Önce Chaos vardı.
Böyle başlar genelde Yunan mitolojisi. Halbuki yalan. Önce Chaos filan yoktu. Tam tersine her yer son derece düzenli, fevkalade sakindi. Olaylar, Khaos’tan yeryüzü – Gaia- ve gökyüzünün -Uranos’un- oluşması ile başladı; Şimşeğin Sultanı Zeus’un, Cihanperver Titan Cronos’a meydan okumasıyla ilerledi ve en nihayetinde, Cura’nın o çamura insan sureti vermesiyle patladı. İşte o zaman cümle alem gördü gerçek Chaos kimmiş.
Zira o çamur varya o çamur, kendisi ilk insandı.
Ne var ki, mevzu nasıl yaratıldık, bu değil. Eğer öyle olsaydı, hoplaya zıplaya, minicik ayaklarıyla bir nehrin üzerinden geçen güzeller güzeli nymph Cura’nın, nehir yatağında gördüğü bir parça çamuru avuçlayıp, narin elleriyle bu çamura insan sureti vermesiyle insan oluşur mu, bunu yanıtlamak gerekirdi. İşte o zaman, Zeus’tan bahsemeden olmazdı. 12 Ayın Sultanı, Kainatın Sahibi, Yüce Zeus’tan.. Çünkü herkes bilir ki her ne kadar göz kamaştırsa da, bir minik nypmh’ın gücü yetmez, bir insan yaratmaya. Şüphesiz ki, böyle bir güç olsa olsa Evrenin Hükümdarı Zeus’tadır. O ki başı olan – Annesi Rheia babası Cronos- ama sonu olmayandır. O ki, kardeşlerini birbir yutan babasının, karnını yarandır.. O ki bir kadınla sevişmek için kılıktan kılığa giren -ki biz faniler bunu Zeus’tan öğrendik- , ölümlü ölümsüz kimseden rahmetini sevgisini esirgemeyen, karısı -Hera- olanları öğrenmesin diye de, “şarkı söyleyip, meşgul etmesini” tembihlediği her duyanın sesine hayran kaldığı bir nymph’ı, karısının başına musallat edendir (ki Hera, adına Echo derler tarrakası meşhur bu gariban nymph’ın asıl amacını gün gelip öğrenmiş ve onun o eşi benzeri olmayan, sırf duyabilmek için tanrıların seferber olduğu sesini almıştır. Bununla da kalmamış, Echo’yu sonsuza dek başkalarının dediklerini tekrarlamakla lanetlemiştir. Hera, aslında kötü bir kadın değildir. Onun bahtsızlığı da Zeus’ın eşi olmasıydı. Yazık.) Zeus’u anlatmaya devam edersek, insana fırsat kalmaz. Öyle, tanrılardan bahsetmeye başlayınca, insana sıra gelmiyor.
Çamur diyorduk.
Cura, nehir yatağında elinde insan suretine sahip bir parça çamurla otururken, bir gözü her daim nypmh’lar üzerinde olan Zeus çıkagelir. Cura, olanca sevimliliği ile, Zeus’a şekillendirdiği bu çamura can vermesini rica eder. Zeus, onu kıramaz. Velhasıl iş yarattıklarına isim vermeye geldiğinde, karar veremezler. Çünkü sahip olmak isim vermekle başlar. Cura, bedenini ben yarattım, isimini ben vermeliyim derken, Zeus canı veren benim sana ne oluyor, der. En nihayetinde, Cihanperver Cronos yardıma çağırılır. Cronos, madem bedeni sen verdin, öldükten sonra senin olsun diyerek, cesedi Cura’ya, hayatını ise Zeus’un çilekeş anası Gaia’ya verir. Diğer mevzuyu da velev ki onu çamurdan (humus) yarattınız, adı homo olsun diyerek, kapatır ve gider.
Ne var ki mevzu bu değil. Ama, bu mevzu, asıl mevzuyla o kadar alakasız da değil.
Cura, Persephone’nun gençliğidir. Saflığı, temizliği, kızlığıdır. Tabii buradan, kızlığı gidince, saf ve temiz değil mi artık gibi bir anlam çıkaran, feminist refleksleri olanlarınız olabilir. Kirlenmenin kızlıkla/kadınla bir ilgisi yok. Büyüyen her cins kirlenir.
Peki Persephone kimdir?
Asıl mevzu bu.
Persephone, nymph’ların en güzelidir ki nypmh’lar öyle böyle değil, çok ama çok güzeldir.
Antik Yunan’da nymph’lar güzellikleriyle ünlü perilerdir. Ürkektirler, masumdurlar, bıcır bıcır, minnoş minnoş, pofidik ayaklarıyla ordan oraya zıplar dururlar. Antik Yunan öyle harikulade bir yerdir ki, nereye gitsen bir nymph bulursun: dağ, su, orman… Her yer nymph doludur. Genellikle, nymph’lar tanrılar tarafından baştan çıkırılır. Batı’da baştan çıkardığın insan, sorgusuz sualsiz üzerindekileri de çıkarır. Bizdeki gibi, önce başta çıkarıcan, sonra tekrar baştan çıkarıcan, yeteri kadar çıkarabilirsen, belki tepesi atar da izin verir üstündekileri de çıkarırsın filan.. öyle değil.
Tanrılar, bir nymph’ı kıstırır, sonra onu baştan çıkarır ve sevişirler. Yunan Mitolojisinin büyük bir kısmı, bu cümle ile özetlenebilir; hatta, Tanrı yerine Zeus yazarsan %30′luk bir kayıp dışında yine gayet başarılı bir özetle işi kotarmış olursun.
Bir nymph’ı baştan çıkarmanın ilk şartı, Tanrı olmaktır. Her Tanrı, her nymph’ı baştan çıkaramaz ama illaki aralarından birini çıkarır. Tanrı bolluğu, nypmh’ları seçici kılar, yoksa tek bir tanrı olsaydı, hepsi, ayırt etmeksizin baştan çıkacak bir bilinç geliştirebilirdi. Zeus’un her bir nymph’ı baştan çıkarabilmesinin altında yatan gerçeğin de bundan pek bir farkı yok zaten.
Antik Çağ’dan günümüze gelirsek, aslında hiçbir şey değişmemiştir. Nymph’ı çıkar, yerine “güzel kadın” koy, Tanrı’yı çıkar yerine “güç, para, iktidar” koy…
Her güzel kadın, güçlü bir erkek tarafından baştan çıkarılmayı bekler. Tabii bu demek değildir ki, erkek Tanrı, kadın da Nymph’tır.
Burada yaşanan, mitologyanın sefil bir taklitidir.
Burada masumiyet yoktur çünkü kesilmiş rollerin altında adalet yoktur. Şüphesiz ki, biri çıkıp Zeus’a “Seni kim tanrı yaptı?” diye sorabilir ama tanrılara sorular her soru gibi bu soru da anlamsızdır. Tanrı katında her şey masumdur, çünkü orada her şey, pozitif temellerden yoksundur. Bir Tanrı, tanrı olduğu için, tanrıdır. Her şey bu kadar basittir.
Burada ise kimse Tanrı değildir. Tarih, kendini tanrı sananların, aslında öyle olmadığını kanıtlamakla geçer. Tarihten ders çıkarabilenler için, bu oyun ermiştir. Ne var ki, hala baştan çıkarılmayı bekleyen nymph’lar, tanrıya ihtiyaç duymaktadır.
Eşitlikçi fikirlerin önündeki en büyük engel, güç arayan güzel bir kadındır. Sanıyorum ki, önce kadın vardı, sonra tanrı icat edildi.
Nmyph bilincine sahip kadınlar var olmaya devam ettikçe, onları etkilemek için erkekler tanrı olmaya soyunacaktır. Antik Yunan’dan biz bunu öğrendik.
Tabii zaman zaman nmyph’lar da sever. Mesela Echo’nun dram dolu acı dolu hikayesi buna bir örnektir. Antik Yunan’ın en acılı simalarından Echo, bir gün ormanda bıcır bıcır ilerlerlen, nymph’lar arasında son derece popüler olan Narcissus’u görür. Hoppidi hoppidi, Narcissus’u takip eder ama Zeus’un uçkuru nedeniyle kaybettiği sesini çıkaramaz, mecbur ilk onun konuşmasını bekler. Narcissus, Echo’nun hışırtılarını duyar, “Kim var orada?” der. Echo, tekrarlar “Kim var orada?” Velhasıl, o zamana kadar bir sürü nypmh’ı reddetmiş olan Narcissus, ”Çık bir olalım der,” sevinçle yerinden fırlayan Echo, koşarak Narcissus’a sarılır. Ama Narcissus, tam bir çok afedersiniz, “piç”tir. Dünyalar tatlısı, kaşıkla yenesi Echo’yu iter ve “Sen bana sahip olabileceğini mi sanırsın” diye haykırır. Echo, tekrarlar ve göz yaşları içinde koşarak uzaklaşır. Ağlayan bir nymph bin Louvre gücünde bir sanat eseridir. Şüphesiz ki böyle bir manzaraya tanık olanlar, dayanamayıp intihara teşebbüs eder. Hatta teşebbüs bile gözyaşları içinde yerini başarıya bırakır ki kurtalamayasın. Echo’nun bundan sonra başına gelenler ayrı bir dramdır. Ne var ki, Narcissus’un sonu da pek parlak olmayacaktır.
Kadınların, efendi adam yerine “piç” tercihinin temeli Echo ile Narcissus’un hikayesinde yatar. Narcissus elbette yakışıklı bir adamdır, gelgelelim Afrodit’in oğlu Adonis bile onun kadar popüler değildir (Her ne kadar Persephone’u kendine aşık etmeyi başarmış olsa da. Çok satanların, bunu kalitesine borçlu olmadığının ilk örneği budur.) Narcissus’un bu popülerliğinin sebebi, umursamazlığıdır. Narcissus hiçbir zaman bir nymph’ı baştan çıkarmak için uğraşmaz. O nymph’ların sevdiği ama birlikte bir gelecek düşlemediği adamdır.
Güzel bir kadın, kendine ilgi göstermeyen erkeklere daha çok ilgi duyar. Tabii o erkeğin yeteri kadar güç sahibi olması şartıyla. Narcissus’ta boş adam değildir hani; Nehir Tanrısı Cephisos’un, bir akşamüstü dalgalanan sularının rüzgarına hapsettiği nmyph Liriope’yi baştan çıkarmasından doğmuştur. Erkeklerin, güzel kadınlara zaafı vardır. Ne kadar güçlü olursan ol (Bkz. Zeus), güzel bir kadına karşı koymak güçtür. Güzel kadınlara, çekici gelen, erkeğin bu cüretkar umursamazlığıdır.
Ne var ki, Narcissus, bir nymph’a karşı koymanın tek yoludur ve kendisi bir gün su içmek için eğildiği nehirde yansımasını görüp, bu yansımanın sahibinin kendisi olduğunu anlayamadan, kendine hayran kalarak, suyu öpmek gibi abuk subuk triplere giren ve en nihayetinde oracıkta ölecek tıynette biridir.
Güzel bir kadına karşı koyarken samimi olabilmek, ancak kendi yansımana aşık olmakla mümkündür. Yoksa, diğer umursamazlıklar, en çok çabayla en az efor sarf etmektir. Yalandır, sahtedir, Narcissus’u taklit etmek, onun gibi popüler olmaya çalışmaktır.
Yani diyor ki, baban Nehir Tanrısı da olsa bir nmyph karşısında kazanamazsın.
Günümüzde tanrı kalmadı ya, her güzel kadına nymph demek de doğru olmaz. Nmyph’lar sahiplenilmek için sevmez. Onlar hür yaratıklardır. Günümüz güzel kadınlarının aksine kirlenmemiş ve masumdurlar çünkü baştan çıkarıldığı tanrıların, tanrı olmasından başka bir istekleri yoktur. Ve tanrılar, tanrı oldukları için tanrıdır.
Güzel kadınlar, hiçbir zaman bir nymph kadar saf kalamazlar. Nymph’lar için güzel olmak, sıradan bir durumdur. Onlar, güzel olduğunun farkında değildir. İnsanı en çok kirleten şey, güzel olduğunun farkına varmasıdır. Güzelliğinin farkında olan kadın, sevdiğinden değil, hak ettiğini düşündüğünden Tanrı (güç) arayışına girer. Artık samimiyetini kaybetmiştir. Ama bu öyle bir kayıptır ki, “Tanrı’yı kim sevmez” diyerek kendini samimiyetsizliğinin samimiyetine kolaylıkla ikna eder. Tanrıyı yeryüzünden silen toplumlarda, kadın-erkek eşitliği adı altında, kadınların öneminin azalmasının nedeni budur.
Kadına güzel olduğunu hissettirmezsen, senden tanrı olmanı beklemez.
Mevzu, evet, Persephone idi ama oraya gelemedik maalesef. Zaten konuları bağlamakta son derece yeteneksiz biri olarak, Yunan Mitoloji bana son derece elverişli bir zemin sunuyor.
Persephone’a bir dahaki yazıda geleceğim. Gelmem lazım. Bu güzeller güzeli, simin tenli, sonsuza-dek-kaşık-yapılası nymph’ın hikayesini bilmezseniz olmaz.
Keşke ilköğretime Yunan Mitoloji koysak da, gencecik beyinler milli tarih öğretileriyle, hayal gücü körelmiş, vicdansız birer militan olarak yetişmese.