışmaz ya da yüzeysel ve raslantısal olarak tartışır; özünde, yalnızca, insanların birbirine karşı gösterdikleri psikolojik tepkilerle ilgilenir.”  -Edward Hallett Carr, Dostoyevski, İletişim Yayınları, çev. Ayhan Gerçeker, 7.Baskı 2010, sf. 239.

Dostoyevski‘ye döneyim. Delikanlı bitti geçenlerde; zahmetli bir kitap, kolaylıkla okuyabilmiş, nüfus edebilmiş  değilim. Okur olarak hayranlık uyandırıcılığından da, verdiği sıkıntıdan da söz etmek isterim. Bildiğimiz Dostoyevski  romanlarının güçlü, kendisine bağlayan, dikkat kesildiğimiz temalarını tam olarak sunmuyor. Benzer temalar bir şekilde var aslında kitapta, karkaterler de tipik Dostoyevski karakterlerinin özelliklerini çeşitli şekillerde barındırıyorlar; ancak Delikanlı’da sanki her şey bir yüzeyde kalmakta, bir eşiği geçmemekte ve tutuk durmaktadır. Ateşle tutuşmuş ve iradesi başka bir irade tarafından ele geçirilmiş gibi yazdığı hissine kapıldığım Dostoyevski, Delikanlı‘da  yazar olarak daha sakin ve  yüzeyde kalan bir esinle kalem oynatmış gibidir. Büyük yapıtları açısından, ikincil derecede etki bırakır bu nedenle. Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Ecinniler, Karamazov Kardeşler gibi kitaplardan hareketle bakılırsa (belki hiç kıyaslamamak gerekir bunları ya, zihnimize kazınan, ruhumuzu ele geçiren bu eserlerine göre) Delikanlı,  bir bakıma bir olmamışlık duygusu bırakıyor geride. Sanki, meseleleri açısından derinlik noksanlığıyla ve biçimselliğiyle sekteye uğramakta ve okuruna (ancak sabır ve sadakatle okumayı sürdürmek dışında)   üstesinden gelinmesi kolay olmayan okuma güçlükleri çıkarmaktadır.
Dolayısıyla tipik Dostoyevski  okurlarının  pek de sözünü etmeyi tercih etmedikleri  bir kitaptır bu. Deyinilip geçilmiş ama gerçek bir değerlendirmesi sunulmamış gördüğüm kadarıyla. Benim okuduğum İletişim yayınevinden çıkan çevirisi, üçüncü baskısını yapmış 2006’da, ne şekilde okunduğunu bilmiyorum. Tuhaf bir karmaşası var kitabın, ortaya çıkan olayları, hikayeye dahil olan karakterleri yerli yerine oturtmak, gelişmeleri takip etmek, sahneleri bir şekilde tamamlamak üzere hikayeye derinliğiyle nüfus etmek kolay olmuyor.  Delikanlı’da Dostoyevski altı yüz sayfa boyunca bir düşünür-sanatçıdan daha çok, bu kez  bir psikolog-sanatçı olarak ağırlığını gösteriyor sanki. Felsefenin ve hayatın belirli odak noktalarında yoğunlaştırılarak dramlaştırılması değilde, Delikanlı‘da, insanların kendilerine ve birbirlerine karşı gösterdikleri tepkilerle, verdikleri karşılıklarla iliskili  psikolojik bir melodramlaştırma söz konusudur.
Dostoyevski’nin eserinde psikolojinin yeri, ilk yapıtlarından itibaren gündemde olan bir konu. Bu ayrımlarda kategorik olarak ısrar etmek anlamlı görünmüyor belki. Büyük dramatik eserlerinde psikoloji, melodramatik-psikolojik tefrika romanlarında düşünce sanatının bileşenlerini oluşturur. İnsanın psikoljik yapısına ilişkin çok sayıda betimleme ve gözlem bulunur eserlerinde. Olay örgüleri bir anlamda, bir fikrin açılması, karakterin bir düşünceyi gerçekleştirilmek üzere deneyimlenmesi yönünde gelişmesi gibi, bu karakterlerin bir şekilde karmaşık bir psikolojik yapıyla hareket etmeleri olarak da görünür. Delikanlı ile diğer yapıtlar arasında biçim düzeyinde bu ayrımı dile getirebiliriz yine de. Bu yanıyla da, Dostoyevski külliyatının büyük yapıtları arasına dahil etmekte tereddüt edilmeyecek bir kitaptır Delikanlı; haçmiyle, karakterleriyle, uslubu ve biçimsel özellikleriyle tipik bir Dostoyevski eseridir. Ancak bunu hakkıyla teslim edebilmek için okurun, Delikanlı’daki esin düzeyindeki eksikliğe ve kimi arizi noktalara dikkat etmesi gerekiyor.
Dostoyevski‘nin kendisi, romanları, karakterleri ve edebiyatı hakkında diyeceklerimi erteliyorum hep bir sebeple. Başlıca sebep, söylemeyi düşündüğüm şeylerin sadeleşmek, belirginleşmek ve toparlanmak yerine sürekli dağılma ve genişleme eğilimi göstermesi. Hep bir şeyler ekleniyor ve bir şeyler farklılaşıyor; Dostoyevski ile ilgili ya da ilgisiz başka okumalar giriyor araya. Bir de yazıdan uzaklaşma hali yaşıyor olmam sorun. Araya başka yazılar ekliyorsam da, istediğin gibi bir Dostoyevski yazısını toparlayacak duygu bulamıyorum. Delikanlı’ya ayrıca değineceğim toparlayabilirsem bir kaç yönüyle, ancak asıl olarak Ecinniler meselesi kapanmış değil. Dostoyevski okumasının bir süreklilik cizgisine dönüşmesinin sebebi o oldu ve söylenmesi gerekenlerin çoğunu daha söyleyemedim. İster Dostoyeski kitapları olsun isterse Dostoyevski hakkında kitaplar olsun, konu benim zihnimde cinlerle ilgili olarak dönüyor. Ancak bir sadeliğe, bir açıklığa, belirgin bir noktaya ulaşamıyorum da sanki, biriken, üstüste yığılan, birbirine karışan, kaybolan, yeniden keşfedilen notlar biriktiriyorum. Bu nedenle de araya başka şeyler giriyor. “Felsefe ve kadın” zor ilişkisi hakkındaki yazı, böyle bir şeydi.  Delikanlı’nın son sayfalarını okuyordum. Kadın karakterler ve kadınlar hakkındaki  düşüncelere bir dikkatle bakıyor,  “Kadın kısmı zorbalığı sever” türünde sözlerin altını çiziyordum haliyle.  O sıra aklımdan,  “Dostoyevski romanlarında kadın temsilleri” şeklinde bir sorunu kaydetmek geçti.  Delikanlı bu açıdan epey bir malzeme sunuyor. Budala ve Karamazov Kardeşler‘le birlikte bu açıdan ayrıca anılmaya değer.
Karakterlerinin iç dünyasında  her şeyi karşıtlık halinde ve karmaşıklıklarıyla, zıt kuvvetlerin basıncıyla ortaya seren Dostoyevski, delikanlının ve diğer erkek ana karakterlerin kadınlarla karmaşık ilişkisini de, aynı şekilde arizi bir hal içinden görünümleştiriyor. Dostoyevski’de kadınların bir karakter olarak sunuluşu ve erkek kahramanların bakışından gösterilen kadın algıları ilginç bir inceleme konusu olacaktır kanımca. Buraya aşk konusu da eklemek mümkün. Aşk meselesi, işleniş biçimiyle ve tematik olarak Dostoyevski’nin eserinde, onu başka yazarlardan ayıran belli başlı bir  olaydır (“çifte aşk” sorununu ile Budala’da Natasya Filipovna’yı, ya da “aşk-nefret döngüsü”yle Karamazov Kardeşler’de  Katerina İvanovna’yı hatırlıyorum).  Bilmiyorum, zor konular, üstesinden gelinmesi için bütün Dostoyevki külliyatının başka bir perspektif ve dikkatle katedilmesi gerek. Yapılmışı vardır muhakkak, bütünlüklü halde ben görmedim.
Kadın hakkında çokca ileri geri laf ediliyor  Delikanlı‘da, ancak kitabın esas meselesi “baba sorunu”  şeklinde belirtilecek sorun üzerine kurulu. İkiliklemler, karmaşık duygular ve çelişkilerle kendi hikayesini anlatan ana karakterin,  delikanlı  Arkadiy Andreyeviç Dolgorukiy’in (annesi, kızkardeşi, evlenmek istediği Nikolayevna gibi kadınlar dolayımından da geçse) asıl meselesi “baba”  ile. İlk satırlarından itibaren bunu anlıyoruz. Rene Girard bunu, Sonsöz olarak eklenen yazısında, Dostoyevski’nin kendi babasıyla ve Belinski’yle olan ilişkisi dolayımında değerlendiren şeyler söylüyor.  Buna göre Dostoyevski babasından kurtulmak için Belinski’nin buyruğu altına girmiş, ancak bunu yapmakla da yeniden “baba katli” meselesine geri dönmüştür. Sürgünden döndükten sonra Belinski’nin mirasını  tümden reddedişi, oğulun babaya karşı körüklenen suçluluk duygularıyla birlikte, döngüyü yinelemektedir. Kökensel bir döngüdür bu “baba-oğul sorunu” ve “baba katli“ meselesi. Ancak kendi babasıyla uğraşıyor değildir Dostoyevski elbette burada, Delikanlı’da uğraşılan “baba problemi”dir. Bir problematik olarak “baba”, Dostoyevski eserinin ana eksenlerinden biri olarak gösterilebilir. “Yeraltı problemi”yle birlikte, bütün izlerin etrafında döndüğü meselelerden biridir. Sevgi-nefret, hayranlık-öfke, çekip gitme arzusuyla baba tarafından tanınma isteği, tanınma ancak aynı zamanda ondan kurtulma  arzusu, babayı yüceltmeyle onu aşağılama duygusu, kabul edilmeyle özerklik talebi gelgitler halinde ve psiklojik karmaşıklığıyla sunuluyor Delikanlı’da. Okurundan daha fazla sabır ve sadakat talep ederek. Böylece başka bir kavrayış imkanı sunacaktır okuruna Delikanlı. Dostoyevski eserlerini bütünleyecek, tamamlayacak bir kavrayış.
Ecinniler’den sonra, Karamazov  Kardeşler’den önce yazılmış Delikanlı. Sıkıntıları ve diğer yapıtlarıyla kıyaslandığında duyulan zorlayıcılıklarına rağmen, ustalık yapıtlarından biridir. Edward Hallet Carr’ın Dostoyevski adlı kitabını temin ettim bu arada (peri’nin aklıma sokmasıyla), okuyorum. Carr’a güvenirim değerlendirmelerinde, ilgili bölümde başlangıca eklediğim parçada da görüleceği üzere, Delikanlı‘nın yazılış sürecinde Dostoyevsk’nin içinde bulunduğu durumla ilgili sınrılandırıcı koşullara işaret ediyor Carr. Bu belki bütün bir yapıtı değerlendirmek için yeterli bir ölçü sayılmamalıdır yine de, Dostoyevski gibi bir yazarın bu sınırlandırıcı koşullara razı olmuş olmasının bir sorun olduğunu düşünüyorum. Hem mesele felsefi içeriğin olup olmaması ya da boyutları değildir kitapta, bu meseleler belirli şekillerde, yüzeyde ya da yüzeysel de olsa  bulunmaktadır dediğim gibi. Sorun daha çok Delikanlı’nın esin düzeyinde eksiklik hissetirmesidir. Dostoyevski romanlarına nüfus eden esrik ve tutkulu kaynak eksiktir burada sanki. Yine de , Carr’ın kitabında Delikanlı “ürün yılları” olarak ayrılmış ustalık yılları içinde ayrı bir bölüm olarak değerlendirilir ve Dostoyevski’nin büyük eserleri arasına kaydedilir haklı olarak. Bölümün başlığı “Psikolog Olarak Dostoyevski -Delikanlı” şeklindedir. Kitabın kavranışında böylece çok önemli bir açıklık sağlıyor  Carr’ın değerlendirmesi.
Eğer” diyor Edward Hallet Carr,  -ki bunu ileri sürmek için yeterince neden vardır- Dostoyevski sıradan bir filozof ve mükemmel bir psikologsa, diyebiliriz ki, Delikanlı diğer büyük romanlarından daha fazla incelenmeye değer ve eleştirmenlerin elbirliğiyle onu en düşük dereceye indirmeleri yanlıştır. Fakat, yazarının mükemmel usta olduğu bir alanda bulunmasına rağmen, Delikanlı bir başarısızlık olarak kabul edilmelidir“. Şimdi bunu sürdürmeyeceğim, yazıya ve Dostoyevski’ye bir dönüş olsun diye kısa bir not yazacakken uzatmış oldum, burada bırakayım. Carr’ın kitabını, değişik pek çok sebeple (bunlara şimdi girmeksizin) önermek isterim herkese. Bu kapsamlı, edebi eleştiri ile hayat hikayesini bütünlük halinde alan biyografik çalışmayla Carr, Dostoyevski’nin yaşamı ve yapıtlarının bütünlüğünde  ayrıntılı olduğu kadar, sağlam bir kavrayış da  sunuyor.