- Abi sen gazetecisin, bilirsin, bu Reyhanlı’daki patlama ne iş ?
Haydi gel de cevap ver bakalım.
Tamam ada dediğin dört yanı suyla çevrili anakaradan yalıtılmış bir toprak parçası. Ama medya ve internet çağında bu yalıtılmışlığın pek bir anlamı kalmadı. –Ben dahil- ada halkı da Reyhanlı’daki saldırıyı sizlerle eş zamanlı öğrendi.
Ama orada ne olup bittiğini, bu saldırının amacını, hedefini ve kimler tarafından kotarıldığını -ben dahil- ada halkı da ancak sizler kadar biliyor ve yorumlayabiliyor.
O yüzden Marmara köyünün meydanında “Abi sen gazetecisin, bilirsin, bu Reyhanlı’daki patlama ne iş” sorusunu da ancak sizler kadar cevaplayabilirim.
Yani cevaplayamam.
Olsa olsa -yine sizler kadar- ve yine ancak sizler kadar isabetli bir akıl yürütme mümkün.
Haydi yürütelim:
* * *
Bir: Bu saldırıyı Suriye’deki Baas iktidarı planlayıp, örgütleyip yapmış olamaz. Ya da Baas iktidarının tepesindekiler topluca çıldırmış olmalılar.
Çünkü bu saldırı Türkiye’yi Suriye’ye karşı savaşa sürmekten başka bir hedef taşıyamaz. Üstelik sadece Türkiye ile Suriye arasında değil, içine Israil’i, İran’ı da çekecek bir savaştan söz ediyorum.
İki: Saldırıda, Hatay’da –sanırım- çoğunluğu oluşturan Nusayri inancına bağlı ve dolayısıyla aynı inançtaki Baas iktidarına az ya da çok gönül bağı olan yurttaşlarımızın da parmağı olamaz. Çünkü Türkiye’nin Suriye’ye savaşa girmesi halinde Baas iktidarının değil, ona şiddet yöntemleri kullanarak başkaldıran Sünni kesimin yanında saf tutacağını bilmeyen olmasa gerek.
Üç: Hükümet çevresinin açıklamaları “THKP-C – Acilciler” adlı bir sol örgütü işaret ediyorlar. Bu hareketten, hem de onun lider ekibinden epey Acilci ile 1979-1980 yıllarında çeşitli askeri hapishanelerde ranza paylaşmış, volta atmışlığım var. O lider ekipten bazılarından Acilciler hareketinin çoktan bittiğini, sadece Samandağ yöresinde bir çekirdek grup kaldığını dinlemişliğim de var. Eğer bu bilgi ve Hükümet çevrelerinden gelen açıklamalar gerçeği yansıtıyorsa “Bir zamanlar devrim, hem de acil bir devrim için yola çıkanların bugün neyin maşası haline geldikleri…” diye başlayan bir cümle kurulabilir. Ancak bu Reyhanlı’da olup biteni açıklamaya, kavramaya hiçbir katkı sunmaz. Kestaneleri ateşten çıkaracak maşalar değil, o kestanelere sahip olacaklar önemli ve bu konuda herhangi bir bilgiye sahip değilim. Sanırım siz de değilsiniz.
* * *
Bu kadar bilgi (yani bilgi kıtlığı) ile Marmara Köyünün meydanında beni çevirip “Abi sen gazetecisin, bilirsin, bu Reyhanlı’daki patlama ne iş” diye soran delikanlıya hiç duraksamadan “Bilmiyorum” dedim.
Sonra ekledim:
- Ama eğer Reyhanlı’daki saldırıdan dolayı birileri yanılıp yenilip Suriye’ye savaş açmaya kalkarsa, tıpkı “Irak’ta savaşa hayır” günlerindeki gibi güçlü, etkili ve sonuç alıcı bir savaş karşıtı hareket örgütlemek boynumuzun borcudur…
Sizce de boynumuzun borcudur değil mi ?
Haydi gel de cevap ver bakalım.
Tamam ada dediğin dört yanı suyla çevrili anakaradan yalıtılmış bir toprak parçası. Ama medya ve internet çağında bu yalıtılmışlığın pek bir anlamı kalmadı. –Ben dahil- ada halkı da Reyhanlı’daki saldırıyı sizlerle eş zamanlı öğrendi.
Ama orada ne olup bittiğini, bu saldırının amacını, hedefini ve kimler tarafından kotarıldığını -ben dahil- ada halkı da ancak sizler kadar biliyor ve yorumlayabiliyor.
O yüzden Marmara köyünün meydanında “Abi sen gazetecisin, bilirsin, bu Reyhanlı’daki patlama ne iş” sorusunu da ancak sizler kadar cevaplayabilirim.
Yani cevaplayamam.
Olsa olsa -yine sizler kadar- ve yine ancak sizler kadar isabetli bir akıl yürütme mümkün.
Haydi yürütelim:
* * *
Bir: Bu saldırıyı Suriye’deki Baas iktidarı planlayıp, örgütleyip yapmış olamaz. Ya da Baas iktidarının tepesindekiler topluca çıldırmış olmalılar.
Çünkü bu saldırı Türkiye’yi Suriye’ye karşı savaşa sürmekten başka bir hedef taşıyamaz. Üstelik sadece Türkiye ile Suriye arasında değil, içine Israil’i, İran’ı da çekecek bir savaştan söz ediyorum.
İki: Saldırıda, Hatay’da –sanırım- çoğunluğu oluşturan Nusayri inancına bağlı ve dolayısıyla aynı inançtaki Baas iktidarına az ya da çok gönül bağı olan yurttaşlarımızın da parmağı olamaz. Çünkü Türkiye’nin Suriye’ye savaşa girmesi halinde Baas iktidarının değil, ona şiddet yöntemleri kullanarak başkaldıran Sünni kesimin yanında saf tutacağını bilmeyen olmasa gerek.
Üç: Hükümet çevresinin açıklamaları “THKP-C – Acilciler” adlı bir sol örgütü işaret ediyorlar. Bu hareketten, hem de onun lider ekibinden epey Acilci ile 1979-1980 yıllarında çeşitli askeri hapishanelerde ranza paylaşmış, volta atmışlığım var. O lider ekipten bazılarından Acilciler hareketinin çoktan bittiğini, sadece Samandağ yöresinde bir çekirdek grup kaldığını dinlemişliğim de var. Eğer bu bilgi ve Hükümet çevrelerinden gelen açıklamalar gerçeği yansıtıyorsa “Bir zamanlar devrim, hem de acil bir devrim için yola çıkanların bugün neyin maşası haline geldikleri…” diye başlayan bir cümle kurulabilir. Ancak bu Reyhanlı’da olup biteni açıklamaya, kavramaya hiçbir katkı sunmaz. Kestaneleri ateşten çıkaracak maşalar değil, o kestanelere sahip olacaklar önemli ve bu konuda herhangi bir bilgiye sahip değilim. Sanırım siz de değilsiniz.
* * *
Bu kadar bilgi (yani bilgi kıtlığı) ile Marmara Köyünün meydanında beni çevirip “Abi sen gazetecisin, bilirsin, bu Reyhanlı’daki patlama ne iş” diye soran delikanlıya hiç duraksamadan “Bilmiyorum” dedim.
Sonra ekledim:
- Ama eğer Reyhanlı’daki saldırıdan dolayı birileri yanılıp yenilip Suriye’ye savaş açmaya kalkarsa, tıpkı “Irak’ta savaşa hayır” günlerindeki gibi güçlü, etkili ve sonuç alıcı bir savaş karşıtı hareket örgütlemek boynumuzun borcudur…
Sizce de boynumuzun borcudur değil mi ?