Hapishanenin Doğuşu adlı eserinde, sanıldığının aksine
cezaevlerinin tarihçesi anlatılmıyor. Foucault, bu çalışmasında iktidar
olgusunu, iktidarın kullandığı teknikleri ve etkilerini inceliyor. Son
yıllarda dünyada ve Türkiye’de artan hapishanelerin, ve ceza infaz
durumlarını bu bakış açısıyla incelememizi gerektiriyor.
Modern toplumu 'disiplin/kontrol toplumu' olarak isimlendiren
düşünür, sözkonusu toplumu cezaevi, okul, kışla ve işletme örnekleri ile
açımlıyor. Zira Foucault’a göre modern toplumun kendisi bir cezaevi.
Şöyle der: “İktidarı kullananların görmezden gelinemez meydana çıkışı
ile kendini gösteren iktidarın yerine, iktidarının objelerini gizliden
gizliye sinsi bir şekilde nesneleştiren bir iktidar geçiyor. Gösterişli
egemenlik sembolleri geliştirmek yerine boyunduruk altına alınan özneler
hakkında bir bilgi birikimini şekillendiriyorlar.“ Modern toplumda
uygulanan iktidar tekniklerini inceleyen Foucault, Panopticum metaforunu
kullanır. Bu metafor ile görülmeden gözetim altında tutma olgusu dile
getirilir. Bu kavramı hapishane özgülünde ele alacak olursak; özellikle
ilkçağ Avrupası’ndaki cezaevleri ile ilgili gelişmelere bakmak gerekir.
Zira bildiğimiz hapishane, modern dönemin bir aygıtıdır.
Yeniçağın başına kadar batı Avrupa’da kiliselere bağlı hücreler,
çalışma kampları ve halka açık infazlar yoğunluktaydı. Özellikle
darağaçları bir gösteri mekanı olarak değerlendirilebilir. Ancak on
sekizinci yüzyılın sonu, on dokuzuncu yüzyılın başında gösterilerin
yerini hapsetme alır. Yoğun reformlar sonucu idam cezası yerine
özgürlükten mahrum bırakma ve ıslah edici disipline geçme eğilimi
ağırlık kazanır.
İktidar modeli olarak hapishane
Foucault’a göre on dokuzuncu yüzyılda Batı toplumlarında hapishanenin
yaygın bir biçimde benimsenmesi iktidar alanlarındaki çok önemli bir
geçiş dönemine işaret ediyor. “Temsili, sahne benzeri, anlamlandırıcı,
kamusal kolektif model“e dayalı bir toplum düzeni tipinin ortadan
kalkması ile bir başka “zorlayıcı, tüzel, tekil, gizli cezalandırma
iktidar modeli“ ortaya çıkar. Fransız filozof eserinde disiplin ve
gözetlemeyi hapishanenin iki temel özelliği olarak değerlendirirken,
bunların sadece hapishaneye özgü olmadığını da vurgular. Artık
“görünmezliği“ yoluyla uygulanan disiplinci iktidarın on dokuzuncu
yüzyıl sanayi kapitalizminde öne çıkmış bir dizi başka organizasyonda da
(fabrikalarda, okullarda, kışlalarda, bürolarda, hastanelerde vb.)
yaygın olarak kullanıldığını belirtir. ‘Görünmez iken gözetleyen’
disiplinci iktidarı yaşayanlar ise bu yeni iktidar teknolojisine razı
olmaktadırlar. Zira, bireylerin sürekli ‘gözetim altında’ olmaları
gerektiği düşüncesi, disiplinin doğal bir parçasıdır. Dolayısıyla
Foucault tarafından kullanıldığı biçimiyle Panoptizm, on sekizinci
yüzyıldan itibaren Batı toplumlarında artan gözetim ve kontrol
mekanizmaları ve bu bağlamda bireylerin sosyal uyarlığını tarif eder.
Toplumu, yaşamın bütün alanlarında değişik kurum ve organizasyonlarla
kontrol eden Panoptizm ayrıca “iktidarın mikro fiziğini“ ayarlar.
Panoptizmin etkisi ise, bir bireyin sürekli gözetleniyor olma ihtimali
yönündeki bilinçte saklıdır. Birey, gerçekten gözetleniyor olup
olmadığından bağımsız olarak, kendini var olan normlara göre disipline
eder.
Suçun cezalandırılması mı önlenmesi mi?
Foucault, Yunanca panoptes = ‘her şeyi gören’ kelimesinden türeyen
Panoptizm kavramını geliştirirken, Panopticon isimli hapishane
modelinden esinlenir. Bu modelin yaratıcısı ise İngiliz hukukçu ve
sosyal reformcu Jeremy Bentham’dır (1748-1832). Klasik ütilitarizmin
kurucusu sayılan ve sistematik hukuk pozitivizmin ilk savunucularından
olan Bentham, İngiltere’de ceza hukuku ile ilgili tartışmalara aktif bir
şekilde katılır. ‘Psikolojik baskı teorisi’ni benimseyen Bentham’e göre
önemli olan suçun cezalandırılması değil, önlenmesidir. Ceza ise,
potansiyel suçlunun suç işlemesini önleyecek bir faktör olarak
değerlendirilmeli. Ceza infaz sisteminde reformların yapılmasını savunan
Bentham, bu çerçevede tamamen gözetime dayalı bir hapishane olan
Panopticon modelini geliştirir.
Panopticon modeli
Jeremy Bentham, geliştirdiği modeli mimari bir taslağa da kavuşturur.
1791 yılında hazırladığı taslakta cezaevinin kendisi halka biçimli bir
binadır. Ortasında bir avlu ve avlunun ortasında bir kule vardır. Halka
hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmüştür. Bu küçük
hücrelerin her birinde bir mahkum vardır. Merkezi kulede ise gözetleyici
gardiyan vardır. Her hücre hem içeriye hem dışarıya baktığından,
gardiyanın bakışı tüm hücreyi kat edebilir. Hiçbir karanlık nokta yoktur
ve sonuç olarak, bireyin yaptığı her şey gardiyanın bakışına açıktır.
Bu gardiyan kendisinin her şeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin
kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri
arasından gözlemde bulunur. Sonuç olarak, çok sayıda mahkum tek gardiyan
tarafından sürekli gözetlenebiliyor. Jeremy Bentham bu model ile, bütün
mahkumların sürekli olarak kurallara uygun hareket etmesini sağlamak
istedi. Çünkü kurallara uymadığında cezalandırılacak olan mahkumun
gözetlenirken kural çiğnemeyeceğini düşünüyordu.
iktidarı zihinle uygulama yöntemi
Panopticon sadece mimari bir biçim olmayıp, aynı zamanda özelde bir
yönetim biçimidir. İnsanların zihinleri üzerinde zihinle iktidar
uygulama şeklidir. Tutuklu, kendinin gözlenip gözlenmediğini asla
bilmezken, hep şüphe duyar. Böylece gözlenenler gözleyenin ne zaman
kendilerini gözlediklerini bilmedikleri için davranışlarını sınırlamak
ve sanki her an gözetleniyormuş kanısına kapıldıklarından, Panopticon
disiplinini içselleştirirler. Bentham’in doğrudan angaje olmasıyla
birlikte on dokuzuncu yüzyılın başında böylesi bir hapishanenin inşa
edilmesi için çalışmalara başlandı. Fakat bu proje 1811 yılında
tamamlanmadan durduruldu. Ancak Panopticon modeli sonraki yıllarda
özellikle Batı toplumlarında uygulanan bir hapishane modeli oldu.
Sürekli gözetim ve tecrit
Bunlardan biri, ABD’nin Philadelphia kentinde bulunan Eastern State
Penitentiary Cezaevi. 1822-1829 yılları arasında inşa edilen bu cezaevi
yıldız şekline sahip. Bu cezaevi iki temel amaca göre inşa edilmişti.
Bunlar; sürekli gözetim ve tecrit. 6 tane uzun yapı kanadının tam
ortasında bulunan kuleden bütün cezaevi gözetlenebiliyordu. Tek kişilik
hücrelerde kalan mahkumları ne kendi aralarında, ne de dış dünyası ile
iletişim kurma olanağına sahiptiler.
Philadelphia’daki Eastern State Penitentiary Cezaevi daha sonra
birçok cezaevi için model niteliğindeydi. İngiltere’nin başkenti
Londra’da 1842 yılında inşa edilen Pentonville Hapishanesi ile Kuzey
İrlanda’da yapımı 1819’da tamamlanan Armagh Gaol Cezaevi bunların
arasında yer alıyor. Ancak bütün bu panoptikum cezaevleri arasında,
Bentham’in modeline en yakın olan, Küba’daki Presidio Modelo
hapishanesidir. ‘Model Cezaevi’ anlamına gelen bu hapishane, vaktinde
Latin Amerika’daki en güvenlikli cezaevi idi. 1926-1931 yılları arasında
diktatör Machado tarafından Nueva Gerona yakınlarında inşa ettirildi.
Presidio Modelo toplam 4 binadan oluşuyor. Daire şeklindeki her bina 5
kata sahip. Her binada 93 hücre bulunuyor. Ayrıca her binanın ortasında
yüksek bir gözetim kulesi bulunuyor. Böylece bütün mahkumlar 24 saat
gözetim altında tutulabiliyordu. Günümüzde artık müze olarak kullanılan
bu cezaevinin en ünlü mahkumları, 1953’te başarısız bir darbenin
ardından tutuklanan Fidel Castro ve Che Guevara.
Sürekli izlemeyle mahremiyet hakkının ihlali
Yine aynı şekilde 1917-1925 yılları arasında inşa edilen ve ABD’nin
İllinois eyaletinde bulunan Stateville Hapishanesi Bentham’in Panopticon
modeline göre inşa edildi. F-tipi hücrelerine sahip cezaevi, ABD’deki
en yüksek güvenlikli tutukevidir. 2 bin 700 tutsağın tutulduğu cezaevi
de daire şeklinde olup, avlunun ortasında, bütün hücrelerin görüldüğü
bir kuleye sahiptir. Stateville, hala kullanılan bir Panopticon
Cezaevi’dir. Görüldüğü gibi Panoptizm, bir iktidar mekanizması olup,
teknik gelişmelerin günümüzdeki gibi hızla yaşanmadığı bir dönemde
hapishanelerde sürekli denetim için kullanıldı. Her insanın sahip olduğu
mahremiyet hakkı mahkumlar açısından böylece ortadan kaldırılmış oldu.
Panoptikum olarak isimlendirilen cezaevi modeli ile mahkumlarda sürekli
olarak izlenme psikolojisi yaratıldı. Hücresinde bulunan mahkum, ne
zaman izlendiğini bilemez. Zira kuledeki gardiyanı göremez. Ancak
gözetim altında olma ihtimali ister istemez onun mahremiyetini yok
ediyor…
Ramazan Başar
Foucault, Michael: Hapishanenin Doğuşu; 1975
Çicek, Meral: Ozgur Politika; 2009