Carl Gustav.Jung Freud tarafından psikanalizin mirasçısı olarak görülmüştür. 1914 yılında arkadaşlıkları bozulmuş ve çalışmalarına Freud’dan ayrılarak analitik psikolojisi adı altında devam etmiştir.
Jung 1875’te İsviçre’de dünyaya gelmiştir. Babası bir din adamıydı. Annesi duygusal problemleri olan dengesiz bir kadındı.1900 yılında Basel Üniversitesi’nde tıbbı bitirdi. Freud ‘un rüyaların yorumu adlı kitabını okuduktan sonra psikanalizle ilgilenmeye başladı.1906 yılında ilk defa Freud’la Viyana’da bir araya geldi.Jung Freud’un takipçilerinden farklı olarak psikanalizle tanışmadan önce ün yapmış ve psikanalizle tanıştıktan sonra da Freud ‘u eleştirmiştir.1902 yılında yazdığı Bilinçdışı Psikolojisi adlı kitabında farklı bir libido görüşü ortaya atarak bu eleştirilerine yer vermiştir.1914 yılında Freud ile yollarını ayırdı.38 yaşındayken çok şiddetli duygusal problemler yaşadı ve bu çatışmayı kendi bilinçdışıyla yüzleşerek çözümlemişti.1932 yılında Federal Polytectinical Üniversitesi’nde prof. olarak atandı.1942 yılında sağlık problemleri nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı.1961 yılında Küsnacht ‘da öldü.
Jung insanın kişiliğinin sadece geçmişe göre değil kişiliğin geleceğe yönelik hedeflerimiz , tutkularımız ve ümitlerimiz tarafından şekillenebileceğini ileri sürmüştür.
Jung yaşamı boyunca bilinçaltını vurgulamış ve bilinçaltına yeni bir boyut olan kolektif bilinçaltını getirmiştir.Psişe 3 seviyeden oluşur; bilinç , kişisel bilinçaltı ,kolektif bilinçaltı. Bilinç; algılarımızı ve anılarımızı oluşturur ve bizim çevremize adapte olmamızı sağlayan gerçeklikle bağlantı kurma yoludur. Kişisel bilinçaltı; dürtüler , arzular, silik algılar ve bireyin bastırılmış deneyimlerinden oluşur. Bu deneyimler birleşik komplexleri oluşturur. Komplexler;zihnin güç ve aşağılık hissi gibi düşüncelerle meşgul olmasına neden olan ortak ana konu , duygu, anı ve isteklerdir. Kolektif bilinçdışı; birey tarafından bilinmeyen genel evrimsel deneyimlerini kapsar , kişiliğin temelini oluşturur. Onların farkında değiliz ve kolektif bilinçdışı şimdiki davranışlarımızı yönlendirir.
Kolektif bilinçdışındaki kalıtsal eğilimlere arketip denir. Arketipler insanların benzer durumlarda benzer şekilde davranmasına neden olan zihinsel deneyimlerin önceden belirleyicileridir. Temel arketipler;
Persona ;gerçek kişiliği saklar. Başkalarıyla ilişkiye geçtiğimiz de giydiğimiz maskedir.bu maske bizi topluma görünmek istediğimiz gibi sunar.
Anima ve animus arketipleri; bir insanın hem kadınsı hemde erkeksi eğilimlerini gösterir. Anima erkeklerde dişilik özelliklerini, animus kadındaki erkek özelliklerini gösterir.
Gölge arketipi; tüm ahlaksızlıkları , ihtirasları ve nahoş arzu ve faaliyetleri içinde saklar.
Ben; kişinin tümünü temsil eder. Ben her zaman kendini gerçekleştirmek için çabalar.
Jung libidoyu genelleştirip bir hayat enerjisi olarak ele almıştır. Libidinal hayat enerjisini sadece cinsel nitelikte ele almamış, bunun beslenme ve gelişme işlevlerine de hizmet ettiğini ileri sürmüştür. Çocuğun anneye olan düşkünlüğünü annenin çocuğun ihtiyaçlarını karşılaması açısından açıklamıştır.Ödipal komplex sürecini reddetmiştir. Çocuğun olgunlaşması sırasında beslenmeye ilişkin işlevler cinsel duygularla örtüşür. Libidinal enerji ancak ergenlikten sonra heteroseksüel şekle dönüşür.
Jung hastalarının kişilik komplexlerini ortaya çıkarmak amacıyla kelime çağrışım testini geliştirmiştir. Kelime çağrışım testinde hastaya bir kelime okunur ve hasta aklına gelen ilk kelimeyle karşılık verir. Kişinin tepki süresi, nefes alma süresi ve deri iletkenliği ölçülür. Hasta aklına gelen kelimeyi söylerken tepki süresi uzarsa nefes almada düzensizlik varsa ve deri iletkenliğinde değişiklik varsa bu kelimeyle ilgili duygusal bir problem olduğu sonucuna varılır.
Jung içedönüklük ve dışadönüklük tartışmaları ile de tanınır.Dışadönük kişi libidosunu kendi dışındaki olaylara , kişilere ve durumlara yatırır. Bu insanlar dış faktörlerden kolay etkilenir, özgüveni tamdır ve sokulgandır. İçedönük kişi libidosunu kendi içene doğru yatırmıştır. Bu kişiler dış etkenlere karşı dayanıklıdır, alıngan ve özgüveni azdır.İki kavramda bir insanda bulunur. Fakat biri diğerine daha baskın gelir.
Jung’un çalışmalarının psikoloji ve psikiyatri alanlarının yanı sıra din, tarih, sanat ve edebiyat alanları üzerinde etkisi olmuştur.Dikkate değer katkılarına rağmen çağdaş psikoloji tarafından kabul görmemiştir.Jung’un düşünceleri 1970-80 yılları arasında mistik içeriğinden ötürü halkın büyük ilgisiyle karşılanmıştır,
Jung’a Ait Sözler
• Mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.
• Diğerinin sevmediğimiz özellikleri, kendi kendimizi bulmaya yardım edebilir.
• Duygusuz karanlığı aydınlatamayız ve bitkinliği harekete çeviremeyiz.
• Düşünmek zor bir sanattır onun için çoğunluk tek karar verir.
• Artık elinde mitolojinin anahtarı var. Ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsün.
• Çocukken kendimi yalnız hissederdim; hala da öyle hissediyorum çünkü bazı şeyleri biliyorum ve bunları hiç bilmedikleri yada bilmek istemedikleri anlaşılan insanlara bazı ip uçları vermeye çalışıyorum.
• Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı yada başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.
• Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.
• Tümüyle emin olduğum hiç bir şey yok. Tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. Tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum.
• Doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. Anlamlı oluşunun mu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.
• Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında.
• Tanrı Adem ile Havva'yı, düşünmek istemediklerini düşünmek zorunda bırakacak biçimde yaratmıştır.
• Yaşamım bilinç dışının kendini gerçekleştirdiği öykülerden biridir.