Alptekin DURSUNOĞLU
İsviçre çakısı gibi
bir kriz ve diplomatik zafer
Çözüm öncesiyle,
çözüm şekliyle ve çözüm sonrası hedefleriyle Türk İsrail siyasi krizi İsviçre
çakısı benzetmesini hak ediyor.
İsrail Başbakanı Benyamin Netnyahu’nun, Mavi
Marmara katliamından dolayı Türkiye’den özür dilemesi Erdoğan yönetimi ve ona
yakın çevreler tarafından “diplomatik bir zafer” olarak nitelendirdi.[1]
Aslında Türkiye
ile İsrail arasındaki ilişkilerin de Davos’taki “one minute” çıkışıyla başlayıp
Gazze ve Mavi Marmara saldırılarıyla büyüyen “siyasi krizin” de gerçek
niteliğine ve hedeflerine ilişkin en nesnel tespiti Türkiye’nin ABD Büyükelçisi
Namık Tan yaptı.
Büyükelçi Tan,
twitter hesabından yaptığı açıklamada “sadece gerçek dostlar birbirinden özür
diler”[2] diyerek iki taraf arasında zaten var olan “güçlü ve tarihi dostluk”ta
yeni bir sayfa açıldığını söyledi.
Türkiye-İsrail krizinin mahiyeti
Büyükelçi Namık
Tan’ın “güçlü ve tarihi dostluk” şeklindeki diplomatik ifadesi, siyaset
biliminin diliyle Türkiye ile İsrail’in ortak uluslar arası angajmanlara ve
bundan kaynaklanan güçlü bir karşılıklı bağımlılık ilişkisine sahip olduğu
gerçeğine işaret ediyor.
Bu gerçeklik,
1990’lı yılların sonunda Necmeddin Erbakan’ın başbakanlığındaki Refah-Yol
hükümetini Türkiye’yi mensubu olduğu uluslar arası ittifak ekseninden çıkarmaya
çalışmakla suçlayıp uyaran dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı
tarafından “Türkiye-İsrail ilişkileri hükümetlere göre değiştirilemeyecek bir
kararlılık ve perspektifle ele alınmaktadır” cümlesiyle ifade edilmişti.
Erdoğan
hükümetinin 2009’dan itibaren İsrail’le yaşadığı siyasi krizin niteliği
Büyükelçi Tan’ı da General Karadayı’yı da haksız çıkarmadı.
Zira bu kriz,
“Arap Baharı” sürecinde “İsrail’le kriz yaşayan Türkiye’nin “model ülke imajını
güçlendirmesi bakımından başta Erdoğan hükümeti olmak üzere ABD’nin tüm
bölgesel müttefiklerine eşsiz kazanımlar armağan etmekle kalmadığı gibi ikili
ekonomik ilişkilerin katlanarak artmasına hiçbir olumsuz etkide de bulunmadı.
Nitekim İsrail
Merkezi İstatistik Bürosu’nun açıklamasına göre “Türkiye ile İsrail arasındaki
ticaret hacmi ocak ayında geçen yılın eş dönemine göre yüzde 14 artarak 341,4
milyon dolara çıktı.”[3]
Tarafların yararına olan bir krizi tarafların yararına çözmek
2009’dan bu yana
ilgili tüm tarafların yararına sonuçlar üreten Türkiye-İsrail krizi, ABD
Başkanı Obama’nın İsrail ziyareti sırasında üçlü telefon seremonisi ile
çözüldü. Çözümün zamanlamasını hazırlayan şartları şöyle sıralamak mümkün:
1- Suriye istisna edilecek olursa, “Arap Baharı”
denen süreç tamamlandı. İsyanların yaşandığı ülkelerdeki siyasi süreçler,
bölgeye “rol model” olarak sunulan Erdoğan hükümetine hem ideolojik hem de dış
politika öncelikleri bakımından yakın olan figürleri iktidara taşıdı.
2- Sokaklarda “İsrail karşıtlığı” söylemiyle isyan
sürecini zafere taşıyan siyasi figürler, hükümet koltuğunda “İsrail
gerçekliğini” fark etti. Örneğin Müslüman Kardeşler[4] ve Cumhurbaşkanı
Muhammed Mursi[5], “Camp David”e bağlılığını
açıkladı. Devrimci Mısır yönetimi, abluka altındaki Gazze’nin ihtiyaçlarını
karşılayan tünelleri imha etme[6] konusunda Mübarek döneminden çok daha etkili
oldu.
3- İç politikadaki kazanımları açısından
Türkiye’ye gönderilecek “özür” mesajının “İsrail’in onurunu” kırmayacak bir
kelime seçimiyle yapılmasında ısrar eden
eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, hakkındaki yargı sürecinden dolayı
henüz yeni kabineye giremedi.
4- İsrail’in Akdeniz’de bulduğu doğalgazın Türkiye
üzerinden dünya pazarlarına açılması bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.[7]
5- Amerikan Başkanı Barack Obama, ikinci hükümet
dönemine, bölgeye bir çekidüzen verme adına iki bölge müttefikini barıştırarak
diplomatik bir başarıyla başlamak istedi.
Dolayısıyla
İsrail’in eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın “kelime hassasiyeti”
sebebiyle geciken “apologize/özür” mesajını, Başbakan Netanyahu aracılığıyla
vermesi, Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin ilk adımı olarak yeterli
bulundu.
Özetle Arap
Baharı sürecinde Erdoğan hükümetinin bölgeye sunulan model rolünü parlatması
bakımından Türkiye ve Amerika’nın ve ikili ekonomik ilişkilere olumsuz hiçbir
etkisi olmaması bakımından da İsrail’in yararlandığı bu kriz, bölgeye İsrail’le
ilişkilerini nasıl yönetmesi gerektiğine dair model sunmak üzere çözülmüş oldu.
Elbette
Ankara’nın ilişkilerin normalleştirilmesi konusundaki şartları
“apologize/özür”den ibaret değil. Ancak Ankara’nın 22 Mart’ta aldığı özür
mesajını “diplomatik bir zafer” olarak ilan etmesi ve “ilişkilerde yeni bir
sayfa” olarak nitelemesi, Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybedenlerin
ailelerine tazminat ödenmesi ve Gazze ablukasının kaldırılması şeklindeki diğer
iki şartının karşılanacağını garanti olarak gördüğünü gösteriyor.
Ankara diğer iki şartının karşılanacağını garanti
gördüğünü şu açıklamayla ortaya koydu: “İki Başbakan tazminat/ademi mesuliyet
konusunda bir anlaşma yapılması hususunda da mutabık kalmıştır. Başbakan
Netanyahu ayrıca, İsrail’in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dâhil
Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle
kaldırdığını ve sükûnet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini
ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun
iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır.”[8]
Bu açıklamaya
rağmen Gazze ablukasının kaldırılması konusunda belirsizlik bulunsa da
Lieberman’ın bile hassasiyet göstermediği tazminat konusunun Ankara’nın beklentilerine uygun şekilde
karşılanacağı söylenebilir.
Dolayısıyla bu
gelişmenin ardından Ankara’nın
da 2 Eylül 2011’de İsrail’e karşı aldığı 5 maddelik “yaptırım kararında”[9] şu
değişiklikleri yapması bekleniyor.
1- İkinci kâtip düzeyine indirilen diplomatik
ilişkiler yeniden büyükelçilik seviyesine çıkarılacak.
2- Türkiye ile İsrail arasında askeri anlaşmalar
yeniden yürürlüğe konacak.
3- “Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunana
sahildar devlet olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için
gerekli gördüğü her türlü önlemi alması”na gerek kalmayacak. Elbette bu
maddenin şimdiye kadar nasıl uygulandığı ve İsrail üzerinde nasıl bir caydırıcı
veya zorlayıcı etki yaptığı belirsizdir.
4- Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu
tanımamayı sürdürecek.
5- Dışişleri Bakanlığı açıklamasında yer aldığı
şekliyle “adem-i mesuliyet” çerçevesinde, Mavi Marmara katliamıyla ilgili
olarak bazı İsrailli yetkililer hakkında açılan dava düşecek.
Tüm tarafların yararına olan çözüm tüm tarafların diplomatik başarısı
İçinde
“appologize” ifadesinin geçtiği özür mesajı ile Türkiye İsrail siyasi
ilişkilerinin normalleştirilmesi, Ankara
tarafından bir “diplomatik zafer” olarak kutlandı.[10] Başbakan Erdoğan’ın
“dikleşmeye gitmeden”[11] sonlandırdıklarını açıkladığı süreç Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’a göre “Türkiye’nin ilk defa izlediği dik politika”,
hükümetin yayın organlarına göre ise “İsrail efsanesinin sonu”[12] idi.
Ankara, diplomatik zaferini İsrail’in içinde
“apologize” kelimesi geçen bir özür mesajı göndermek zorunda kalmasıyla
açıklıyor.
Ancak bu özür
meselesi de tıpkı tüm taraflara kazandıran krizin kendisi ve çözümü gibi, tüm
tarafların kendine zafer payı çıkarmasına imkanlar sunuyor.
Bu özür meselesi
Avigdor Leiberman için iç politika açısından bir siyasi zafer; çünkü diğer
siyasi ortakları “apologize” ifadesinin yer aldığı özür mesajı göndererek
“İsrail’in onurunu” çiğnemiş oldu ve bunu da ancak kendisinin yokluğunda
yapabildi. Dolayısıyla bu olay Lieberman’ın “İsrail onuru” açısından ne kadar
vazgeçilmez bir siyasetçi olduğunu ispat etmiş oldu.
Netanyahu için
bir diplomatik zafer; çünkü aslında “İsrail’in onurunu” düşünerek şimdiye kadar
atmadığı bu adımı, stratejik müttefiki Amerika’nın baskısıyla; ama iç
politikada zarar görecek olmasına rağmen “İsrail’in yüksek çıkarlarını” düşünen
cesur ve fedakar bir lider olarak attı.
Obama için bir
diplomatik zafer; çünkü kullandığı nüfuzla iki önemli bölge müttefikini yeniden
barıştırdı ve bölgenin gerçek patronu olduğunu bir kez daha gösterdi.
Sonuç
Kendisi de
çözümü de tıpkı bir İsviçre çakısı gibi taraflarına çok kullanımlı yararlar
sağlayan Türkiye-İsrail krizi İsrail’in özrüyle 22 Mart’ta çözüldü.
Başbakan Erdoğan
23 Mart’ta Türkiye İsrail uzlaşmasının Suriye’deki yönetimin devrilmesini
hızlandıracağını söyledi.[13]
İsrail Başbakanı
Benyamin Netanyahu da “Türkiye ile ilişkileri Suriye sebebiyle tesis
ettiklerini” açıkladı.[14]
Aynı gün
Golan’daki İsrail topçu birlikleri, Suriye ordusuna ait mevzileri vurdu.[15]
Yine aynı gün
İsrail Gazze’ye açılan Kerem Ebu Salim sınır kapısını Yahudi bayramını gerekçe
göstererek üç gün süreyle kapattı.[16]
Çözüm öncesiyle,
çözüm şekliyle ve çözüm sonrası hedefleriyle Türk İsrail siyasi krizi İsviçre
çakısı benzetmesini hak etmiyor mu?
[1]http://haber.stargazete.com/politika/iste-israili-ozre-goturen-surecin-perde-arkasi/haber-738508
[2]http://israilblogu.com/2013/03/23/abd-buyukelcisi-namik-tandan-israile-dostluk-tweetleri/
[3]http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=86271#.UU79IVuAuNQ
[4]http://www.ydh.com.tr/HD9779_musluman-kardesler-camp-davide-bagliyiz.html
[5]http://www.ydh.com.tr/HD10171_muhammed-mursi—camp-david-korunmalidir.html
[6]http://www.ydh.com.tr/HD10797_misir—iki-ay-icinde-104-tunel-kapattik.html
[7]http://www.ydh.com.tr/YD351_ankaranin-zaafi-kurdistanin-petrolu-israilin-gazi.html
[8]http://www.hurriyet.com.tr/planet/22878168.asp
[9]http://www.ntvmsnbc.com/id/25246675/
[10]http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/03/22/israilin.ozrune.turkiyeden.aciklama/701228.0/
[11]http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22880915.asp
[12]http://haber.stargazete.com/dunya/israil-efsanenin-sonu/haber-738468
[13]http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/turkish-pm-erdogan-conciliation-with-israel-could-hasten-assad-s-fall.premium-1.511491
[14]http://dunya.milliyet.com.tr/netanyahu-turkiye-ile-iliskileri-suriye-sebebiyle-yeniden-tesis-ettik/dunya/dunyadetay/24.03.2013/1684406/default.htm
[15]http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/03/24/israil-suriyeyi-vurdu
[16]http://www.iribnews.ir/NewsText.aspx?ID=1880988