02 Haziran 2013, 14:12
Merdan Yanardağ
merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
Halk direndi ve kazandı. Bir öfke patlaması yaşandı.
Dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgiye uğradı. Toplum korku
duvarını yıktı ve Türkiye’nin bütün meydanları Taksim’e dönüştü. Peki ne
oldu da böyle bir toplumsal patlama gerçekleşti?merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
Bütün Türkiye ayakta… Toplum korku duvarını yıktı. AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceğine ilişkin efsane çöktü. Bu öyle büyük ve hızlı bir çöküş oldu ki, AKP'nin vesayet rejimini yıktığı tezine dört elle sarılan sağlı sollu liberaller başta olmak üzere üzere, kendi hayatlarına ve değerlerine ihanet eden aydınlar, muhafazakâr yağmacılar, izleyicilerini terk eden merkez medyanın tamamı bu enkazın altında kaldı. ‘Hani muhalefet nerede’ diye soran liberal şarlatanlar, aşağıdan gelen bu büyük öfke patlaması karşısında şaşkına döndü. Hiç beklemiyorlardı, birden bire insanların neden sokağa çıktığını anlayamadılar. İstanbul’un her köşesinde ve Türkiye’nin her bölgesinde gece yarısı kadınların, erkeklerin, yaşlıların, gençlerin ve çocukların ellerine tencere tava, bayrak ve flamalarını alarak protesto eylemine nasıl katıldığını çözemediler.
Çünkü onlar AKP-Cemaat koalisyonunun bu ülkeyi özgürleştireceğine, dahası "muhafazakâr devrim" yoluyla Türkiye'nin tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi, sivil toplumun güçlendiği bir burjuva toplumu ve demokrasisi haline geleceğine iman ediyorlardı.
Oysa iktidar gücünü iç dinamiklerden daha çok, dış dinamiklerden alan AKP, pek demokratik gerekçelerle dinci-faşizan bir diktatörlük kuruyordu.
Zaten liberaller, kurulu düzenle uzlaşmaya karar vermiş yorgun solcular, kendi hayatlarına ihanet eden gazeteciler ile servetten ve iktidardan daha çok pay isteyen tutucu taşra sermayesinden başka AKP'nin ülkeyi demokratikleştireceği yalanına inanan olmadı.
200 YILLIK İLERİCİ BİRİKİM VE AYDINLAR
CNN International televizyonuna konuşan, merkez medyanın yarı aydın isimlerinden biri, muhabirin net sorusuna karşın insanların seküler hakları için nasıl böyle büyük kütleler halinde sokağa çıktığını, 48 saat boyunca aralıksız polisle çatıştığını ve kararlılıkla direnişlerini sürdürdüğünü anlatamadı. Oysa muhabirin sorusu tam da bu durumu anlamaya yönelikti.
Oysa ortada şaşıracak, açıklanamayacak bir şey yoktu... Neo liberal yağma politikalarını olduğu gibi devralan AKP Hükümeti, servet transferi gerçekleştiriyordu. Yandaş bir sermaye grubu yaratarak iktidarının sosyal ve ekonomik temelini hazırlamaya çalışıyordu. Bu, kamu varlıklarının yağmalanmasına dayalı büyük ve pervasız bir yolsuzluk ekonomisi demekti ve halkta bir öfke birikimine yol açıyordu.
Gelir adaleti Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar bozulmuş, sosyal adalet çökmüş, sosyal güvenliğin yerine sadaka ekonomisi geçirilmişti. Özelleştirmeler işsizliği arttırmış, esnek ve güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma sistemi iş yaşamının belirleyici karakteri olmuştu. Din istismarı ile 10 yıl tepkileri yatıştırıp durumu idare ettiler. Diğer yandan AKP; Ergenekon, Balyoz gibi polis-adliye tertibine dayalı örtülü bir darbe ile aydınları susturmuş, TSK'yı teslim almış, halkı sindirmişti. Devleti bütünüyle ele geçiren iktidar, bir güç sarhoşluğu içindeydi.
Ancak boyun eğmeyen aydınları, Türkiye'nin 200 yıllık ilerici birikimini ve devrimci damarını unutmuşlardı.
ERDOĞAN’IN KİBRİ ÖFKEYİ BÜYÜTTÜ
Seküler bir hayat yaşayan bazı aydınların, liberallerin ve yanaşma solcuların AKP'ye verdikleri destek, önce halkın kafasını karıştırdı. Aydın ihaneti toplumun direniş refleksini kırdı. Ama bu durum sürdürülemezdi.
Elde ettikleri güç bir iktidar küstahlığına da yol açıyordu. Dinsel gerekçelerle alkol yasağı koyup, toplumun önemli bir kesimini ayyaş ilan etmeye kadar götürdüler işi.
Akıllarınca milletle devleti barıştırıyorlardı. Onlar kendi dar dinci taleplerini ve kaygılarını milletin talepleri ve kaygıları sanıyorlardı. Cumhuriyetin ise bir avuç seçkinin rejimi olduğunu düşünüyorlardı. Oysa ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde gerçek böyle değildi. Ufukları imam hatip okulları tedrisatıyla sınırlı olan iktidar kadroları bunu anlayamadı. Cumhuriyetin kitle tabanı sandıklarından daha geniş ve büyüktü.
Halkın öfkesi birikti... İktidarın ve Erdoğan'ın kibri, bu öfkeyi daha da büyüttü. Gezi Parkı halk isyanının simgesi oldu; ‘Artık yeter’ diyenler, polis copuna, biber gazına, panzerlerin terörüne karşın Taksim’e çıktılar.
İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye'de 48 saate yayılan halk isyanının ilk özelliği, kendiliğinden gelişmesiydi. Örgütlü değildi, gücü de naifliğinden geliyordu. Sosyalist bir gençle, gömleğinde Atatürk resmi olan bir Kemalist ve Çarşı Grubu'ndan bir BJK taraftarı aynı saflarda mücadele ediyordu. Cumayı cumartesiye bağlayan gece Harbiye üzerinden Taksim'e girmeye çalışan kitleyle beraberdim. Polis mermi atıyor, su sıkıyor, kitle önce geriye çekiliyor, kaçıyor fakat sonra yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla yükleniyordu. Göstericiler örgütsüz ve dağınık olsa da yüksek bir dayanışma içinde ve kararlılıkla davranmaları onların bir kütle halinde hareket etmesini sağlıyordu.
KORKU YER DEĞİŞTİRDİ, İKTİDAR GERİ ÇEKİLDİ
Taksim direnişinde devrimciler, demokratlar, cumhuriyetçiler, CHP'liler, spor kulüplerinin taraftar dernekleri, sosyalist partiler, çocukları ve eşleriyle gelen sıradan yurttaşlar hep birlikteydi. Bu nedenle bazı müstehcen sloganlarla faşizme karşı atılan siyasal sloganlar kısa aralıklarla aynı yerden yükseliyordu. Türk bayraklarıyla devrimci örgütlerin bayrakları, acele yazılan dövizlerle spor kulüplerinin flamaları yan yana dalgalandı.
Taksim Gezi Parkı, gerici-faşizan AKP İktidarına ve yağma düzenine isyanın alanı oldu. Toplumun her kesiminden, her sınıfından, her inanç grubundan insan direnişe destek verdi. Bazı firmaların Taksim'de yapılacak AVM'de mağaza açmayacaklarını açıklamalarından sonraTÜSİAD da, "Halkın vicdanının yaralandığına" ilişkin bir açıklama yaptı.
Dün dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgi aldı. Halk karşı devrime dur dedi. Dün korku yer değiştirdi. İktidar geri çekildi. El Kaide, El Nusra gibi çeteleri silahlandırıp Suriye'nin üzerine süren ve gücünü abartan siyasal islamcılar bozguna uğradı. Her toplumsal muhalefet eylemini “darbecilerin komplosu” ya da "Ulusalcıların ve Ergenekoncuların" provokasyonu diye yaftalayanlar, satılık aydınlar, maaşlı liberaller bu yalanı sürdüremez hale geldiler.
AKP faşizmi yenilgiye uğradı. Halk Taksim'i geri aldı. Türkiye'nin her meydanı, İzmir'de, Ankara'da, Eskişehir'de ve başka kentlerde Taksim oldu.
Dün AKP faşizmini ve emperyalist kuşatmayı yenilgiye uğratacak toplumsal güç, tarih sahnesine çıktı. Cumhuriyetçiler, sosyalistler, emekçiler, solcular, yurtseverler, ulusalcılar, devrimciler, çalışanlar, laiklik kazanımlarını korumak isteyen yurttaşların cephesi...
Eğer Sırrı Süreyya Önder'i ve bireysel/lokal bazı katılımları bir yana bırakırsak, Kürt siyasal hareketi örgütsel bir tutumla ortalıkta yoktu. Olmalıydı. Olamadı.
Artık yeni bir Türkiye var. Selam olsun yeni Türkiye'ye...