Herkes Esad’a çalışıyor |
YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Suriye’de yönetimin krizi yönetme tarzını ve yaşanan son siyasi ve askeri durumu yazdı.
Son günlerdeki gelişmeler Suriye'deki savaşta durumu daha da netleştiriyor. Artık hiç kimse diplomatik/siyasi görüşme ya da çözümden ümitli değil. Suriye Cumhurbaşkanı Esad'ın son röportajında dile getirdiği gibi, "sahadaki durum her şeyi belirleyecek."
Esad karşıtlarının inandırıcılık sorunu
Obama'dan başlayarak en küçük çaptaki muhalif yapıya kadar bütün zorlamalara, medya desteğine, spekülasyonlara rağmen Batı bloğu Esad'a karşı kendi ülkelerindeki ve Suriye'deki halkı ikna etmeyi başaramadı.
Aksine en başlarda Esad'a karşı olanların bir kısmı da Esad tarafına geçti. Muhaliflere katılım ise, günden güne azaldı.
Elbette halen Suriye halkının bir kısmı Esad/Baas/rejim karşıtı. Ancak artık hemen herkesin önceliği değişti. Şimdi halkın öncelikli isteği; savaşın bitmesi...
Genel itibari ile de 3 kamp oluştu:
"Esad'ın yanında olmasa da Suriye'nin yanında yer alanlar", "Esad'ın yanında yer alanlar", "Esad'a karşı olanlar"
İlk ikisi aslında birlik oluşturuyor. Bu ikisinin aralarındaki hesaplaşma ise Esad, diğerlerini hallettikten sonra olacak gibi. Kuşkusuz, o zaman çok daha çetin (siyasi anlamda) bir mücadele başlayacak. Hatta rejimin kendi içinde bile büyük hesaplaşmalar olacak. Bu ikisinden birinin dolaylı, diğerinin doğrudan Esad'ı desteklemesi Esad'ı daha da güçlendirdi.
İngiltere'nin son yaptığı, "Esad gidici değil, daha da güçlendi" türünden açıklama boşuna değil.
"Fisher" Esad
Amerikalı usta satranç oyuncusu R. "Bobby" James Fischer (1943-2008) feda ettiği önemli taşlardan sonra kazandığı oyunlar ile ünlüydü. Fischer'in karşısındaki oyuncular büyük taşları yedikçe sevinir, oyunu kazanacaklarını zanneder; ancak sonunda şoka uğrardı. Fischer, oyunu büyük taşlarına güvenerek oynamazdı. Bir "erin" bile gerektiği yerde vezirden çok daha vurucu olduğunu bilirdi.
İsyan süreci başladığında Esad'ın ne yapacağı merak ediliyordu.
Esad önce kamu çalışanlarına ve emeklilerine zam yaptı, kısmi af çıkarttı, yapacağı reformları açıkladı. Diğer isyan ülkeleri twitter, facebook gibi siteleri yasaklarken bu paylaşım siteleri Suriye'de serbest hale geldi.
Esad, bunlarla da yetinmeyip aşiret/aile yapısının halen hatırı sayılır derecede güçlü olduğu ülkede hemen her şehir/kesim/mezhep/etnik kökenden ileri gelenleri kabul etti. Yani bizdeki akil adamlar hamlesinin bir versiyonunu Esad çoktan başlatmıştı.
Esad, diğer yandan aslında en örgütlü ve bu anlamda tehlikeli Kürtlerle de ilişkilerini sağlam tuttu. Kimliksiz Kürtlere kimlik verildi, 2012 yılının ortalarında Suriye güvenlik güçleri ve kamu çalışanları Kürt yoğunluklu bölgelerden sessiz sedasız çekildi. Böylece hem Kürtler kazandı hem de en çetin cephelerden birini üstelik Davutoğlu ve Erdoğan'ı ters köşeye yatıracak şekilde boşalttı.
Esad yanındaki generallere, siyasilere değil aslında kendisine inanmış milyonlara ve bu milyonlar içinden çıkan "erlere" inandı. Riyad Hicab, Menaf Tlass, generaller gibi "üst düzey" taşların "erlerin" yanında bir hiç oldukları zaman içinde anlaşıldı.
Marjinallerin düşmanlaştırılması/ düşmanların marjinalleştirilmesi
Esad, Batı dünyası hata yaptıkça ve ustaca bir diplomasi ile bu hataları savuşturdukça durumunu daha da sağlamlaştırdı. Batı'nın yaptığı hatalar şu şekilde sıralanabilir:
-Yanlış Hesap
Batı bloğu (ABD, Avrupa, Türkiye ve Körfez ülkeleri) "Suriye'deki yönetimin Alevi olduğu ve çoğunluğu Sünni olan halkın bu nedenle bu yönetimden nefret ettiği" yanılsamasına kapıldı. "Sünni ise mutlaka yönetime karşıdır; çünkü bu topraklarda mezhep belirleyicidir" mantığı ile hareket eden Batı, Sünnilerin neredeyse yüzde 80'inin Müslüman Kardeşlere/Tekfircilere/Selefilere karşı olduğunu hesaplayamadı. Baas rejiminin baskıcı bir rejim olmasına rağmen "Suriyeliliği" Suriyelilere öğrettiğini göremedi.
-Yanlış İnsanlar, Yanlış Mekanlar:
Gösterilere (en başlarda) Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cumartesi, Pazar değil de Cuma günleri çıkıldı. Sokaktan, meydandan, kiliseden, evden değil camilerden çıkıldı. Bunun nedeni, yönetimin baskısı ve polislerin aldığı önlemler değildi. Polis cami önlerinden de (hatta içlerinden bile) önlemlerini almıştı zaten. Ancak buralardan ve en başlarda sadece Cuma günleri çıkılması halk içinde doğrudan "Müslüman Kardeşler yeniden geliyor" düşüncesini oluşturdu. Batı, daha sonra bu imajı silebilmek için Müslüman Kardeşleri geri çekmeye çalıştı ama nafile...
Gösterilere okumuşu/aydını da destek verdi elbette ama bunlar; 1) Parmakla sayılacak kadar azdı 2) Aşağıda tarif edeceğimiz profil ile alakaları yoktu.
Daha önceki yazılarımızda göstericilerin profiline değindik. Göstericiler (çoğunluktan bahsediyoruz) ilkokul mezunu, para karşılığı gösterilere çıkan ancak ne için gösteri yaptığını bilmeyen; sabıkalı, uyuşturucu kullanan, dinde aşırı fanatik tiplerden oluşuyordu. Bu durum, "Baas'ın devrilmesi gerektiğini düşünenleri" bile meydanlardan uzaklaştırdı. Aslında bu maddede Batı'nın yanlış tercihinden değil zorunluluğundan bahsetmemiz gerekirdi. Çünkü gösterilere çıkmayan milyonlar Baas'tan memnun olmasalar bile "bela istemeyen, bir şekilde istediği hayatı yaşayabilen" insanlardı. Yani gösterilere çıkartılmaları imkansızdı. Batı, bu nedenle para ile gösterilere çıkan tiplere sarıldı.
-Kürtlerin Büyük Sürprizi
Kürtler (2004 yılında olduğu gibi) zaman zaman yönetim ile çatışmalara girmişlerdi. Bölge geneli itibari ile de verdikleri mücadele biliniyor. Bu nedenle, isyan sürecinde Kürtlerin "katalizör" görevi görecekleri tahmin ediliyordu. Ancak Kürtler gösterilere çıkmadılar ve herkesi şaşırttılar. Bu da Esad'a büyük avantaj sağladı.
-Yanlış Liderler
Batı'nın beğenmediği dolayısıyla destek vermediği, tanımadığı profildeki muhalifler genel itibari ile anti-emperyalist, yönetime karşı savaşsa da dış askeri müdahale olması durumunda buna şiddetle karşı koyacağını belirten tipler. Bunlar arasında onlarca yıl hapis yatmış, soruşturma geçirmiş, hukuki haklarından mahrum edilmiş, işkence görmüş olanlar da var. Ancak meseleyi "Esad ile sınırlı görmeyip, vatan meselesi olarak" değerlendiriyorlar. Batı, bu tip muhalif istemiyor. Oysa Cemal Abdulnasır, Hafız Esad Suriye halkının hafızasından silinmiş değil henüz.
Batı'nın halka zorla kabul ettirmeye çalıştığı muhalif liderlere bir bakalım şimdi:
1 ) Genel itibari ile birbirleri ile alakaları yok. İç ve dış muhaliflerin aradan geçen 2,5 yıl içinde bir kez bile temasa geçtiği, bir konuda anlaşmaya varabildiği, strateji geliştirebildiği görülmedi.
2 ) Muhaliflerin oluşturdukları çatı örgütlerin ABD, Fransa, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından oluşturulduğunu Suriye halkı çok iyi biliyor.
3 ) Bu çatı örgütlerin başına geçen isimlerden Burhan Galyun'un Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi iken Hz. Muhammed'e hakaret ettiğini ve akademik rütbe düşürme cezası aldığını Suriye halkı biliyor. Dolayısıyla aynı Galyun'u Müslüman Kardeşler ile birlikte gören halk Galyun'a inanmıyor.
4 ) Mişel Kilo'nun Fransız istihbaratına çalıştığı kanısı zaten olaylardan önce yaygındı. Muaz el-Hatip ise, bir Hollanda petrol firmasına çalıştı. Bu firma sadece petrol çıkarma değil bulunduğu ülkelerde başka faaliyetleri ile de meşhur dünya devi bir firma.
5 ) Ahmet Carba'nın yolsuzluk, kadın ve uyuşturucu işlerine bulaştığı ve ceza aldığı da biliniyor.[1]
6 ) Hükümeti kurmakla görevlendirilen Başbakan Gassan Hito, George Bush gibi Teksaslı...
7 ) Muhaliflerin en önemli müftülerinden (fetva veren) ve sıradan muhaliflerin büyük din adamı olarak gördükleri Adnan Arur, Suriye ordusundan "fiili livata nedeniyle" atılmış ve ceza almış birisi. Mahkeme kayıtları mevcut.
8 ) Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi adı verilen yer, dünya basını tarafından "insan hakları savunucusu" olarak lanse edilen Rami Abdurrahman kod adlı Usame Ali Süleyman'ın MI-6 tarafından sık sık ziyaret edilen dönerci dükkanıydı.
9 ) İlk Antalya toplantısı dahil olmak üzere toplantılara/oluşumlara katılan bazı isimlerin yolsuzluğa bulaştığını Suriye medyası belgelerle halka anlatmayı başardı.
10 ) Ulusal Geçiş Konseyi ve Ulusal Koalisyon'daki isimlerin yüksek sesle birbirlerini yolsuzlukla suçladığı biliniyor.
Bütün bu örneklerin üzerine Batı'nın hiç de inandırıcı olmayan söylemleri eklendi. "Suriye yönetimi kimyasal kullandı" dediler, olmadı. "Esad kendi halkını bombalıyor" dediler, olmadı. "Saldıracağız" dediler, olmadı. "Muhaliflere silah yardımı yapacağız" dediler, olmadı. Bin bir türlü yalan dolanı artık muhalifler bile yutmuyor.
Esad, böylece zaman içerisinde "Suriye'de reform isteyen, silahlı da olsa bir şekilde muhalefet edenler" ile "dış kaynaklı Suriye'ye şeriat getirmek isteyen, bombalı eylemler ile çocuk gözetmeden katleden, insanların kalbini yiyen canileri halkın gözünde birbirinden ayırmayı başardı.
Savaş nereye gidiyor
Şimdi geriye "yönetimin yanına çekilecek ÖSO, şimdilik sessiz kalınarak destek verilen Kürtler ve hepsi dışarıdan gelen ve Suriyelileri öldüren el-Kaide uzantılı örgütler" kaldı.
Ordu, bunların hepsi ile değişik yoğunlukta savaş halinde; ancak öldürülen hemen herkes sadece "Nusra üyesi terörist."
Batı ise, çaresizlik içinde "muhaliflere" yapacağı yardımları konuşuyor. Bir yandan ise, çeşitli senaryolar için hazırlık yapıyor. Bir yandan el-Kaide uzantılı örgütlerin "İslam Devleti ilan edeceği" senaryoları var, bir yandan Suriye'ye "nitelikli operasyon yapılacağı" söylentileri. ABD'den son günlerde gelen haberler blöf de olsa Suriyelilerin hayatına renk katıyor.
Suriye'nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan ise iddialı: "Birkaç ay içinde Suriye'deki hemen her şehir merkezinde Suriye ordusu tamamen hakim hale gelecek."
Demek ki, şimdi yürütülen strateji, çatışmaların tamamen kırsala taşınması... Sonrasında ise, savaşılan grupların yalnızlaştırılması...
Bakalım Esad bunu başarabilecek mi?