Saturday, September 29, 2012
Modern Tiyatro ile Şark Dişçisi
Modern tiyatronun Osmanlı toplumuna girişinde en etkili zümre hiç şüphesiz Ermeniler olmuştur. Venedik’te Sivas kökenli bir İstanbul Ermenisi olan Miğhitar önderliğinde başlatılan Ermeni Aydınlanmasının dünya çapındaki etkileri Osmanlı topraklarına da ulaşmakta gecikmedi. Bu aydınlanmanın bir uzantısı olan kültür de İstanbul’da Osmanlı Ermeni tiyatrosunun, Hamlet, Macbeth, Kral Lear gibi Shakespeare ile çağdaş olarak gelişmesini sağlamıştır. 18. Yüzyılın sonlarından itibaren yurt dışında kurulan Mıkhitaryan okullarında düzenlenen müsamereler zamanla İstanbul’a taşınmış ardından Mıkhitaristler, 1810 İstanbul’unda iki okul kurarak klasik Ermenice ile yazılmış trajediler sahnelemeye başlamışlardır. Bu oyunların ağır etkilerini dağıtmak için de kısa komediler, vodviller sergilenmekteydi. Bu Katolik Ermeni okullarında sergilenen oyunlardan etkilenilerek diğer Ermeni okullarında da tiyatro oyunları sahnelenmeye başlandı. 1850’lere gelindiğinde artık Ortaköy, Hasköy gibi bazı yerleşim merkezlerinde semt tiyatroları ortaya çıkmaya başladı. Bunlar belli bir seyirci potansiyeline sahipti ve düzenli olarak temsiller vermekteydiler. Ermeni tiyatrosunun profesyonelleşmesi 1860 itibariyle başlamıştı. Bu girişimleri geliştiren ve Venedik’te temelleri atılan Ermeni tiyatrosunun İstanbul’a taşınmasında öncü isim olan Mıgırdiç Beşiktaşlıyan gibi Sırabiyon Hekimyan da Mıkhitaryan okullarından mezun olmuşlardı. Dolayısıyla Ermeni tiyatrosunun oluşumunda Mıkhitaryan etkisi çok güçlüdür. 1869-1870 döneminde Gedikpaşa Tiyatrosu ortaya çıkmıştır. Hagop Vartovyan ya da Türkçe olarak bilinen adıyla Güllü Agop Türkçe temsiller vermeye başlamış ve bu konuda saraydan 10 yıllık bir tekel koparmayı başarmıştır.
Bu dönemde Ermeni tiyatrolarının repertuarlarının büyük kısmı trajedilerden oluşmaktaydı. 3 birlik kuralı olan trajedi; mekan, zaman ve olayın tek olması temeline dayanır. Bir nevi hayatta bir düzen varsa tiyatroda da olmalıdır görüşü benimsenmiştir. Örneğin Oidipus Hikayesi’ne bakıldığında; kişi kötü kaderinden kaçmaya çalışsa bile kaçamaz. Trajedi de melodramı doğuran bir türdür.
Ermeni Tragedyasının Akıbeti
İlk dönem için güçlü bir tiyatro yazımından söz etmek zor olabilir; ama zamanla bir oyun yazarlığı geleneği ortaya çıkmaya başlar. Yazılan oyunların büyük bölümü sadece el yazması kopyalardan ibaret olup, çoğu hiçbir zaman basılmamıştır. Ermeni tiyatrosunun emekleme çağında yazılan trajedilerin sayısının yüzlerce olduğu tahmin edilir; ancak bunlardan sadece sekiz-on tanesi günümüze ulaşmıştır. Birçok oyun sahnelendikten sonra kaybolup gitmiştir. Bu oyunların adlarından yola çıkarak konuları tahmin edildiğinde; konuların çoğunun Ermeni tarihiyle bağlantılı olduğu görülür.
Modern Osmanlı tiyatrosunun ilk dönemindeki anlatıyı anlayabilmek için, dönemde vurgulanan “melodramatik muhayyile”yi göz ardı etmemek gerekir. Kan, gözyaşı, entrika, intihar ve ölüm gibi estetik hissiyatların temel kurucusu olan bu muhayyile, okuru yahut izleyiciyi karşı konulamaz bir sarhoşluğa davet eder. Yüceltilen genelde aşkın öznesi olan sevgili ya da vatan; mekanizmayı işleten de kurban olma eylemidir. Kurban olarak kendi benliğinden aşkı ya da vatanı uğruna vazgeçen öznenin bu davranışı romantik tavırla yüceltilir. Ancak unutulmamalıdır ki ortada Türk milliyetçiliğiyle sınırlanamayan ve çok çeşitli konumları kapsayan bir ‘Milli Akım’ vardır. Edebiyatçılar ve kültürel alandaki diğer oyuncular, milliyetçi olsun ya da olmasınlar ulusu tahayyül etmek ve oluşturmaya çalışırlar. Bu yüzden kurban edilen ya da kurban olunan değer genellikle vatan aşkıdır.
Tiyatroda Demokrasi Şöleni
Ancak bir süre sonra bu tarihsel dramlar, yerini daha farklı bir türe bırakmaya başlar. Olaylar zamanla daha sıradan olmakla beraber demokratikleşir. Bu durum iktidarı eleştirme imkânı açar. Kendisi de çok sayıda tarihsel dram yazan Bedos Turyan, 1871 yılında yazdığı Tiyatro ya da Sefiller adlı oyunun ön sözünde artık günlük hayatı anlatan oyunlar yazmanın zamanı geldiğini belirtir; çünkü gündelik gerçekçiliğin ele alınması, farklı toplumsal gruplardan insanların temsiliyetlerini mümkün kılmak açısından önemlidir. Turyan’ın bu talebinin en net uygulayıcısı olarak Hagop Baronyan kabul edilebilir. Kendisi edebi kariyerine tiyatro oyunları (mizahî üslupla) yazarak başlamıştır. Tiyatroyu tercih etmesi tesadüf değildir. Bu ilk eserler yazıldığı sırada Osmanlı Ermeni tiyatrosu belli atılımlarını çoktan gerçekleştirmiş ve Osmanlı başkentinde modern tiyatronun temellerinin atılması sağlanmıştır. 19. yüzyılda Osmanlı devletinin ve halkalarının büyük bir dönüşüm geçirdikleri bir dönemde yaşayan; edebiyat, yayıncılık ve tiyatro alanlarında faaliyet gösteren Hagop Baronyan kendi döneminin en önemli tanığı olmasını sağlayacak eserlere imza atmıştır. Ermeni aydınlanmasının altın çağını yaşadığı bir dönemde İstanbul’a gelmiş, o aydınlanmanın en önemli nimetlerinden yararlanmıştır.
Şarklı bir oyun yazarı Hagop Baronyan
Hagop Baronyan, döneminde hemen hemen tüm yazarların etkilendiği 18. yüzyıl Fransız trajedi yazarlarından (özellikle Victor Hugo) etkilenmeyip, büyük komedi yazarlarından Carlo Goldoni ve Moliére’den beslenmiştir. Sadece mizah türünde yazması bakımından da Ermeni Edebiyatı’nda ilktir. Komedi; farklı bir zihniyet dünyasıdır. Eleştiriyi devam ettirilebilir kılar. Bu tarzda yazmasında elbette sınıfsal kaygılar da etkili olmuştur.
Modern gerçekçilikle beraber tiyatro oyunları da iç mekanlardan ziyade meydanlara, lokantalara, otel yahut kahvehanelere; yani ekonomik ve kültürel alış-verişin iç içe geçtiği yerlere taşınır. Goldoni gibi, Baronyan’ın tiyatrosunda da yaşamın tüm bu yenilikleri; özellikle modern kamusal alan, yeni kültürel ve ekonomik alışveriş biçimleriyle öncelik taşımaktadır. Fakat bu olası nitelikler, gündelik gerçekçiliği göz önüne seren komedinin melodramın ahlaki tekelciliğinin aksine tam bir özgürlük vaat ettiği anlamına gelmez. Bunun en önemli sebebi, Osmanlı 19. yüzyılında yazılmış pek çok komedinin ahlakçılık noktasında melodramları aratmamasıdır. Örnek olarak da dönemin en önemli Ermeni mizahçısı kabul edilen Hagop Baronyan gösterilebilir; çünkü onun için son söz her zaman ahlakındı, hem hayatta hem de edebiyatta.
Baronyan’ın bu tutumu, 1869’da yayınlanmış yanlış karı-koca hikayesini ele alan Şark Dişçisi, oyununda da görülür. Oyun yazıldığında Ermeni Anayasası’nın ilanının üzerinden yaklaşık beş yıl geçmiştir ve işlerin çok da yolunda gitmediğini düşünen Baronyan; oyundaki dişçi Taparnigos ile damat adayı Markar arasında geçen bir diyalog ile görüşlerini ifade ederek içinde bulundukları olumsuz duruma eleştiri getirir. Ancak Baronyan Şark Dişçisi’nde milli olanın yüceltilmesi derdinde değil, toplumsal değişimin küçük insanların hayatını nasıl köklüce değiştirdiğini anlamanın peşindedir. Böylece oyun, belli bir ideolojinin savunucusu olmadan durumları eleştirerek anlamaya çalışan bir kulvar açar. 19. Yüzyıl Ermenice tiyatro bağlamında daha iyi konumlandırabilmek adına Şark Dişçisi oyununu daha yakından bakmak faydalı olacaktır.
Hagop Baronyan’ın bu komedisinde, görücü usulü evlilik ve sadakat konusu ele alınır. Oyunda, aile ilişkilerinin yozlaştığı, tarafların birbirinin kuyusunu kazdığı bir ortamda, eşler, eski ve yeni âşıklar, çocuklar ve nişanlılar arasındaki ilişkilerin iç içe geçmesi üzerine yaşananlar aktarılır. Kitabın başkahramanı olan dişçi Taparnigos, kırk beş yaşında olmasına rağmen kendisinden on beş yaş büyük Marta ile evlenir. Evliliğinin sebebi Taparnigos’a göre, genç yaşta karısına âşık olması; Marta’ya göre ise kendi mal varlığıdır. İlk perdeden itibaren aralarında geçen tartışmalar tekrarlar halinde Marta’nın zenginliğini kocasının yüzüne vurması (özellikle “Benim paramla adam oldun” demesi) ve Taparnigos’un da karısının yaşını hatırlatmak için “bunak, deli, huysuz” gibi isimlerle hitab etmesi ile gösterilir. Bu çiftin aynı zamanda Yerenyag adında bir kızları vardır. Yerenyag, yeteri kadar Batılı olmadığını düşündüğü Markar ile nişanlıdır. Markar ile kendi rızasıyla nişanlı değildir; onunla olmasındaki en önemli etken ailesidir. Yerenyag da bu beraberliği çekilebilir kılmak için nişanlısını gizli gizli Levon ile aldatır.
Şarklı dişçinin trajikomik hikâyesi
Taparnigos kızının gönül ilişkisini asla onaylamaz; ancak her gece “diş çekmeye gidiyorum” bahanesiyle Sofi ile aldatır. Sofi, yetmiş yaşında olan tüccar Bay Tovmas’ın karısıdır. Kocasıyla arasında otuz yaş fark olduğundan dolayı onunla mutlu değildir; dolayısıyla kocasının yanında “dişim ağrıyor” numarası yaparak hemen her akşam Taparnigos’u çağırır. Bay Tovmas’ın sarhoş olmasını sağlayıp, Taparnigos’la beraber vakit geçirmekte hiç bir sakınca görmez. Marta altmış yaşında olmasına rağmen Taparnigos’un her gece evden gitmesinin normal olmadığını anlayabilecek zekaya sahiptir. Yani kocasının kendisini aldattığının farkındadır. Ancak kendisini aldattığı kadının kendi sevgilisi Tovmas’ın karısı olduğunu çok daha sonra öğrenecektir. Taparnigos, Marta, Yeranyag, Tovmas, Sofi ile bareber Taparnigos’un uşağı Nigo ve Tovmas’ın uşağı Giragos da oyuna dâhil olarak eğelenceli bir oyununun parçaları olurlar.
Baronyan ‘Milli’ ya da ‘Tarihsel’ anlayıştan uzak olan bu oyunda, duygusal alanın ‘piyasa’ olarak algılanmasını sağlar. Karakterler farklı açılardan benzer şekilde ters düşürülürek durum komedisi yoluyla aile düzenlerindeki çarpıklık gösterilir. Ancak bu çarpıklık gösterilirken belli bir ideolojinin savunuculuğu yapılmaz. Geleneksel aile kurumundaki görücü usulü evlilik ve sadakatsizliğin ortaya çıkardığı sonuçlar dönemin mizah ustası Hagop Baronyan’ın kaleminden okunmaya değer. Aras Yayınları tarafından basılan Şark Dişçisi’ni okurken eğer topluluk içindeyseniz kahkahalarınızı gizlemeye çalışacaksınız, çünkü Baronyan’ın zekasıyla beraber ahlakçı tutumuna da insanın kendisini kaptırmaması işten bile değil!
Şark Dişçisi dendiğinde akla tabii ki de sadece yazılı metin gelmemekte. Bu sene (2012) de Şehir Tiyatroları’nın Muhsin Ertuğrul Sahnesinde yazılışından yüz kırk üç yıl sonra tekrar görücüye çıkan bu müzikal oyun, kentteki kültürel zenginliğin derinliklerine ışık tutan bir yoğunluktaydı. Eser, onlarca yıl önce yazılmış olmasına rağmen, göründüğü kadarıyla güncelliğini korumakta. Bunu tiyatro salonunu tüm kapasitesiyle izleyiciyle doldurabilmesinden de anlayabiliyoruz. Oyun, üç saatlik süresine rağmen sürekli kahkahalar ve alkışlarla izlendi. Oyunu yöneten Engin Alkan, çevirmen Boğos Çalgıcıoğlu’un başarısı yadsınamaz. Oyuncuların İstanbullu Ermenilerin konuşma tarzını öğrenebilmek için yaptıkları da aşikâr ve ayrıca takdir edilecek türden. Selim Atakan’ın müziği, Selçuk Borak’ın koreografisi, Cem Yılmazer’in ‘sahne ve ışıklandırma’sı, Tomris Kuzu’nun kostüm tasarımıyla oldukça başarılıydı. Başta Taparnigos rolündeki Çağlar Çorumlu, Sofi rolündeki Sevinç Erbulak olmak üzere oyuncuları ve orkestra içtenlikli bir çabayla ortaya beğenilesi bir oyun çıkarmışlar. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde oynanan bu oyunu, (Şehir Tiyatroları’nın günümüzdeki konumuna bakıldığında) tekrar sahnede görebilmeyi ümit etmekteyim.
KAYNAKLAR
Baronyan, Hagop. Şark Dişçisi. İstanbul: Aras, 2012.
Köroğlu, Erol. “Ulusu Sokaktan Tahayyül Etmek: Ömer Seyfettin’in Öykülerinde Milliyetçilik, Gündelik Hayat, Duygular.” , 137-155.
Uslu, Mehmet Fatih. “Hukuksuz Aşk, Terazisiz Adalet: Bağdasar Ağpar’ın Komik Trajedisi.” : 205-214.
Uslu, Mehmet Fatih. “19. Yüzyıl Osmanlısında Tarihsel Dram ve Kamusal Alan.” : 291-305.
Güllü, Fırat. “ Vartovyan Kumpanyası ve Yeni Osmanlılar: Osmanlıya Has Çokkültürlü Bir Politik Tiyatro Girişimi’’:23-62.
Hagop Baronyan, Şark Dişçisi, (İstanbul: Aras, 2012), s.16.
Mehmet Fatih Uslu, “Hukuksuz Aşk, Terazisiz Adalet: Bağdasar Ağpar’ın Komik Trajedisi”: 205-214, 205.
Erol Köroğlu, “Ulusu Sokaktan Tahayyül Etmek: Ömer Seyfettin’in Öykülerinde Milliyetçilik, Gündelik Hayat, Duygular,” 137-155, 140.
Hagop Baronyan, Şark Dişçisi,s.167
A.g.e., s. 61.