CHP’nin parti için riskleri ile birlikte çok büyük bir olanak olan Haziran İsyanı’na sırtını dönerek, çantada keklik olarak gördüğü Alevi’leri sağa mecbur bırakarak, üstelik sağcı adaylarla sağ siyaset yürüterek yaptığı yerel seçim çalışması başarısızlıkla sonuçlandı. Ne Cemaat’le ilişkisi oyunu artırabildi ne sağ adaylarıyla dağılan sağ ittifakta rol kapma çabası işe yaradı. CHP’nin sağda yedeklenme politikası, dayattığı adaylar nedeniyle yukarıdan aşağı izlediği seçim siyaseti ve hantallıkla birleşince 30 Mart itibariyle resmen iflas etti. Sol karakterdeki İsyan’ı görmüş ülkede CHP, sağcılaşarak, genel olarak sağı güçlendirmiş oldu
CHP yerel seçimde toplam 27,91 oy aldı. Kıyılardaki istikrarını koruyan CHP Ankara’da AKP ile başa baş kaldı. Antakya’da, savaşa karşı duran halk sayesinde AKP’li adayla kazandı. Mersin’i MHP’ye, Antalya’yı AKP’ye kaptırdı. İstanbul’daki Sarıgül iddiasında da hezeyana uğradı. Ankara ve İstanbul’da AKP ile yarışacak oranlara ulaştı ancak bu yalnızca Sarıgül’ün başarı diye değerlendirebildiği bir sonuç oldu.
CHP’nin seçim gününe nasıl geldiğini hatırlamakta fayda var. Haziran’daki isyanı hiçbir zaman yerel seçimler için bir olanak diye değerlendirmediği gibi isyanı sağa eklemlemeye çalışan CHP, 17 Aralık operasyonu ile isyanı tümden unutmuştu. Hem gösterdiği sağcı adaylarla hem de operasyona Cemaatin yanında yedeklenmekten yana politikasıyla yerel seçimlere giden CHP’nin ne adayları ne politikası yüzünü güldürdü. Partinin yerel seçim çalışmalarında kullandığı “Türkiye’nin birleştirici gücü” sloganı sağda dağılan ittifakı CHP ile toparlama niyetini belli ediyordu ancak “Türkiye’nin birleştirici gücü” kendi tabanındaki sol kitleyi görmüyordu.
Bu sonuçlara nasıl ulaşıldığını analiz etmek için biraz öncelere gidip, CHP’nin yerel seçim için izlediği yola nereden başladığına dikkat çekmek gerekiyor.
Kılıçdaroğlu aylar önce Cemaat’in Washington’daki çatı örgütlerinden Türk Amerikan Birliği temsilcileri ile görüşmeler yapmıştı. Kendisini eleştirenlere de “Dünya görüşü farklı olan yurttaşlara, siz bize sakın oy vermeyin, diyebilir miyiz? Siyasette öyle bir şey var mı? Herkesin oyunu istiyoruz” diye yanıt vermişti. Kılıçdaroğlu’nun dediğine göre Washington’da oldukça da iyi karşılanmıştı: “İyi ki geldiniz, sözüyle karşılandık. Hatta, geç bile kaldınız, diyenler bile çıktı. Burada meydan boştu. AKP dolduruyordu. Sizin gelmeniz çok iyi oldu. Daha sık gelin, çağrısı yaptılar.”
Kılçdaroğlu oradan aldığı gazla Cemaat için bir seçenek haline gelmeye, AKP’nin çözülmeye başlamasıyla sağda dağılan ittifakta rol kapmaya çalıştı. Ancak kimi Cemaat için saygın köşe yazarlarının açıktan CHP’ye oy çağrısı bile yetmedi.
Hatta seçimin son haftasında kazanmasının neredeyse kesin olduğu Eskişehir adayı, şimdinin yeniden başkanı Yılmaz Büyükerşen ve İzmir Adayı ve yeniden başkanı Aziz Kocaoğlu da Başbakan’ın “Türkçe Olimpiyatları için yer vermeyeceğiz” açıklamalarına gecikmeden yanıt vermişti: “Biz veririz.”
Herkes Gezi’deyken Türkçe Olimpiyatları’na katılımıyla yerel seçimin çok öncesinde Cemaat’in bir projesi olduğu konusunda göz kırpan Sarıgül CHP’nin bir diğer hezeyanı.
Sarıgül’ün Cemaat’le ilişkileri yalnızca bir “etkinliğe katılmak”tan ibaret olmadığı artık herkesin malumu. Ancak bununla birlikte Gezi sırasında Şişli Belediyesi’nin olanaklarını çapulcular için seferber etmiş görünen Sarıgül, aylar öncesinden yaptığı “30 Mart’ta Taksim’e” çağrısını seçim günü unuttu. Cemaatin AKP operasyonunun hemen ardından “Taksim’de basın açıklaması yapacağız” diyen ama polis barikatına yüklenmediği için Taksim Meydanı’na çıkamayan Sarıgül’ün 30 Mart’ta tamamlayacağını söylediği mitingi de yarım kalmış oldu. Taksim’e çıkmak şöyle dursun seçim günü Sarıgül’ün yüzü hiçbir yerde görülmedi. Ancak ertesi gün yaptığı yazılı ve “sinik” açıklamayla ortaya çıktı.
Sarıgül, Gezi’nin taleplerini öne çıkardığı bir seçim çalışması da yürütmedi. İstanbul’daki onlarca forum, dayanışma, muhtarlık çalışmaları faaliyetlerine ucundan kıyısından dokunmayan Sarıgül soyut seçim sloganıyla çalıştı: “Türkiye’nin gülen yüzü”. “Türkiye’nin gülen yüzü”nün ulaşım sorununa dair vaatleri bile yalnızca son hafta görünür oldu.
Savaşa karşı en yüksek muhalefetin yükseldiği Antakya’da AKP’li aday gösteren CHP, Suriye ile savaşa doğru yön çizen AKP’ye de böylece destek oluyordu. Ancak Adayı Lütfü Savaş beklediğini veremedi. “Bas Geç”çilerin umut olarak sunduğu Savaş’ın kirli tarihi yeniden hatırlatmaya değer.
CHP’nin isyanda üç evladını yitirmiş Antakya’da sunduğu adayı AKP’li Antakya Belediye Başkanı Savaş’ın son fiyaskosu Gezi eylemlerine katılanlar için “marjinal” demişti.Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Savaş öğrencilerini sağcı, solcu, Nusayri, Alevi diye fişlemişti. Belediyede de 300 personelin yerleri değiştirilmişti. Yerleri değiştirilenlerin hepsi Alevi’ydi. Savaş döneminde Antakya kent merkezi TOKİ konutları, alışveriş merkezleri ile donatıldı.
Tüm bunlara rağmen CHP’nin Antakya’yı alması, AKP’nin savaş kışkırtıcılığına karşı bir öfkeyi ifade ediyor ancak bu Lütfü Savaş’a duyulan bir güvenle ilişkili değil. Savaşla burun buruna olan Antakya halkınınki daha çok “can güvenliği” kaygısı olarak düşünülebilir.
Bursa’da ise CHP’nin adayı Necati Şahin’in adı bile geçmedi. Daha önce DYP’de siyaset yapmış olan Şahin, AKP’den çalınmak istenen seçmenin tercihi olmadı. Yani CHP’nin sağa kırma politikası sağcı seçmenin yoğun olarak yaşadığı kentin tercihini değiştirmeye yetmedi.
Beypazarı Belediye Başkanlığı yapan ve geçtiğimiz seçimlerde MHP’nin adayı olan Mansur Yavaş’ın aldığı oy da CHP’nin sıkı çalışmasının, sağa kırmasının bir sonucu değil. Yavaş, MHP adaylığında yüzde 20 oy almıştı, bu seçimde MHP’nin oyu yüzde 4’lerde. MHP’lilerin büyük oranda CHP’li aday Yavaş’a oy verdiği gözle görülür bir gerçek. Ancak Melih Gökçek karşısında alınan tavrın büyümesinde, Ankara sokak muhalefetinden başka bir özne yok. Zira Gökçek’in kirli icraatları, yıllardır barınma hakkı için direnen, ulaşım hakkı için sokağa çıkan, cinsiyetçiliğine karşı korkulu rüyası olan kadınların mücadelesi ile teşhir edilmişti.
Seçim sonuçlarını, yerel seçim süreci ile birlikte okuyunca durum böyle. Bunlara rağmen seçime günler kala bozkurt işareti yapan ve bu işarete “Milliyetçiliğimi kimseye bırakmam” diyen yenik Antalya adayı Akaydın’ın da desteğini alan Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim değerlendirmesi her zamanki ciddiyetsizlikte: “100′ü aşkın yerde miting yaptım. Elimden geleni yaptım tabi. Bu benim görevim. Eksiğim olabilir ama görevimi yaptığıma inanıyorum. Milletin vicdanına hep sesleneceğim. Uyuyan vicdanları uyandırana kadar. Senin inandığın kitaba hakaret eden biri orada oturuyor, devleti soyanın yanında oturuyor. Yine de oy verecek misin? Kul hakkı yiyen biri orada oturuyor…
Bu daha başlangıç. Güçlenerek geliyoruz. Bütün seçim sonuçlarına bakın. Beklediğiniz oranda oy almadık. Ama hiçbir zaman yurttaşlarımı suçlamadım. Yukarıya doğru bir çizgimiz var. Yukarıya doğru gidiyoruz, ağır ağır sindire sindire.”