Tarihsel olarak epik tiyatro, ilkin Antik Yunan tiyatrosunda ortaya çıkmıştır. Ancak günümüzde epik tiyatro denildiğinde ilk akla gelen Bertolt Brecht'tir. Bu nedenden dolayı, günümüzde, epik tiyatroya ilişkin her türlü eleştiri ve değerlendirme, ilkin Bertolt Brecht tiyatro kavrayışıyla işe başlamak durumundadır.
Genel olarak tiyatronun tarihine bakıldığında, Antik Yunan'dan günümüze kadar geçen ikibin beşyüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu görülür. Ve tüm bu tarih boyunca, tiyatro anlayışı, Antik Yunan tiyatro anlayışı temelinde gelişmiştir.
Antik Yunan'da Aristoteles'in tiyatroya ilişkin anlayışı, bu tarihsel süreçte belirleyici bir yere sahip olmuştur.
Bu klâsik tiyatro anlayışı, tiyatro izleyicisini alabildiğine duygulandırma, oyundaki kahramanla özdeşleştirme, sahnelenen eyleme katma şeklinde tanımlanabilir. Bu tiyatro anlayışı, kaçınılmaz olarak, oyuncuların da, rollerini ellerinden geldiğince canlandırmasını, oynadığı kişiyi "yaşamasını" ister ve buna göre tiyatro oyuncusunu yönlendirir.
Böylece klâsik tiyatro anlayışı, tiyatronun "büyüsü"nü izleyiciye inandırma temelinde gelişir ve izleyiciyi arındırır. Yani, günlük yaşamın değişik sorunlarıyla yüzyüze kalmış izleyiciyi, bu sorunlardan uzaklaştırır ve oyun aracılığıyla onun günlük yaşamdan elde etmiş olduğu "olumsuz", "kötü" yanlarından arındırılır. (Catharsis)
Bu bağlamda klâsik tiyatro anlayışı, dramatiktir ve dramatuj oyunun sahnelenmesinde belirleyici bir yere sahiptir.
Bu tiyatro anlayışı, kendi içinde değişik yorumlamalara ve alt biçimlere ayrılmakla birlikte, genel olarak günümüzdeki klâsik tiyatro oyunlarının temelini oluşturmaya devam etmektedir. Ve en üst boyutuna Shakespeare oyunlarıyla ulaşmıştır.
Dramatik tiyatroda, oyun, anlatılan eylem "canlandırılır", dolayısıyla oyuncu bu "canlandırma"nın en temel öğesi olarak mümkün olduğu kadar oynadığı rolle özdeşleşerek, onu en "inandırıcı" bir biçimde izleyiciye sunmak durumundadır. Böylece, izleyici, bu "canlandırma"nın etkisiyle oyunun içine katılır ve kendisi "tiyatronun büyülü havası" içinde oyunla özdeşleşir. Ancak, izleyici burada salt edilgen durumundadır ve olayın içinde yaşayan salt bir "göz" olarak olay içinde, eylemde vardır. Bunun sonucu olarak, dramatik tiyatro, izleyicide değişik duygular uyandırır ve oyun, olayları "gelişim", "düğüm" ve "sonuç" olmak üzere üç bölüm halinde sunar. Oyunda tüm olaylar, bu üçlü içinde ele alınarak izleyiciye sunulur.
Epik tiyatroda ise, oyun, işlenen konunun, eylemin öyküsüdür, anlatımıdır. Dolayısıyla, izleyici, olayın eleştirici bir gözlemcisi olarak ele alınır ve oyun dokusundaki eylemi "yargılar". Böylece, epik tiyatro oyuncusu, oynadığı rolle kendisini özdeşleştirmez. O, bir Hamlet'tir, Hamlet'i oynar ve aynı zamanda Hamlet'i eleştirir. Brecht'in deyişiyle, oyuncu, toplumla, doğayla olan ilişkilerini iyice bilmek, tanımak zorundadır. Kendi çağının bilimini, bu bilimin gerektirdiği insan bağlantılarını eylem alınında, uygulama alanında bir bir, deneye deneye öğrenmeli, kurmalıdır.
Brecht, kendi tiyatro oyuncularına şöyle demektedir:
- "Yapacağınız iş, güç de olsa, onu kolaylaştırmağa,
rahatça yapmağa bakın. İlkin, durmasını, yürümesini öğrenin sahnede. Bir
kör her gün geçtiği yolları nasıl bellerse,
siz de öylece belleyin bu işi; rahat olun. Rolünüzü ezberlerken, ne
denmek istendiğini anlayın önce. Söyleyeceğiniz sözlerin tadına önce siz
varın; metni hamur gibi yoğurmayı bilin.
Ritmik olması gerekir, el kol oynatışlarınızın! Plastik değerlerin
ortaya çıkmasına önem verin. Gövdenizin dizginleri elinizde olmalı; bile
isteye yapın yaptığınızı.
Yapmacık davranışlarla savaşmayı bilmeliyiz. Gerçek, inandırıcı bir olayı göstermek istiyorsak, kaçınmalıyız yapmacıktan. Perde açılır açılmaz, oyuncu -nedense- pek önem verir kendisine, sesi olabildiğince yüksek, davranışları ivecen olur. Onun bu sinirli durumu seyirciye de geçer. İlk dakikaların heyecanı, sanatçının insan yanını alıp götürüyor çoğu kez. Seyirci bu ilk dakikaları yadırgıyor, sahnede gördüklerini yaşama uyduramıyar; oysa düpedüz yaşayışı sermeli önümüze.
Konuşmaya önem verin; açık seçik, anlaşılır biçimde konuşun, insan gibi. Sahne dili dediğimiz şeyi ters yönden almayın; soğuk, yapmacık bir dille konuşmayın. Neyi anlatmak istiyorsunuz? Yazarın ne demek istediğini önce siz anlayın ki, karşınızdakine anlatabilesiniz. Halkın konuştuğu dile kulak verin, o dilden yararlanmayı bilin.
Durmadan sahnenin göbeğine yönelmeyin. Kendinizi göstermek kaygısıyla öbeklerden, kümelerden ayrılmayın. Konuşacağınız kişinin yanına doğru yaklaşmayın her zaman; konuşacağınız kişinin yüzüne her zaman bakmak gerekmediği gibi, her zaman da bakmadan konuşmayın. Hızlı konuşurken bağırmayın. Bir diziye göre olmalı davranışlarınız, iç içe değil. Karşıtlıkları ortaya çıkarmayı bilin. Yazarın ne demek istediğini anlamaya çalışın, ama kendi bilgilerinizi, kendi deneylerinizi de hiçe saymayın, onları da katın."
Brecht'in oyunculara bu söyledikleri, aynı zamanda klasik tiyatro oyunculuğunun karşıtıdır.
Brecht tiyatrosu olarak epik tiyatro, klasik tiyatronun her yönden karşıtı olarak gelişmiştir. Oyunun sergilenişinden, oyuncuların rollerini oynayışına, sahne düzenine, dekoruna kadar karşıt niteliktedir.
Doğal olarak, Brecht tiyatrosu, oyunun sahneye konuluşunda da klasik tiyatrodan ayrılır. Brecht tiyatrosunun sahneye koyma anlayışı şu başlıklar altında toplanabilir:
— Gerçekçi ayrıntılar ile "şematize edilmiş" tarih arasındaki yabancılaşma uzaklaşma;
— Dekor ile oyuncu arasındaki yabancılaşma, uzak-durma;
— İzleyici ile gösteri arasında uzaklaşma: orkestra çukurunun dolması, yok edilmesi;
— Pankartlarla eylemin daha önceden gösterilmesi, şaşırtmacanın bırakılması;
— Yerin ve tarihsel zamanın belirtilmesi;
— Platonun görünür ışıklarla aydınlatılması;
— Dekorların esinlemeye değil, göstermeye dayanması;
— İnsan ile dünya bağlantısını somutlayan, nesnelleyen nesnelerin çokluğu, bolluğu;
— Oyunun planlara bölünmesi:
a) Bayağı konuşma planı,
b) Cafcaflı, tumturaklı konuşma planı,
c) Türküler, şarkılar planı.