AHMET İNSEL
Politika /
19/02/2013
Genelkurmay,
Darbeleri Araştırma Komisyonu’na ulaşan bilgiler ışığında tartışılmaya başlanan
esas konuyu yanıtlamıyor.
Genelkurmay
Başkanlığı, Özel Kuvvetler Komutanlığı hakkında uzun bir açıklama yayımladı. Bu
açıklamanın kısa benzerini 2006’da yapmıştı. 2006’da yaptığı gibi şimdi de Özel
Harp Dairesi hakkında yıllardan beri dile getirilen eleştirileri açık biçimde
yanıtlamaktan çok, bir dizi kurumsal bilgiden yayılan dumanla konuyu
perdelemeye devam ediyor.
Genelkurmay’ın
bildirisinin ana eksenini Özel Kuvvetler’in illegal bir yapı olmadığı bilgisi
oluşturuyor. Ne var ki Türkiye’de kimse Özel Kuvvetler’in veya 1992’den önceki
adıyla Özel Harp Dairesi’nin illegal, yani yasadışı kurulmuş bir idari ve
askeri yapı olduğunu iddia etmemişti ki! Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın
doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı, TSK teşkilat şemasında yeri olan,
birkaç yıl önce kolordu seviyesine çıkarılmış bir askeri birlik olduğunu inkâr eden kimse yok
Türkiye’de. Bu kuvvetlerin, 1952’de dönemin bakanlar kurulu kararıyla kurulduğu
konusunda da herhangi bir ihtilaf yok. Ne de hangi amaçla kurulduğu konusunda
bir görüş ayrılığı var. Genelkurmay Başkanlığı bildirisi ayan beyan olduğu için
sorulma ihtiyacı olmayan sorulara yanıt veriyor. Ama sorulan esas soruyu ise
yukarıdan bir sesle konuşarak görmemezlikten geliyor.
Bildirinin bize
verdiği yegâne önemli bilgi, Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde faaliyetine
devam eden
Seferberlik Tetkik Dairesi’nin bugün de faal olduğu. ‘İşgale karşı özel kuvvet
teşkilatlarının kurulması ve yönetilmesine yönelik sistem’in varlığını devam
ettirdiği konusunda bilgilenmiş oluyoruz. Bilindiği gibi, 1952’de NATO
çerçevesinde kurulan ve ilk ‘mükemmel faaliyeti’ 6-7 Eylül olaylarını
düzenlemek ve Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmak olan bu özel kuvvet
teşkilatlanması sadece askerlerden oluşmuyor. Seferberlik Tetkik Dairesi’nin
esas işi, ‘işgale karşı direniş için’ sivil güçleri örgütlemek. Direnişçi,
karşı propagandacı, dezenformasyoncu, bilgi toplayıcı gibi farklı işler için
farklı profillerde seçilmiş bu sivil ‘vatansever’ kişilerin örgütlenmesinin
merkezi Özel Kuvvetler’in bünyesinde mi yer alıyor? Bu örgütlenme ülke sathında
askerlik şubeleri aracılığıyla örülen bir ağ mı? Kızılay gibi kurumlar bu
kişilerin paravan sivil görevlerde bulunması için mi kullanılıyor? Sorular
bunlar.
Genelkurmay
Başkanlığı, Darbeleri Araştırma Komisyonu’na ulaşan bilgiler ışığında
tartışılmaya başlanan esas konuyu yanıtlamıyor. Bu sivillerden oluşan ömür boyu
görevlendirilmişler gizli ordusunun faaliyetine devam edip etmediği, geçmişte
bu sivillerin ne tür işlere yöneltildikleri soruları bugün tüm ağırlığıyla
yanıt bekliyor. Kimse “Özel Kuvvetler Komutanlığı yasadışı bir kuruluştur”
demiyor. Kuvvet komutanlıklarından bağımsız çalışan böyle bir askeri birlik
yararlı mıdır değil midir konusunu da pek tartışan yok -ki aslında bu da
münhasıran önemli bir sorudur.
Sorulan soru
basit: Meclis komisyonuna ulaşan, komisyon üyesi milletvekillerinin içeriğini
bölük pörçük anlatmaya başladıkları, bir kısmı geç ulaştığı için komisyon
raporunda yer alamayan on binlerce sayfa belgenin içinde yer aldığı iddia
edilen, genellikle bir subayla irtibatlı olarak örgütlenmiş sivillerin içinde
yer aldığı böyle bir yapı var mı yok mu? Sayılarının bazı kaynaklara göre on
bin, başka kaynaklara göre yüz bin olduğu söylenen bu ‘sivil vatanseverler ağı’
geçmişte yasadışı işler yaptı mı? Daha doğru bir ifadeyle, bu kişilerden
bazılarına ağır suç olan bazı işler ‘yüksek devlet menfaati’ veya ‘vatan
uğruna’ yaptırıldı mı? Bu ağ içinde yer alan bazı kişiler bu özel konumlarını
kullanarak kendi inisiyatifleriyle ve ‘âli menfaatler’ adına veya değil,
yasaların suç olarak tanımladığı işler yaptılar mı?
Genelkurmay
Başkanlığı’nın son bildirisi insana birkaç yıl önce kullanılmış lav silahının
‘boru’ diye halka tanıtıldığı basın toplantısını hatırlatıyor.