Ceyda Karan Irak devleti çorap söküğü misali ‘çözülüyor’. Amerikan yönetimi Ortadoğu’da ‘balans ayarı’ yapayım derken, bizler burada ‘bütün çanakların kırılması’ ve içinden ‘kandan başka bir şey çıkmamasıyla’ sonuçlanan bir süreci yaşayabiliriz. Birbirini kesen yahut teğet geçen türlü aktörün bulunduğu bir coğrafyada ‘düz mantık’ işlemiyor. Haritalardan memnun olmayabilirsiniz, değişmesini de istiyor olabilirsiniz fakat bugünün ‘fırsatlarının’ yarının ‘kâbusuna’ dönüşebileceği sonuçlara hazırlıklı olmak icap eder. Ve emin olun, Musul’un Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından ele geçirilmesinin tetiklediği olaylar, Irak’ta sınırlar değişsin yahut değişmesin hiç de öyle tereyağından kıl çeker gibi ‘hayalperest’ bir üçe bölünmeyle yani, ‘Şiistan, Sünnistan ve Kürdistan’la sonuçlanma olasılığı da yok. Irak, Ortadoğu’da Sünni ve Şii topluluklarının birbirine bağlandığı diyar. Amerikan işgaliyle rövanşist mezhepçi hissiyatın belki hiç görülmediği denli kaşındığı... Yaşanabilecekler, 2006-2008 yıllarında insanların kontrol noktalarında isimleri sırf ‘Ali’ yahut ‘Ömer’ olduğu için öldürüldükleri mezhep çatışmalarını aratır diye korkmalıyız.
 
  SIRA SÜNNİCİLİK MODASINDA
 
Hepsinin temelinde elbette George W. Bush yönetimindeki ABD’nin 2003’te züccaciye dükkânına giren fil misali Irak’a dalmasıyla yaşanan süreç yatıyor. O vakitler ‘Pandora’nın Kutusu’ndan yıllarca Saddam diktatörlüğünün ezdiği Şiilerin çıkmasını ‘hakkaniyetli’ bulmak ‘moda’ idi. Ama nüfusun yüzde 18’ini oluşturan Sünnilerin ezildiği bir sürecin başlayabileceğine dikkat çekip liberal müdahalecilik projelerinin yol açabileceği belalara işaret edenler ‘Saddamcılıkla’ etiketlenmişti. Şimdi geçen 10 yılın sonunda kimilerinin ‘Sünnici’ kesilivermesini en fazla Türkiye’deki ‘seküler mantıktan mezhepçi zihniyete’ dönülmesine yormalı. IŞİD gibi Suriye’deki sicili ortada olan bir örgütü şirin gösterip ‘ezilen Sünnilerin isyanı’ saptamaları yapmak kolay. Ben şahsen 10 yıl önce de kimseyi ‘şirin göstermeden’ bunu yapıyordum. Ancak mesele bu saptamaların ‘malumun ilanı’ olduğunu, hiç de kâfi olmadığını anlamakta... Ben söyleyeyim size Türkiye’de ahkâm kesenler size Irak’ta hükümetlerin hep koalisyon hükümetleri olduğunu, savunma bakanlığının 2005’ten bu yana Sünnilerde bulunduğunu söylemeyecek. Sünniler için açılan asker kadrosuna El Kaidecilerin baskısıyla beş-on kişinin müracaat etmeye cesaret edebildiğini de... Kimse Şii Ayetullah Sistani’nin 2005-2006 döneminde “Sünniler kardeşimizden de öte nefsimizdir, yani kendimizdir” sözlerini de anımsatmayacak. Zira moda ‘Sünni direnişi’, öyleyse ‘kahrolsun Şiiler’ sloganları atacaklar!
 
Oysa şimdi Musul’dan 500 bin sivil kaçmak zorunda kalır, bölgedeki azınlıkların kiliselerinin yakılma görüntüleri ortaya çıkar, BM yüzlerce sivil ve Şii askerin katledildiği kaygılarını dile getirirken hiç kâfi değil... Irak nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan Şiiler, Amerika’nın parasını petrolden kesip 25 milyar dolar harcayıp kurduğu ‘yapma ordu’ kâfi gelmediği için silahlanıp milis güçleri devreye sokarken hiç kâfi değil...
 
ŞÜNNİLERİN İSYANI
 
Öncelikle yaşananları iyi takip edelim. IŞİD ülkenin ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirmesinin ardından müttefikleriyle birlikte ‘ezilen Sünnilerin’ öncü gücü olarak Suriye’deki Rakka bölgesinde kurduğu emirliğini Irak’a yayıyor. Pazartesi gününden bu yana kuzeydeki Ninova bölgesi, Selahaddin ve Kerkük’ün bir kısmı ile Diyala’nın bazı kısımlarını kontrollerine aldılar. Saddam’ın memleketi Tıkrit ile Irak’ın en büyük rafinerisi Baiji de dâhil. Haberlere bakılırsa Bağdat’ın 90 kilometre kadar yakınlarındalar. Ellerinde Amerikan ve Irak üslerinden ele geçirdikleri tank ve helikopter dâhil ağır silahlar var. Düne kadar isimlerinden söz edilmeyen Saddam’ın eski adamlarından 70 yaşındaki İbrahim el Duri ile eski Baasçılar da bu efsaneye eklemleniyor. IŞİD’in müttefikleri arasında sayılanlar ise El Duri efsanesini yayan kaynak olarak gösterilen Nakşibendî milisleri, Ensar el Sünni, daha ılımlı diye sunulan Mücahit ordusu...
 
Hollywoodvari hikâyeler eksik değil. Kimileri geçen yıldan bu yana Baasçıların IŞİD’e katılmaya başladıklarını aktarırken, bazı Baasçılar IŞİD’in üç gün önce kendilerine saldırıya dair haber gönderdiğinde ikna olmadıklarını, ancak Musul’a girip başarılı olunca sırf Maliki’den kurtulmak için onlara katılmaya karar verdiklerini söylüyorlar. Sırf Maliki’yi devirmek için ‘şeytanla aynı yatağa girdiklerini’ aktarıyorlar. Neticede IŞİD’in Maliki’nin tek adamlığa dayalı ve adaletsiz buldukları yönetiminden bezmiş ve federalizm isteyen Sünniler tarafından hoş karşılandığı anlaşılıyor. Belli ki Suriye’de gücü tekelleştirmesi, radikal İslamcı dayatmaları ve kendinden olmayanları infaz etmesiyle tanınan örgütün gerçek yüzü sonra çıkacak. Sonuçta bu isyanın öncü gücü Musul’u kara bayraklarıyla donatan IŞİD. Ve sözcülerinin söylemleri dikkat çekici, ‘Irak’ı Safevilerden kurtarmak’. IŞİD sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani, Bağdat ve hatta Kerbela ile Necef’e yürüyecekleri tehdidini de savuruverdi.
 
ŞİİLER HAZIRLIK YAPIYOR
 
Şiiler ise bu tehditler karşısında adeta IŞİD işgaline hazırlanıyor. Bu aynı zamanda ‘ateşle oynamak’. Zira Maliki en başından şüphelendiğim gibi meclisi toplayıp olağanüstü hâl ilan etme çabasında Sünni ve Kürt vekillerin boykotuna uğrayınca milis güçlerine yöneldi. Amerikan desteğini alamazsa, başka çaresi de yok. Üstelik arkasına Şii ulemayı da aldı. Irak’ın büyük ulemalarından Ayetullah Sistani cuma günü eli silah tutan bütün erkekleri evlerini, şehirlerini ve kutsal mekânlarını korumak için silahlanmaya çağırdı. Oysa bugüne dek hiç böylesi bir çağrısı olmamıştı. Şimdi binlerce Şiinin kâh Bağdat’a aktığı kâh Necef ve Kerbela gibi kutsal şehirlerin savunmasına koştukları görülüyor. Assaib’ul Hak, Kataib Hizbullah, Bedir Tugayları gibi Şii milis grupları mobilize oluyor.
 
SUUD PARMAĞI
 
İnsan ister istemez Irak’ta Sünnilerle Şiileri yeniden gırtlak gırtlağa geleceklerine işaret eden bu resmin arkasında Suudi Arabistan’ı görüyor. Bu Riyad’daki monarşinin özlediği resim. Irak işgaliyle birlikte yayılan Şii etkisi karşısında neocon’lara İran’ı işaret ederek ‘yılanın başını ezin’ diyen Suudi Kralı, kendi evinde rahatsız olmadığı sürece radikal unsurları her yerde kullanıyor. Kafkasya’da, Libya’da, Balkanlar’da sonuncusunu da Suriye’de gördük... 2011 başlarından itibaren Körfez şeyhlerin fetvalarıyla aşırılıkçı ideoloji bütün bölgeye yayıldı. Son dönemde Suud’un rahatsızlık duyduğu, bumerang gibi kendine sıçrayacağından endişe ettiği için bu işte parmağı olmadığı söylemi doğrusu hiç tatmin edici değil. Suriye’de Suud monarşisi başarısız olurken, dosyanın teslim edildiği Prens Bendar kızağa çekilirken, bir elçi dahi yollamadıkları Bağdat’ta Maliki’nin devrildiğini görmek en fazla Vahhabi mezhepçi Riyad’ı sevindirir. Amerikan işgaliyle yayılan Şii etkisinin tersine dönmesinden en fazla onlar faydalanır.
 
İRAN’IN POZİSYONU
 
Irak’ta işgalin başından bu yana asıl iki güç etkili oldu: İran ile Amerika. İran’ın Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nden iki elit birliği Irak’a gönderdiği, Suriye’deki İran uzantısı milislerin ise Irak’a döndükleri iddialarından geçilmiyor. Namlı İranlı komutan Kasım Süleymani’nin bizzat gittiği Bağdat’ın savunmasını üstleneceği rivayet ediliyor. İran bunları şiddetle yalanlıyor. Yardım talebi almadıklarını ve bu söylentilerin ‘Sünni nüfusu kışkırtmak için’ çıkartıldığını söylüyor Tahran. Ama hiçbirisi değilse de danışmanlar ve silah yolladıklarından şüphe etmemek lazım.
 
İlginç olan İranlı üst düzey bir yetkilinin Reuters’a Bağdat’a destek için Amerikalılarla çalışabileceklerini söylemesi. Amerikan Dışişleri’nden çok kısa süre içinde “İran’la görüşmelerin nükleer müzakerelerle sınırlı olduğu” yanıtının gelmesini bir nevi ‘tersleme’ olarak alabiliriz. Lakin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin bir gün sonra cumartesi günü ‘uluslararası düzenlemeler ve hukuk çerçevesinde yardıma hazır olduklarını’ belirtirken, “Bölgede her zaman istikrara yardımcı olduk, Afganistan’da olsun başka yerlerde olsun” sözlerini Washington’a ‘ince mesaj’ olarak okumak lazım. Ne de olsa Obama bu yıl sonunda Afganistan’dan çekilmeye hazırlanıyor ve Irak vakası Amerika’da ‘nasıl çekilmeli’ tartışmalarını körüklemiş durumda.
 
  OBAMA’NIN ZORLUĞU
 
Amerika’nın ‘Irak’ı parçalama’ hedefini hayata geçirdiği komplolarını haddinden fazla kolaycılık görüyorum. Irak’taki kaosun daha da artması en başta petrol piyasasını zorlar. Irak, OPEC’in Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük üreticisi. Ham petrol ihracatı günlük 2,7 milyon varil kadar. Libya’daki kaos ortamına Ukrayna yüzünden Rusya ile yaşanan krizi eklerseniz, Irak’ta dünya petrol arzını etkileyecek hatta küresel ekonomik dengeleri derinden etkileyecek topyekûn bir savaşı ABD’nin istediğini düşünmüyorum. Siyasi açıdan Sünni isyanını fişekleyenin ABD olduğu yönündeki komplolar da saçma. Suriye’de ılımlı muhalefet örgütleyeceğim çabalarında baş hedef gösterdikleri IŞİD’i bu saatten kalkıp dünyaya ‘Sünni isyanının ılımlı çocuklarına’ çevirecek durumda değiller. Bu Obama’yı ‘Irak’ı El Kaide’ye teslim eden adam’ hâline dönüştürür. Bunu yapmak ayrı bir ‘ahmaklık’ seviyesi gerektirir. 
 
Obama’nın zorda olduğu, kontrolü yitirdiği de açık... Ama 2008’de seçildiğinden bu yana ‘Irak ve Afganistan işgallerini bitiren başkan’ olarak öne çıkarken, neocon’ların yediği herzelerin sorumluluğu omuzlarına yıkılıyor. Hem de Amerika’da kasımdaki ara seçimler yaklaşırken...
 
Hâl böyleyken Obama’nın Kongre’de kabul edilmesi çok zor olan ‘karaya asker gönderme’ yani çekilmeyi tersine çevirip yeniden işgale girişmesini beklemek zaten mümkün değil. Bu yüzen cuma günkü çıkışında ‘tüm seçenekleri değerlendirdiğini’ söylerken, ‘seçici eylemlerle teröristlerin Irak ve Suriye’de dizginlenmesinden’ söz etmesi önemlidir. Bu koşullarda en fazla da Maliki’ye silah, mühimmat ve siyasi destek sunması beklenebilir. Obama yönetimi yetkilileri de Batı medyasına ‘sınırlı bir hava harekâtı üzerinde çalışıldığını’ fısıldıyor. Ama bu IŞİD’in bazı hedeflerinden ibaret çok sınırlı bir operasyon olabilir.
 
Amerikan yönetimi son dönemde Ortadoğu’da radikal İslam olgusuyla ağzının yanmasına yol açan geleneksel ortak Suudi Arabistan bloku ile nükleer görüşmeler vesilesiyle 30 yıldır ilk kez diyaloga giriştiği İran’ı ‘dengelemeye’ çalışıyor. Amerikan dış politikasının yüzünü İran’a döndüğü tartışmaları açısından bu krizde Obama’nın tutumu belirleyici olacak. Krizin gidişatına göre İran’la şaşırtıcı ‘ortaklıklar’ sergilenebileceğini not düşmek gerek.
 
KÜRTLER İÇİN FIRSATLAR
 
Bu hengâmede en net resim Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (KBY). Amerikan işgalinin başından bu yana en sağlam duran kesim Kürtler. Irak ordusunun kofluğu KBY için yıllardır arzuladığı sonucu doğurdu. Peşmerge güçleri petrol zengini Kerkük’ü kontrol altına aldı. Kürt siyasetçi Fuat Hüseyin’in ifadesi Kürtlerin hissiyatını özetliyor: “Musul’dan önce tamamıyla farklı olan yeni bir döneme girdik.” Kerkük’ü ‘tarihî başkentleri’ gören Iraklı Kürtlerin girdiği yol geri döndürülebilecek bir yol değil. Eylülde İskoçya’da, kasımda İspanya’nın Katalonya bölgesinde bağımsızlık referandumlarına atıf yapanlar eksik olmazken, de facto bağımsızlık yoluna girdikleri aşikâr. Pürüzlü olan IŞİD’le yüz yüze kalmış Rojava’nın durumu.
 
 
SURİYE’YE ETKİLERİ
 
IŞİD’in Musul hamlesiyle artık pratikte ortada Suriye-Irak sınırı kalmadı. Gelen haberlere bakılırsa IŞİD Suriye operasyonlarını durdurmuş, Irak’ta elde ettiği ganimetleri sevk etmekle meşgul. Muhalifleri destekleyen Suriye Gözlemevi’nden Rami Abdülrahman, Suriye’ye ağır silahların aktarıldığını söylüyor. IŞİD’in Suriye’deki rakip İslamcı gruplarla ateşkes müzakeresi yürüttüğünü de... IŞİD Irak’ta durdurulamazsa resim iyice karışacak demektir. Suriye’de işler eğer Amerikalılar Suriye’den ‘iyi çocuklar’ seçeneği çıkartamayacağını anlamazsa daha da kötüye gidebilir demektir.
 
  ORTADOĞU’YLA ‘HASTALIKLARINDAN’ AZADE İŞTİGAL
 
Bu tabloda diplomatları ve vatandaşları IŞİD’le birlikte Irak’a ‘rehin düşmüş’, Kürt meselesinde hâlâ tökezleyen Türkiye’ye gelince... Üç yıldır Suriye savaşından çıkan mesajlar artık Irak’la birleşirken, bölgeye kafa yoranlara çok şeyler anlatıyor. Maalesef bunları anlamak için öncelikle Reyhanlı’da vatandaşları öldüğünde ‘Sünni vatandaşlarım’ söylemi geliştirmeyen bir zihniyet gerek. En başta da Ortadoğu’yla iştigal etmenin en iyi yolunun ‘Ortadoğu’nun hastalıklı yanlarından’ azade durabilmek... Oysa ‘Ortadoğu’nun dinamikleri bu, ne yapalım’dan başlayıp, ‘Biz Sünniyiz, Şiiler çok şımarık’a varan bir zihniyetle karşı karşıyayız çoktandır. O yüzden daha söylenecek ne kaldı, ben de bilmiyorum.

  ceydak22@gmail.com

twitter@ceydak