|
Hizbullah, Suriye oyununa niçin girdi? |
Hizbullah,
Suriye oyununa ikinci bir joker olarak girerek oyuna İsrail’i sokan ABD
ve müttefiklerinin bölgesel savaş restini gördüğünü ortaya koymuş oldu.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ın 25 Mayıs konuşması,
Suriye’ye yönelik uluslar arası savaşta yeni bir aşamaya girildiğine
işaret ediyor.
Suriye’de yaşananları bir “uluslar arası savaş” ve savaşın taraflarını
da “ABD ekseni ile Direniş ekseni” olarak ortaya koyan Nasrullah,
Direniş’in “Suriye’yi yalnız bırakmayacağını” belirterek hem açık bir
konum belirlemiş hem de bu uluslar arası savaşın girdiği yeni aşamayı
ortaya koymuş oldu.
Hizbullah, girdiği her oyunu o oyunun kurallarına göre ve açık oynayan
bir aktör olarak tanınıyor. Kararlarını misyonuyla belirlediği ilkeler
çerçevesinde alıyor; sonuçlarından emin olmadığı adımlar atmıyor; ama
bir adım attığı zaman da hem politik hem de pratik düzeyde bunu
öngördüğü sonuca ulaşıncaya kadar açıkça ve kararlılıkla sürdürüyor.
2006 Temmuz Savaşı Hizbullah’ın büyük sınavı
Örneğin 2006 yılındaki Temmuz Savaşını hatırlayalım. Bu savaşı
hazırlayan şartlar da savaşın şekli de İsrail tarafından belirlenmişti.
Temmuz Savaşı’nın şartları İsrail tarafından oluşturuldu çünkü İsrail,
2004 yılında Almanya’nın arabuluculuğuyla gerçekleşen esir takası
anlaşması sırasında İsrail, 1989’da kaçırdığı Hizbullah liderlerinden
Abdulkerim Ubeyd ile 1994’te kaçırdığı Mustafa Dirani’yi, Hizbullah
tarafından 15 Ekim 2000’de esir alınan Albay Elhanan Tennenbaum
karşılığında serbest bırakmış; ancak FHKC üyesi Semir Kuntar’ı serbest
bırakmaya yanaşmamıştı.
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah, esir takası sonrasında düzenlenen
törende yaptığı konuşmada İsrail’in Semir Kuntar’ı serbest bırakmamakla
hata yaptığını belirtmiş ve direniş olgusunun sembol ismi olan Semir
Kuntar’ı kurtarma vaadinde bulunmuştu.
Hizbullah, 12 Temmuz 2006’da “Vaadun Sadık/Doğru Vaat” adlı operasyonla
iki İsrail askerini esir alarak Nasrullah’ın Semir Kuntar’ı özgürlüğüne
kavuşturma vaadine ilişkin ilk adımı attı.[1]
Ancak bu olaydan yaklaşık bir hafta önce Gilad Şalit adlı bir askerini
Filistin direnişine kaptıran İsrail, Hizbullah’la esir takası süreci
başlatarak sorunu çözmek yerine, dönemin ABD Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice’ın ifadesiyle “Yeni Ortadoğu’yu kurmak” üzere Lübnan’a
“açık savaş” ilan etti.
Nasrullah, “Harbun meftuh” diye nitelediği İsrail’in bu “açık savaş”
ilanını “aptallık” olarak niteledi; ancak restini de gördü.
1967’deki Haziran Savaşına doğrudan veya dolaylı katılan 9 Arap
ülkesini 6 günde hezimete uğratan İsrail, 33 gün süren bu savaştan,
Winograd Komisyonunun da itirafıyla yenik çıktı.[2]
Kuzey Birlikleri Komutanı Udi Adam ve Genelkurmay Başkanı Dan Halutz
görevden alındı. Dönemin Savunma Bakanı Amir Peretz’in siyasi geleceği
sona erdi, nihayet 2006’da esir takasına yanaşmayan İsrail, Temmuz
Savaşı hezimeti sonrasında 16 Temmuz 2008’de iki askerinin cesedine
karşılık Semir Kuntar’ı serbest bırakmak zorunda kaldı.
2008 Hizbullah’ın iç cephe ile sınavı
2006’da şartlarını ve kurallarını İsrail’in belirlediği oyundan zaferle çıkan Hizbullah, 2008’de yeni bir sınavla karşılaştı.
2008’deki kriz, 2006’da dış cephede geniş bir kamuoyu desteği toplamayı
ve Lübnan kabinesinde belirleyici olmayı başaran Hizbullah[3] açısından çok daha karmaşık ve yönetilmesi zor bir sınavdı.
Çünkü 2006’da İsrail’in Hizbullah’ı ortadan kaldırmasına umut bağlayan
iktidardaki 14 Mart İttifakı, 2008’de Hizbullah’ın silahını tartışmaya
açmış ve Hizbullah’ın savaş kapasitesinin en önemli unsurlarından biri
olan iletişim şebekelerini yasadışı ilan ederek yok edileceğini
açıklamıştı.[4]
Bu durum, silahının meşruiyetini ülke savunmasından alan ve namlusunu
hiçbir zaman içeriye doğrultmamış olan Hizbullah açısından çok ciddi bir
sınavdı.
Çünkü bir tarafta istihbarat alanında teknik ve insani düzeyde son
derece üstün olan İsrail’e karşı kendisine iletişim güvenliği sağlayan
özel telefon şebekesinin geleceği, diğer tarafta ise Lübnan iç barışı
söz konusuydu.
Batı ve Arap rejimleri tarafından desteklenen iktidardaki 14 Mart
İttifakı, Hizbullah’ı İsrail’e karşı olan silahının geleceği ile Lübnan
iç barışı arasında tercihe zorluyordu.
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah, 8 Mayıs’ta Lübnan iç barışını
ısrarla vurgulayarak ve Hizbullah’ın Şii, Sünni ve Hıristiyan
müttefikleriyle iç barışın garantisi olduğunu belirterek “Hizbullah’ın
silahına uzanan eli keseriz”[5]
dedi. Nitekim bir gün sonra ülkeyi kaosa sürükleyen 14 Martçı silahlı
milisler, Hizbullah ve müttefikleri tarafından tutuklanarak Lübnan
ordusuna teslim edildi[6] ve sorun daha fazla büyümeden çözümlenmiş oldu.[7]
Suriye sınavı
Suriye’deki olayların “demokrasi ve değişim” talepleriyle sınırlı
olduğu dönemde Hizbullah, şu noktaları vurgulamış ve arabuluculuk
girişimlerinde de bulunmuştu.
1- Muhaliflerin haklı ve meşru talepleri vardır ve Suriye yönetimi bunları karşılamalıdır.
2- Suriye’deki sorun siyasidir, mezhepçilik söylemleri ile şiddetin bir araç olarak kullanılması kabul edilemez.
3- ABD ve müttefiklerinin Suriye’nin direnişten yana olan tarihsel konumunu ve rolünü hedef alan komploları göz ardı edilemez.
4- Sorunun uluslar arası tarafların müdahaleleriyle
karmaşıklaştırılmaması ve sorunun barışçı çözümü için Suriye yönetimi
ile muhalifler diyalog kurmalıdır.
Ulusal Koalisyon adlı muhalif örgütün önde gelen isimlerinden Heysem
Malih’in 7 Mart 2011’de cezaevinden serbest bırakılmasını sağlayan[8] Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah, Şam yönetimi ile muhalif liderler arasında çok sayıda arabuluculuk girişiminde de bulundu.
Şam yönetiminin kabul ettiği, muhalif liderlerin çoğunun ise reddettiği
tüm bu girişimlere rağmen Hizbullah, olayların başından beri Suriye
yönetimi adına “halkı öldürmekle” suçlandı, Hizbullah’la Şam yönetimi
arasındaki İsrail karşıtı siyasi ittifak, mezhebi sebeplerle açıklandı.
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrullah, 2006 ve 2008’deki gelişmelerde
olduğu gibi Suriye konusunda da açık oldu ve oyunun kurallarına bağlı
kaldı.
Nitekim Suriye’ye verdiği güçlü politik desteği gizlemedi. Kusayr’da
silahlı grupların saldırılarına ve göçe zorlama tehditlerine uğrayan
Lübnanlılara askeri destek verdiğini inkar etmedi. Ancak düne kadar da
Suriye’deki oyuna açıkça dahil olmadı.
Hizbullah oyuna neden girdi?
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah, dün yaptığı konuşmada
“Suriye, Direniş’in sırtıdır, destekçisidir; Direniş de sırtına darbe
vurulması karşısında hiçbir şey yapmadan beklemeyecektir. Biz üzerimize
gelen bir komplo karşısında sadece izlemekle yetinecek ve hareketsiz bir
şekilde bekleyecek kadar cahil ve aptal değiliz” diyerek Suriye’deki
oyuna girdiğini açıkça ilan etti.
Suriye’de yaşanan olayın özellikle 18 Temmuz 2012’den itibaren artık
“bir reform ve değişim talebi” değil, ABD ve müttefiklerinin açık bir
vekalet savaşı olduğunun ortaya çıkmasına rağmen Hizbullah, düne kadar
oyuna girmemiş, zahiri “kurallara” uymayı sürdürmüştü.
Çünkü her ne kadar Suriye’ye yönelik savaşın asılları ABD ve
müttefikleri olsa da sahada sadece onların vekilleri bulunuyordu;
dolayısıyla da Hizbullah bu zahiri “kurala” uyarak sahaya doğrudan
girmemeyi tercih etmişti.
İsrail’in joker olarak oyuna girmesi tüm dengeyi değiştirdi
Aralık ayında Suriye’deki kimyasal silah meselesi üzerinden oluşan Türkiye, Amerika, İsrail ve Ürdün kombinasyonu,[9] İsrail’i joker oyuncu olarak devreye soktu.
Ocak sonunda ve mayıs başında “Hizbullah’a giden silahlar” bahanesiyle
Suriye’yi vuran İsrail, sahadaki silahlı gruplara hava desteği oluşturma
misyonuyla oyuna girdi.
Suriye ordusunun Kusayr’ın silahlı gruplardan temizlediği bir
bölgesinde gelişmiş iletişim teçhizatları içeren bir İsrail askeri aracı
ele geçirmesi[10], İsrail’in muhaliflere verdiği desteğin sadece hava şemsiyesi oluşturmakla sınırlı olmadığını ortaya koydu.
Libya’da NATO’nun oynadığı rolün Suriye’de İsrail’e verilmesi, Şam’ın müttefiklerini de joker kullanmaya mecbur etti.
Şam’ın müttefiklerinin sahaya sürdüğü ilk joker Rusya’nın S-300
füzeleri oldu. S-300 faktörünün ABD’nin Cenevre’ye dümen kırmasında
etkili olduğu görülüyor. Ancak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABD
ile birlikte Cenevre sonrası için bir “B” planı hazırladıklarına dair
açıklaması[11] Cenevre sürecine de Annan planının akıbetinin hazırlandığını düşündürüyor.
Hizbullah, Suriye oyununa ikinci bir joker olarak girerek oyuna
İsrail’i sokan ABD ve müttefiklerinin bölgesel savaş restini gördüğünü
ortaya koymuş oldu.
Nasrullah, dünkü konuşmasında ABD ve müttefiklerine bölgesel savaş
tehdidiyle Şam’ın müttefiklerini korkutamayacaklarının mesajını “Sabır
ve fedakarlıkla bu süreci aşacağız, tıpkı Temmuz Savaşı başlarında size
zafer vaat ettiğim gibi bugün de yine size zafer vaat ediyorum”[12] diyerek verdi.
|
|