Kişinin sahip olmayı amaç edindiği temel duygu, mutluluktur. Ancak; bazen hayatın sunduğu seçimler kişiyi ikilemlerde bırakır: İstekler ve var olan gerçekler… Bu arada kalma duygusu da kişinin mutluluğundan taviz vermesine neden olur. Yapılan seçimlerin kişide tehdit uyandırıcı fonksiyonda olması durumunda; kişi benliğini, kendine olan saygısını ve değerli olduğu hissini korumaya çalışır, çevreden gelen etkenlere karşı kendini savunmaya alır. Benliğin oluşturduğu farklı savunma yolları da bu noktada savunma mekanizmaları olarak adlandırılır.
Aşk; yaşam doğrusundaki birbirinden uzak iki noktanın aynı değer üzerinde buluşmasına yardımcı bir araçtır. Bu kavram, varlığını büyük bir güçle ortaya çıkararak “Ben varım” diyorsa, işte o andan itibaren pembe gözlükler burnun üzerindedir. Pespembe camlar, kişinin heyecan duygularından yararlanıp gözlüğün sahibine kişinin sahip olmak istediklerini, yani istenileni, gösterir. Yoğun duygu durumu, gerçekleri çarpıtma (gerçekleri çarpıtma savunma mekanizması) ya da asıl olanlardan uzak durulması (gerçeklerden kaçma savunma mekaznizması) durumunun da ortaya çıkmasında başkahramandır. Kişi için öncelikli durum mutluluk olduğundan dolayı, kişinin düşüncesine uygun olmayanlar ya da duygularına hitap etmeyen durumlar, yok-muş gibi davranmayı sağlar. Bir anlamda görmezden gelmeyi sağlar, aşk. Bu süreçte, mutlu olabilmek adına akılda tereddütler oluşturmamak için ilgi duyulan kişiyi koruma cümleleri devreye girer:
- “O öyle biri değildir…”
- “O asla öyle şeyler yapmaz…”
- “O sizin bildiğiniz gibi değildir…”
- “Öfkelenir ama saman alevi gibidir, hemen geçer…”
…
Var olan gerçeğin aslından çok, kişi için durumun istenilen kısmı alınır, istenmeyenleri de olumluya çevrilip alınır. Bir şekilde kabul aşaması vardır. Ancak; esas olan, alınan durumun kişiyi mutlu ediyor nitelikte olmasıdır. Gerçek; bir anlamda istenilen kılıfa uydurulur. Aşk varken, var olanın işe yarar kısmı göze takılır. Gerisi tamamen fasa fiso ve yanlış anlamdadır.
Evlilik ise; farklı güzergahta ilerleyen iki yolcunun, okların aynı yönü gösterdiği istikamete ulaşabilmek için birlikte yaş alıp, benzer tecrübeleri edindiği, aynı cüzdanın-yastığın ve anahtarın paylaşılmasıyla tescillenen özel bir kurumdur. Saygı da bu çatının kalitesini etkileyen önemli bir unsurdur. Bu tescille birlikte karşılıklı sorumluluklar artar. Saygıdaki azalışlar ile olumsuzlukların yaşanma olasılığı da artmaktadır. Eşlerin birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmemeye başlamaları ve partere karşı beğeni duygusunun azalmaya başlaması durumunda evlilikte de bazı savunma mekanizmaları kullanılır. Amaç; evlilikteki olumsuzlukları en aza indirerek evlilik doyumunu uzatmaktır.
Duyguları konuşmak yerine, dışa vurmamayı tercih etmek (içe atım s.m) ve bu doğrultuda kendi kendine söylenen sözler:
- “Boşver …”
- “Neyse,…”
- “Önemli değil …”
koşulsuzca istenilenler kabul edilir (boyun eğme s.m). Amaç; çatışma durumunu en aza indirmektir:
- “Sen ne dersen o olsun…”
- “Sen daha iyi bilirsin…”
- “Senin dediğin olsun…”
iş acizliğe vurulur (çilecilik s.m):
- “Saçımı süpürge ettim…”
- “Yıllarımı verdim…”
- “Yemiyorum yediriyorum…”
…
Aşk ve evlilik (karşılıklı saygının yitirildiği) arasındaki temel fark; aşkta sevgiyi kaybetmemek, evlilikte çatışmaya en aza indirmek için benliği koruma yöntemlerine başvurulur. Gerçekler, algılanan biçimde şekillendirilir. Ancak; duyulan ilginin saygı ile birleştirildiği bir ilişkide, kişiliği tehdit edici durumlar asgari düzeydedir. Bu ikiliye sahip ilişki, kişinin mekanizmaları en az düzeyde kullanmasını ve kendini etkileyenlerin ya da etkilemeyenlerin farkına varabilmesi için gerçekleri yaşamasını sağlar.
“Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir, ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.”
La Bruyere
CEREN GELMEDİ