22/11/2015
Cengiz Candar
Şu dönemde, Paris
saldırısının Batı dünyasında harekete geçen tahammülsüzlükleri, "göçmen
karşıtlığı", İslamofobi semptomlarını, önyargıları görürken, Sajjan'ı koyu
esmer teni, sakallı ve sarıklı haliyle, Halifax'da "Kanada Savunma
Bakanı" olarak görebilmek, IŞİD konusunda ne diyeceğini duymaktan daha
önemli sayılmalı
Halifax- Kanada’nın Atlantik kıyısındaki Halifax’ın
Amerika’nın New York’una benzer tek bir yana varsa –ki, var- o da okyanusu aşan
mültecilerin Kanada’ya ayak bastığı, bir anlamda “özgürlüğe giriş kapısı” olması.
New York’ta Ellis Adası’nın üzerindeki Hürriyet Heykeli neyi
temsil ediyorsa, Halifax limanındaki “Pier 21” yani 21 numaralı
rıhtımdaki hangar da Kanada için, daha doğrusu, okyanusun öte yanından buraya
binbir tehlikeyi aşıp gelebilen “mülteciler” için onu temsil ediyor.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu, her yıl, yılın bu
günlerinde toplanır ve dünyanın her yanından gelen, devlet adamlarından
düşünürlere, askerlerden dış politika uzmanlarına çok çeşitli köken ve
sıfatlara sahip yüzlerce insan “Forum”un ilk akşam yemeğinde “Pier
21”de buluşurlar.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu 7 yaşına girdi. Söz
konusu “Forum”un son dört yılında katılanlardan biriyim. Bu yıl her yıldan
farklı. İki nedenden ötürü:
1. Kanada’da üç hafta önce iktidara, Kuzey Amerika’nın
konvansiyonel “güvenlik doktrinleri”ne taban tabana zıt bir anlayışı
temsil eden
Liberal Parti, bir kıta büyüklüğündeki ülkenin her yerinde ezici bir seçim
zaferiyle iktidarı kazandı. Muhafazakarları ezici bir yenilgiye uğrattı.
2. Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu, bu yıl Paris’teki
–ve Ankara ile, Beyrut’taki- kanlı IŞİD saldırılarının arkasından, Mali’de
el-Kaide olduğu anlaşılan saldırı devam ederken biraraya geldi.
IŞİD saldırılarıyla Suriye’den batı dünyasına akın akın
akmakta olan “göçmenler” arasında yakın ilişki kurulurken ve“muhafazakar” Batılılar, “İslamofobi
semptomları” ortaya koyarak, “göçmenler”in ülkelerini gelişini
engellemeye çalışırlarken, Kanada’da ülkenin bir “göçmenler ülkesi” olduğu
gerçeğine dayalı “özgürlükçü-eşitlikçi” bir siyasi platformla
iktidara gelen Justin Trudeau’nun Liberal Partisi, hükümette kadınlara yarı
yarıya yer verirken, Savunma Bakanlığı görevine de Sikh dini inancına mensup,
Hindistan kökenli Harjit Singh Sajjan’ı getirdi.
Cumhuriyetçi çoğunluktaki ABD Temsilciler Meclisi’nden,
Suriye’den ve genel olarak Ortadoğu’dan gelecek olanların korkusuyla,
Amerika’yı Amerika yapan ilkeleri bir yana iterek “mülteci kotalarını
kısıtlamak” doğrultusunda kanun çıkarttıkları, Cumhuriyetçi başkan aday
adayları, “Müslümanlara karşı cadı avı” niteliğinde önlem önerilerini
seçim kampanyasına gündeme getirdikleri ve AB ülkelerinde milliyetçi-sağcı
yükselişin “göçmen konusu” üzerinden yükselişe geçmesinden korkulduğu
bir sırada; Kanada’da 4 Kasım’da göreve gelen “göçmen” bir Savunma
Bakanı ile karşılaşmak hoş bir duygu doğrusu.
Sajjan, Pencap’ta 1970 yılında doğmuş, 5 yaşında ailesi
Kanada’ya göç etmiş, Vancouver’da büyümüş. Yarbay rütbesiyle ayrıldığı Kanada
ordusundaki görevlerinden gayrı, Vancouver
polisinde “organize suçlar” bölümünde çalışmış.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda onu dinlerken, “IŞİD’le
savaş”a dair ağzından iddialı laflar çıkmadığını farkettim.
Hem Hintli, Sikh inancından bir göçmen ve hem de şu dönemde,
Kuzey Amerikalı bir NATO ülkesinin “liberal”kimlikli savunma bakanı olarak
IŞİD konusunda büyük laflar etmesini ondan beklemenin gerekmediğini düşündüm.
Şunun şurasında Kanada Savunma Bakanı olalı, ancak üç hafta oldu.
Şu dönemde, Paris
saldırısının Batı dünyasında harekete geçen tahammülsüzlükleri, “göçmen
karşıtlığı”, İslamofobi semptomlarını, önyargıları görürken, Sajjan’ı koyu
esmer teni, sakallı ve sarıklı haliyle, Halifax’da “Kanada Savunma
Bakanı” olarak görebilmek, IŞİD konusunda ne diyeceğini duymaktan daha
önemli sayılmalıydı.
Onunla aynı panelde konuşan Amerikalı iki Amerikalı üst
rütbeli komutan, John Allen’ı ve Bill Gortney’i dinlemek,“IŞİD’le mücadele”nin “askeri
yönü” bakımından ilginç ipuçları sunuyordu.
En solda General John Allen oturuyor. Onun yanında
Amiral Bill Gortney. En ortada oturan ve büyük ekrana yansıtılan ise sarığıyla
Kahada Savunma Bakanı Sajjan.
Amiral Bill Courtney, Kuzey Amerika Uzay ve Savunma (NORAD)
Komutanı ve ABD Kuzey (NORTHCOM) Komutanı olarak iki şapka birden taşıyor. “IŞİD’in
saldırılarını havaya (sivil havacılık) taşımasını bekliyoruz” dedi.
Önemli. IŞİD’in Paris saldırısı bir “game changer” (oyun
kurallarını değiştiren yeni oyun) gibi görüldüğü için, IŞİD konusu sadece Irak
ve Suriye zemininde bir askeri hesaplaşma olarak görülmüyor. IŞİD’in küresel
ölçekte bir“güvenlik tehdidi” olarak algılanması, ağırlık taşımaya
başladı.
General (Em.) John Allen, bir-iki hafta öncesine dek,
Obama’nın “IŞİD’e karşı Koalisyon”daki “Özel Temsilcisi” sıfatını
taşıyordu. Yani, bir anlamda, IŞİD’e karşı yürütülen “savaş”ın “askeri
sorumlusu” idi.
Konuşmasında benim dikkatimi iki nokta, daha doğrusu iki vurgu
çekti:
1. “Müttefiklerimiz” diye söz ettiği Kürtleri,
överek “fedakarlıkları” ve “kahramanlıkları”nın altını çizmeye
özen göstermesi,
Buradan, Washington’un Suriye ve Irak sahasında, IŞİD’le
mücadelede, bir başka “müttefik ülke”nin ısrarı sonucu, onu memnun etmek
için Kürtlerden uzaklaşmasını beklemek pek gerçekçi gözükmüyor.
Buna bir de, General Allen’ın yerini alan, diplomat Brett
McGurk’ün “Kürtlerin birlik olması halinde” IŞİD’e karşı mücadelenin
çok etkili olacağından söz ettiğini ekleyelim.
Washington’un Barzani yönetimindeki Kürtler ile Suriye
–dolaylı olarak Türkiye- Kürtlerinin IŞİD’e karşı savaşan güçleri arasında bir
tür “arabulucuk” işine girişmesi işitilirse, bundan kimse şaşırmasın.
2. General John Allen’ın, son söz olarak IŞİD’e karşı
mücadelede “kaygı” olarak “müttefikler arasında bir bütünlük ve
tutarlılık bulunmaması”nı ifade etmiş olması.
Burada, Türkiye’yi –ve “Selefi-Cihadi gruplar” ile
yoğun mali
ilişkileri bilinen Katar ve Suudi Arabistan’ı- ima etmiş olduğu akla gelebilir.
Görünürde, özellikle Paris
saldırıları sonrası Türkiye’nin IŞİD’e karşı daha “enerjik” davrandığı
da söylenebilir. Halifax’taki “Uluslararası Güvenlik Forumu”nun ilk
oturumundan çıktıktan sonra, koridordaki televizyon ekranına gözüm takıldı. “Türkiye’de,
Paris
saldırısıyla ilişkili oldukları iddiasıyla üç IŞİD’li göz altına alındı” yazıyordu.
Ne var ki, ekrandaki bu yazı gözüme ilişmeden az önce,
Michael Weiss’ın “Confessions of an ISIS Spy” (Bir IŞİD Casusunun
İtirafları) başlığı altında Daily Beast adlı dijital gazetede çıkan dört günlük
yazı dizisini okumuştum. Weiss, Suriyeli Hassan Hassan ile birlikte “ISIS : Inside the Army of Terror” (IŞİD: Terör
Ordusu’nun İçinden) isimli, IŞİD’le ilgili olarak bugüne dek yazılmış olanlar
arasında en fazla bilgi içerenlerden biri olan kitabın ortak yazarı.
IŞİD “istihbaratı”nda önemli görevler üstlenmiş, kısa
süre önce ayrılarak kaçmış ve Halep’e yerleşmiş olan ve “Abu Halid” takma
adını kullanan muhatabıyla Ekim ayı sonunda İstanbul’da buluşmuş, üç gün
boyunca onu konuşturmuş. Ondan aktardığı bilgiler içinde, Türkiye ile IŞİD
arasında, yakın geçmişe dek, bir hayli yakın ilişkiler kurulmuş olduğu
anlaşılabiliyor.
Artık Paris’ten sonra, IŞİD’le böyle “ikili” türden
ilişkinin, herkesi idare ederek, devamı pek kolay olmayacak.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’na dair benim “son
sözüm” bu olacak…