Monday, February 24, 2014

Mezhep Savaşı ve Amerikan Yeni Sömürgeciliği





Prof. Niloufer Bhagwat
İzlenen strateji gereği, kararlı ve örgütlü siyasal alternatiflerin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla her yöntemle ve her türlü mezhepçilik, kabilecilik ve din olgusu kullanarak kendilerine karşı duran toplumların bölünmesi ve dönüştürülmesi hedefleniyor.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa ve aralarında Suudi Arabistan, Türkiye, Ürdün gibi bölge devletlerinin de bulunduğu birçok NATO güçlerince aktif olarak desteklenen paralı askerler ve selefi grupların sürdürdükleri mezhep savaşı kurbanı milyonlarca Suriyelinin kendi topraklarını terk etmesi bir kez daha ciddi boyutlarda insani bir kriz ile sonuçlanmıştır.  Arap âleminin en eski mültecileri, yaşam koşulları zaten çok derinden alt-üst olmuş, yarım asırdan fazla bir zamandan beri travma geçirerek Suriye ve Lübnan’daki mülteci kamplarında barınan Filistinliler de bu göç dramına dâhildir. Benzer göç koşullarına maruz kalan diğer topluluklarda olduğu gibi Suriyeli göçmenler de yoksulluk, gıda yetersizliği ve açlıkla karşıya kalmışlardır.
Mezhep savaşı Suriye’yi kırıp geçirerek Lübnan’a yayılırken Mısır askeri yönetimi, İsrail ile birlikte,  Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörünün hazırladığı raporda belirtildiği gibi, zaten ciddi bir insani krizle karşı karşıya bulunan Gazze’deki Filistin nüfusuna yaşamsal tedarik yolu olan tünelleri yıkarak Gazze’yi kuşatmaya aldı.
Mısır hükümeti, askeri yönetim tarafından düzenlenen Anayasa referandumu sonucunda Mısırlı seçmenlerden yalnızca % 28 oranında oy alınmasından dolayı sıkı önlemler almaya ihtiyaç olmadığını açıkladı. Filistin Özgürlük Hareketlerinden birisi olup, Gazze’de yapılan seçimlerle yönetim işlerini yürütmek üzere belirlenmiş HAMAS örgütü/partisi (İslami Direniş Hareketi), askeri desteği alan Hüsnü Mübarek diktatörlük yönetiminin de benzer şekilde Filistin karşıtı stratejiler izlediğini hatırlatmasında bulundu. Arap sokaklarına dökülen halkların bölgedeki bazı yönetimlerin aslında, kendi halklarının aleyhine olacak şekilde, İsrail ile işbirliği halinde olduğunun anlamalarının zamanı gelmiştir. Filistin halkı ve özgürlük hareketleri mücadele veriyorlar.
Mezhep savaşı aslında, stratejik özelliği bulunan dünya zenginlik kaynaklarına sahip bölgeleri aleni olarak kolonyal kontrol altına almayı hedefleyen askeri antlaşma örgütü NATO’nun eski veya yeni işbirlikçisi bazı bölge yönetimlerinin taşeron veya temsilci olarak kullanılması suretiyle Arap halklarının kaynaklarını yağmalamak marifetiyle Arapların yaşam ümidini kesme ve ülkelerinde yıkım yaratma stratejisidir. Mezhep savaşı, bölge ülkelerinde iş başında bulunan iktidar düşkünü hükümetler ile ittifak halinde, NATO politikasına uygun olarak yürütülen bölgesel hegemonyaya katkı sağlayan, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da birçok bölgenin yeniden yapılandırılması ve yeniden bölüştürülmesini amaçlayan bir kolonyal politikadır.
Bu “Yeni Kolonyalizmin” ideolojik meşrulaştırmasını sağlama işi, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi, dünyanın tanık olduğu en ciddi finansal kriziyle karşı karşıya bulunan Avrupa ülkelerinden birisi Fransa elit tabakası ve başında Tony Blair’in bulunduğu Yeni İşçi Partisi ideologları tarafında yolları döşenen İngiliz İmparatorluğu,  “Anglosphere” alanının (İngilizce konuşan ülkeler topluluğu/İngiliz egemenlik alanı) yeniden canlandırılmasının meşrulaştırılması çabasıyla birlikte başlamıştı.
Emperiyal ittifak, dört yüzyıldan fazla zamandan beri, uluslararası politikayı manipüle ediyor: “Düzenlenen kampanyalar, imparatorluklar, işbirlikçi devletler ve sömürgeleştirilen uluslar, sanayileşmiş ülkeler kuşağı, harekete geçirilen yerleşik halklar. Bütün aktörler adeta bir pazar, başvurulan kredi ve ihtiyati para koruyucu makamı ve muhtelif revizyonist hareket ve devrimlere karşı siper olarak hareket ediyorlar” (Srdjan Vucet – The Anglosphere: A Geneolohy of a Racial Identity in International Relations).
İzlenen strateji gereği, kendi toplumlarının ekonomik artı değerini yine kendi çalışan kesiminin ve dolayısıyla kendi toplumlarının bir bütün olarak gelişme kaydetme kapasitesini korumak üzere, kararlı ve örgütlü siyasal alternatiflerin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla her yöntemle ve her türlü mezhepçilik, kabilecilik ve din olgusu kullanılarak kendilerine karşı duran toplumların bölünmesi ve dönüştürülmesi hedefleniyor. Bu stratejinin amacı bölgede temizlemek yapmak ve ekonomik artı değeri sağlayan kaynakları ve piyasaları ele geçirmek üzere düş güçleri etkinleştirmektir.
Daha önceleri ele alınan Cenevre Konferansı - II konusu bağlamında, gerçek toplumsal sorunlara veya sayıları milyonlara varan Suriyeli ve Filistinli göçmenlerin yoksulluk veya açlık sorununa çare aranmıyor. Birleşmiş Milletler Örgütü bile, kaynakların ele geçirilmesi amacıyla yapılan gizli anlaşmalarla, bireysel faaliyet veya ortaklık kurma marifetiyle Afrika, Asya ve Latin Amerika’da bazı NATO güçlerini harekete geçirerek, aleni olarak yapılan saldırılara örtü olarak uluslararası organizasyonları kullanma suçunu işliyor. Asya, Afrika ve Latin Amerika kıtaları işgal edilmek üzere hedef seçilirken, bir zamanlar Hindistan’ın paylaşım icraatı, yani Hint alt kıtasının emperyal emeller uğruna bölünmesinde çıkarı olan kolonyal güçler eliyle manipüle edilmiş dinsel bir bölünmeyi teşvik etme faaliyeti örneği hala unutulmuş değil. NATO güçleri ve G7 devletleri bu kıtalardaki ulus devletlere, halklara yeni bir kolonyal paylaşım ve yeniden bir yapılandırma olması amacıyla saldırı düzenliyor, söz konusu devlet ve toplumların yıkılmasına çaba gösteriyorlar.
Toprakları kolonyal el koyma hedefi haline gelen diğer bölgeler arasında Arap dünyasının, emperyal çıkarlarla ittifak halinde olan ve bölgedeki emperyal çıkarlarla tamamlayıcı görevi yerine getiren siyasi unsurları dışarıda bırakma becerisini gösteren ciddi bir siyasi diyalogdan mahrum olmasından dolayı milyonlarca insan hayati tehlikeyle karşı karşıyadır. Sömürgecilik faaliyetine hedef seçilen bölge halklarının çalışan kesimlerince yürütülen sosyal örgütler Batılı fon sağlama organizasyonları ve vakıf kuruluşlarının faaliyet alanına dâhil değil. Bu arada NATO’ya üye ülkelerin ve G7 güçlerinin yaygın halk katmanlarını oluşturan vatandaşları, Asya, Afrika ve Latin Amerika kıtalarının sömürgeleştirilmesine kayıtsız kalırken, diğer yandan kendi geçimini sağlama yeteneği ve her türlü sosyal güvencesini kaybetme riskiyle karşı karşıyadırlar. NATO askeri birlikleri ve G7 güçleri, uyuşturucu ticaretinden elde edilen paranın kontrolü, Kuzey Amerika ve Avrupa bankacılık ve finans kuruluşlarında aklanma işlemleri de dâhil, sürdürülmesi istenen savaşların finansmanı için kendi milli bütçe ve finansman kapasitesine de ihtiyaç duyuyorlar.
Şanghayi İşbirliği Örgütüne üye ülkelerin yükselen güçleri de dâhil, Asya, Afrika, Latin Amerika ve eski Doğu Avrupa ülkelerinin her biri sırası geldikçe sömürgecilik faaliyeti hedefi haline gelecek. Uluslararası mevcut politik, ekonomik ve sosyal düzen çöküyor ve yeni bir düzen ufukta görünüyor.
Kaynak: http://www.globalresearch.ca/sectarian-warfare-and-americas-new-colonialism/5368105

Çeviren: Nizamettin Karabenk

Prof. Niloufer Bhagwat Hindistan, Mumbai/Bombay Üniversitesinde Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku Profesörü. Köşe yazarı. Merkezi Bombay’de bulunan Hindistan Hukukçular Birliği Başkan Yardımcısı. Afganistan da işlenen Savaş Suçları davasının görüldüğü Tokyo(Japonya) Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde hâkimlik yaptı. Prof. Bhagwat’ın The Brussells Tribunal nezdinde Irak Komisyonu Onursal Komite üyeliği de bulunuyor.