Nesnelerin sadece birbirleriyle bağlantıları bağlamında bir
anlam kazanmasının şart olmadığını, bilâkis bunun son derece teasadüfi ve
tarihsel süreç tarafından koşullandırılmış felsefi bir varsayım olduğunu
anladığımda, kendinde-şey’in, yani varlığı hiçbir şeyle ilişki içerisinde
olmasına bağlı olmayan, varlığını çevresinden bağımsız ve çevresine kayıtsız
bir biçimde sürdürebilen nesnelerin var olabileceğini de anlamış oldum. Zira
herhangi bir nesne insandan bağımsız olarak düşünülebiliyorsa, insan da nesnelerden
bağımsız olarak düşünülebilir demekti, demektir. İnsanın ölümlü bir varlık
olduğu, söylenmesi bile gerekmeyen bariz bir durumdur. Ölümlü bir varlık olan
insan, olmadığı bir şeye, yani bir ölümsüze dönüşmeye heveslidir. Çeşitli
devirlerde çeşitli şekiller alan söz konusu ölümsüzlük hevesinin doruğa çıktığı
Romantizm dönemi günümüzde kapitalizm tarafından yeniden diriltilmeye
çalışılmakta ve bu yolda çeşitli gıda ürünleri ve hap formuna sokulmuş bitkiler
piyasaya sürülmektedir. Zararı herkes tarafından bilinen alkollü içeceklerin
üzerinde bile “hayat güzeldir,” “hayata içelim,” şeklinde ibareler görmek
mümkün hale gelmiştir. Slavoj Zizek’in Nietzsche’nin “insan hiçbir şey
istememektense, hiçliğin kendisini ister,” sözünden hareketle verdiği Diet-Cola
ve kafeinsiz kahve örnekleri insanın hiçlik istencini, olmayana duyduğu arzuyu
gayet net şekilde deşifre eder niteliktedir. İçi boşaltılmış, varlık sebebinden
arındırılmış ürünler sağlıklı yaşama giden yolu asfaltlama çalışmalarında
kullanılmaktadır. Lâkin akılda tutulmalıdır ki ister şekerli, ister şekersiz
olsun, kola son derece zararlı bir üründür ve sadece şekerden ve kafeinden
arındırlmış olması onun sağlıklı bir içecek olduğu manasını taşımaz. Tüm
bunların ölümsüzlük konusuyla ilgisi ise şudur ey kara bahtlı okur: Ölümsüzlük
bir ölümlü için olmayan bir şeydir. Ölümsüzlük ölümden arındırılmış yaşamdır.
Gelinen noktada kapitalizm insanlara ölümsüz yaşam vaad etmektedir.
Matematiksel adı sonsuzluk olan ölümsüzlük ölümlülüğün bittiği yerde, yani
ölünen noktada başlar. Sonsuzluk kavramının
başı sonu olmayan bir süreçten ziyade, başı sonu olmayan bir durumu anlattığını
akılda tutarsak diyebiliriz ki ölümsüzlük ancak sonsuz boyuttaki bir çelişkinin
dünyamıza yansımasıyla zuhur edebilir. Sonsuzluk veya ölümsüzlük birer süreç
olmaktan ziyade birer durumdur, çünkü süreçler başı sonu olan sürerdurumlarken,
durumlar durağan ve zaman dışı olgulardır. Zamandan ve uzamdan bağımsız bir
varoluşsal durum olan ölümsüzlük felsefe tarihi boyunca ölümlü insan bilincinin
tamamen dışında konumlanmış bir kendinde-şey olarak düşünülmüştür. Oysa biz
biliyoruz ki aslında ölümsüzlük insanı çevreleyen değil, bilakis insanın
çevrelediği bir boşluktur. Şu anda ölümsüzlüğü düşünmekte olduğumuza ve/fakat
bu söylediklerimizin doğruluğunu kanıtlayacak hiçbir dayanağımız olmadığına
göre demek ki ölümsüzlüğün düşüncemizin kendisini sürdürebilmek için kendi
içinde yarattığı bir boşluk olduğunu teslim etmeliyiz. Boşluklar olmayan
varlıkların yokluğunu doldurduğuna göre diyebiliriz ki düşünmek ölüme ara
vermek, yaşamda boşluklar yaratmaktır. Ölümlü ne demektir? Bir gün ölecek olan,
yani ölümden kurtulmuş olmayan. Peki ölümsüz ne demektir? Artık ölmesi mümkün
olmayan, zira hâlihazırda ölmüş olan, bu vesileyle de işte ölümden arınmış olan.
Kaynak:https://cengizerdem.wordpress.com/2010/09/26/yokluk-olarak-varlik/