W. Benjamin’in Marksizm içinde biraz nazire barındıran ‘tarih treninin acil frenini çekme işi’, metaforik eylem olarak trenin nasıl ele geçirileceği konusunu boş bırakır. Boş bırakması W. Benjamin’in tarihi kavrayışından ileri gelmez, tersine tarihin pratiğinden gelir. Gerçi devrimlerin acıklı hikayesi; devrimlerin teorisini konuşmaktan, pratiğine pek yer bırakmamıştır ama genede tarihin bıraktığı pratiğin boşluğu; on yılları alan bir meşgul olma sorunun hayatın her kırılma anında gelir ve dayatır. Böyle dramatik kırılma anlarında bile bakarsınız, devrimin sözlü tarifi, pratik eylemini speküle eder ve devrimin sorunları fikri sorunlara dönüşür. Artık en ‘huysuz’ devrimcisinden, en orta yaş kemaline ermiş toleranslı solcusuna acık kapı bırakan bir siyaset okuması kaçınılmaz olur. Üstelik siyasi ekipmanlar seçimin bir parçası kılınırken, insan bir malzemeye dönüşürken, tarih trenine el sallama yeni trendler halini almışken.
Tarih trenini ‘korsan bir eylemle’ ele geçirmek isteyenlere ‘kaçak yolcu’olmak teori okumasına dönüşür. Oysa o trene kaçak binenlerin de akibeti, trenin bir sonraki durağında, tarihin kondüktörü tarafından pencereden atılarak ‘düşmek’olmuştu. Ancak bir ayrıntı var ki, kondüktörün mahareti; trenin istikametini demokratik yol ile tarifleyenlerin sözünü yerine getirmekten ibaretti. Bu hazin durum, üzüntülü bir hikayenin mükerrer yazımıyla da sınırlı değil. Trenin ivmesi sadece fizik yasalarını ilgilendiren bir konu olmaktan öte, toplumsal bir ivme olarak, yeryüzü nüfusunun muazzam bir gerici zamanlara akışının ivmesine dönüşür. Burada tarihin ilerlediğini varsayanların iyimser aymazlar; üretim araçlarının gelişmesine ve devasa üretim oranlarına bakarak bu tarihten kendilerine burjuva dostlarıyla aynı sonuçları çıkartmakta beis görmezler. Bu yüzden demokratlar, bir tren yolcusu ve makinistin dostudur.En çok nefret ettikleri ise; bir zamanlar Luddcuların yaptığına benzer, trenin raylarına dinamit döşeyip treni yoldan çıkartacak olan ‘tarih sabotajcıları’dır.
Peki neden böyle bir genelleme biraz kızgınlık ve ironi ile başadı bu yazı?
Ya Göründüğün Gibi Ol ya da Olduğun Gibi Görün
HDP ile ilgili önceki yazıda; HDP’nin, eski ÖDP’nin bir tekrarı olduğunu yazmıştım. Burada kastedilen, HDP’nin yapısal yönü, siyaset dili ve tarzına dair benzetmeyle sınırlı değildi. En azından ‘HDP, ÖDP’nin Kürtlerle barıştırılmış halidir’ derken kastedilen, yapısallıkla sınırlı değildi. ÖDP;‘çok siyasetli, çok başlı ama ‘iyimser’ bir proje olarak doğduğunda onu meydana getirenlerin ilk tosladığı şey; ÖDP’nin neyi temsil edeceği, hangi siyaset alanına müdahil olacağı idi. Solculukla, sol -sosyal demokratlık arasında kendini tekrarlayan ÖDP, yüzünü sosyalizme dönük tutuğunu, sosyalizmle flörtünü sürdüreceğini söylese de hatta kendi içine kabul ettirse de; kitlelere özelikle de sosyalizme iyimser ve sempati ile bakan kitleye bir türlü kabul ettirememişti. Sosyal demokrat eğilimli kitle ise; ÖDP’yi kendinden menkul, bir acayip ve kendi dünyasına ait olmayan bir parti görmüştü. Çok geçmeden ÖDP’de siyaset kuruculuğu, krizini sosyal demokrasiye yakınlaşmayla çözme çabasına girse de, solculuk alışkanlıklarıyla, sosyal demokrasiyi ikame edilemeyeceğini görüp, dağılmaya başlamıştı. ÖDP’nin amorf solculuğu hatayı başında yapmıştı; hem geleneklerini ve hikayelerini kaybetme ve ondan tecrit olma korkusu hem de liberal politikaların baskısı karşında kimliksiz ve siyaseten yeri ve tarifi olmayan bir yapıya dönüşmüştü. ÖDP bugün oldukça zorlama ilişkilerle ayakta kalmaya çalışıyorsa bu daha başında çok ortaklı ‘Halkla İlişkiler Şirketi’ olarak doğmuş olmasındandır. Demek ki ÖDP deneyiminin üst düzey tekrarı olan HDP, aynı akıbetle ve kimlik kriziyle daha ilk seçim yarışında yüzyüze gelmiştir. HDP, BDP ile birleşip, Kürdümsü ve Türkümsü bir parti görünümünü alsa da ÖDP’nin hazin sonu, HDP’nin sonu olacaktır.Bu herkesin bildiği bir sırdır.Seçilme istemiyle kitlenin karşısına çıkmak, seçim partisi olmak, kendi güçlerini harekete geçirmekle karşılanabilecek bir durum olmadığını onlarca kez yaşanmış onca pratik varken; HDP’nin kendisini harekete geçirdiği güçler üzerinden okuması ve anlaması da oldukça manidar. Bu sığ ve pragmatik bakış, bir acemilik yada siyasi hovardalıktan gelmiyor, tersine HDP’yi meydana getiren projenin hayat dışılığından geliyor. HDP hayatın dışındandır çünkü solcuların partisidir. HDP hayatın dışındadır çünkü bir halk kitlesi yoktur ve olamayacaktır. HDP hayat dışıdır çünkü seçkinlerin partisidir. HDP hayat dışıdır çünkü profesyonellerin partisidir. HDP hayat dışıdır çünkü kimliği yoktur.
Oysa siyaset alanı oldukça net siyasi tutumlarla ve programlarla yürütülebiliyor. HDP, kendini bir ÖDP olarak tekrarlamak yerine ÖDP deneyiminden sonuçlar çıkartsa kendine yapabileceği iyiliği yapmış olacak.
Nasıl mı?
Siyaset bir program üzerinden yürüme işi olduğuna göre; utangaç siyaset tarzının iflasını da görmeleri gerekir. Yani HDP, ÖDP’den kendine sirayet eden kimliksizliği aşmak ve bir kimlik içine oturmak durumundadır. Bu şu demektir; Türkiye’de CHP’nin yapısal olarak da, ideolojik olarak da, program ve pratik olarak da sosyal demokrat bir parti olmadığını tespit ediyorsanız, hatta milliyetçi politikalar güttüğünü tespit ediyorsanız, bu alanda doldurulması muhtemel ve olanaklı bir boşluk var demektir. Siz de bu boşluğu doldurmak üzere Sol-Sosyal Demokrat bir programa dönüşürsünüz ve kimliğinizi buraya kurarsınız. O zaman hedef kitleniz somutlaşır, CHP gerçekten tasfiye edeceğiniz alanını daraltacağınız bir hasmınız olur. Parlementoya buradan yürürsünüz. Hatta oldukça kalabalık milletvekili ile yürürsünüz. Siz de kimlik krizinizi nabza şerbet vererek aşmaktan kurtulur ve siyaset alanında tutarlı bir mevziye oturursunuz. Harekete geçirdiğiniz güçleri yeniden düzenlersiniz. Böyle bir partiye, kendi içinde tutarlı bir partiye ihtiyaç yok mu? Mevcut siyaset alanında böyle bir partiye ihtiyaç olduğu hatta acilen ihtiyaç olduğu aşikar. Bunda utanılacak gevelenecek bir durum yok! Kötü olan kimiksizliğini solculukla-sosyal demokratlık arasında gizlemektir. Bu bakımdan HDP’ye zarar, HDP’yi eleştiren ve mesafe koyan sosyalistlerden gelmez tersine bizzihati onun siyaset kuruculuğundan gelir. Gelecektir de.
Ya da
Tutarlı devrimci politikalara sarılır, seçim, katılım avuntusundan kurtulup, direnme hattına geçersiniz. Sokakla pragmatik değil, sahici ilişki kururar, devrimci cephenin inşa edilmesine omuz verirsiniz. Yani sosyalist kimliğinizi kurar ve devrimci alana çekilirsiniz. Küçük ama etkili politik atışları olan, sokağa sözünü dinletebilen bir partiye dönüşürsünüz. Kürt Sorununu buradan kucaklayıp, Kürtlerin gözünde de itibarlı bir parti olursunuz, dahası Kürtlerin el mahkum taşıdığı parti olmaktan kurtulursunuz. Bunlarla bilikte gerçekten bağımsız bir politik hatta sahip, özgüvenini kendinden ve sokaktan alan bir parti olursunuz. Böylece devrimin sözsel ve ” teorik”satışını taksitli yapıp, grup yapılarınızı da kandırmamış olursunuz. Yani, sözle devrimcilik, pratikle esnaflık yapmamış olursunuz.HDP’li dostlar, yoldaşlar bu tür önerileri ve daha gelebilecek onlarca önerileri bin kez okuyup, bin kez düşünsünler.
Çünkü tarih treninin raylarını yıkmaktan, parçalamaktan başka bir çarenin ve çözümün olmadığı bir dünyaya doğru hızla yol alıyoruz. En azından devimciler böyle düşünüyorlar.
Bir de HDP projesini içine sindiremeyen HDP’li devrimciler var ki, HDP bu insanları görmezden gelemez.
Bilirsiniz ki büyüklere masallar, kendine söylenmiş yalanlardır. HDP masal partisi olmaktan tez elden kurtulmakla mükelleftir…