İsrail, Türkiye’yi bocalamada yakaladı |
M K Bhadrakumar
YDH- Hintli eski Büyükelçi M K Bhadrakumar, Asia Times’taki yazısında İsrail’in Suriye konusunda daha etkin olabilmek için Türkiye ile ilişkileri düzeltmeye yönelik girişimlerde bulunduğunu belirtiyor.
YDH- Hintli eski Büyükelçi M K Bhadrakumar, Asia Times’taki yazısında İsrail’in Suriye konusunda daha etkin olabilmek için Türkiye ile ilişkileri düzeltmeye yönelik girişimlerde bulunduğunu belirtiyor.
Suriye’deki kriz, İsrailli liderleri Türkiye’yle ilişkileri düzeltmek için güçlü bir gönül alma çabasına sevk etti.
Başbakan Benjamin Netanyahu bizzat ilk adımı attı. İsrailli liderlerin hareketi hiç şüphesiz Amerikan desteğinin tadını çıkarıyor, Netanyahu aynı zamanda İsrail’in yönetici koalisyonunda inisiyatifi sürdürme yolundaki fikir birliğiyle de teşvik edildi. Ama düğüm noktası, Türkiye’nin Suriye krizinde izlenecek politikalar konusunda açıkça bölünmüş bir ev olması olacaktı. Top şimdi Türkiye tarafında.
Pazartesi, Netanyahu ofisinde önemli Türk gazetecilerden oluşan sekiz kişilik bir ekiple üst İsrail ve Türkiye arasındaki buzları eritmek için üst düzey bir girişimde buluştu.
Bu, Mayıs 2010’da Türk Mavi Marmara gemisinin Gazze ablukasını delmesini önlemeye çalışan İsrailli komandolar tarafından dokuz Türk’ün öldüğü olaydan beridir böylesi ilk toplantı; o olaydan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler hayli soğumuştu.
Tel Aviv Türkiye’nin olay için resmi bir özür, kurbanların ailelerine tazminat ödeme ve Gazze ablukasını kaldırma taleplerini karşılamayı reddedince Türkiye İsrail büyükelçisini kovmuştu.
Ankara ayrıca İsrail’le bütün askeri ve güvenlik işbirliğini de dondurmuş ve İsrail silahlı kuvvetlerinin üst düzey amirlerine dava açmış durumda.
Washington arayı ısıtmak için boşuna çabalarken Türk ve İsrailli diplomatlar perde arkasında iki taraf için de kabul edilebilir bir formüle ulaşmak için müzakerede bulundular. Fakat Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın da aralarında bulunduğu İsrailli tutucular özür dilenmesini onaylamayı ya da Ankara’ya Gazze ablukası üzerinde söz hakkı tanımayı reddetti.
Bugün İsrail bir uzlaşma havasında. Kadima Partisi’nin geçenlerde yönetici koalisyona dahil edilmesi, Lieberman gibi “tutucuları” marjinalize ediyor.
Netanyahu’nun kendisi ise, Türkiye’yle barışmanın İsrail’in çıkarına olduğunda asla tereddüt etmemişti. İkinci faktör elbette Suriye’deki ayaklanma.
Suriye’ye sorgulanmaz askeri üstünlüğüne rağmen, Türkiye ile ilişkilerinin kötüleşmesi İsrail’e zarar veriyor ve bölgesel izolasyonunu pekiştirip sahada proaktif olabilme konusunda seçeneklerini sınırlıyor.
Suriye’de olayların çalkantılı akışı İsrail’in güvenliğini hayati derecede etkiliyor; ister iç savaş ve parçalanma olsun, ister Şam’daki “rejim değişimi”nde radikal İslamcıların rolü olsun. Kısacası, bu volkandan püskürenlerle ideal şekilde başa çıkabilmek için Türklerle askeri ve istihbari seviyede en yakın zamanda olası işbirliği gerekiyor.
Netanyahu’nun Türk medya mensuplarıyla toplantısını izleyen İsrail demecinde Netanyahu’nun şöyle dediği ifade ediliyor:
“Türkiye ve İsrail, oldukça çalkantılı ve istikrarsız olan bu bölgedeki iki önemli, güçlü ve istikrarlı ülkedir. Türk halkıyla Yahudi halkının çok eski bir ilişkisi vardır. Türkiye ve İsrail’in çok eski bir ilişkisi vardır. Eskiden sahip olduğumuz ilişkilere yeniden başlamanın yollarını aramak zorundayız; çünkü ülkelerimiz için önemli olan budur ve şu an bu bölgenin istikrarı için artık özellikle önemlidir.”
Netanyahu, Türk gazetecilere: “Ortak bir çıkar olduğuna inandığımdan, hem İsrail’in, hem Türkiye’nin ilişkilerini restore etmek için ellerinden geleni yapmaları gerektir. İlişkilerimizi yeniden tamir etmeyi istiyoruz ve iki ülkede bunun için fırsatlar aramaktadır,” dedi.
Ardından ziyaretçi Türk gazetecilere verilen brifingde, İsrailli yetkililer daha açıktılar:
“Suriye’de devam etmekte olanlar bir trajedidir, daha büyük bir trajedinin olması ise an meselesidir. … Hem Türkiye, hem İsrail’in Amerika’yla yakın bağları vardır ve her ikisi de Amerikalılarla Suriye’ye dair önemli bilgiler paylaşmaktadır. Aynı endişeyi paylaşıyoruz…”
Doğal müttefikler
Büyük soru, Suriye krizinin bir Türkiye-İsrail anlaşmasına ilham verip vermeyeceği. New York Times’da Michael Herzog (İsrail savunma bakanına eski genelkurmay başkanı) ve nüfuzlu Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Soner Çağaptay tarafından yazılmış güncel bir yazı, bu büyük soruyla eğleniyordu.
Bu iki önde gelen uzman, Tel Aviv ve Ankara’da ilişkileri onarma fikrine “yeni bir açıklık derecesi” olabileceğine katılıyorlardı; ancak uzlaşmak için muhtemelen yine de Amerikan arabuluculuğu gerekecek. Yazdıklarına göre:
“Başkan Obama’nın, bu iki Amerikan müttefiki arasındaki hayati ilişkiyi yeniden inşa etmeye yardım etmek için eşsiz bir fırsatı var. İlişkilerinin stratejik işbirliğinde eski seviyelere geri dönmesi çok olası görünmese de, bu ilişkiyi normalleştirmek Amerika’nın Suriye, İran ve Doğu Akdeniz’deki önemli çıkarlarını ilerletebilir.”
İsrail’in ulusal güvenlik düzeninin “ilişkiyi düzeltme inisiyatifinin güçlü bir şekilde lehine” olduğunu ve Türkiye ve İsrail arasında eylem seviyesinde bir ortaklığın Suriye’deki rejim değişimini getirmede oldukça verimli olabileceğini tahmin ettiler:
“Normalleşmiş bir Türkiye-İsrail ilişkisi ayrıca Esed hükümetine karşı işbirliği fırsatlarını da açacaktır, Türkler siyasi ve bölgesel liderliği ele alabilir ve İsrailliler de istihbaratı ve ilave işlemsel gereklilikleri sağlayabilir…
İsrail’den gelecek her katkı, elbette ki, Suriye ayaklanmasının arkasında İsrail olduğu hissinin oluşmasını engellemek üzere, görünmez olmak zorundadır. Bu, Bay Esed’e karşı Türk İsrail işbirliğini daha da değerli yapmaktadır; çünkü İsrail’e, Esed rejiminin altını oyma çabalarında Türkiye’yi desteklemek için izi sürülemez katkılar sağlama imkânı verecektir.”
Geleneksel olarak, İsrail Ankara’da büyük nüfuz paylarının tadını çıkarmıştır. “Kemalistler” İsrail’e yakın hissetmişler ve geçtiğimiz on yıllarda Türkiye-İsrail ortaklığı yeşermiştir. Türkiye’nin güvenliksel ve askeri düzeni (ki yakın bir zamanda sivil, seçilmiş liderler kontrolü ele geçirene kadar “derin devlet” konumundaydı), İsrail’in uzmanlığına ve profesyonel ferasetine değer vermiştir.
Türk elitleri arasında, despotlarla dolu bir bölgede demokrasinin bir ileri karakolu olarak İsrail’e yönelik yüksek bir saygı vardı. Şunu söylemek yeterli olacaktır ki, Türk siyasetinin öncül tarihinde, önde gelen laik partiler, İsrail’i Müslüman Ortadoğu’da Türkiye’nin doğal müttefiki olarak görüyordu.
Fakat, İslamcı AKP iktidara fırtına gibi geldikten sonra durumlar değişmeye başladı. Geçmişe dönüp bakıldığında, İsrail’le bağları “zayıflatmaya” doğru bir eğilimin Mavi Marmara olayından çok daha önce başladığı görülür.
Başbakan Recep Erdoğan’ın liderliği, Türkiye’nin Ortadoğu ilişkilerini kökten bir şekilde sıfırlamak için önceden tasarlanmış bir plana göre hareket ederek İsrail’le bağları aşama aşama azalttı. Mavi Marmara hadisesinin sıfırlamayı hızlandırmak için bir ana motif sağladığı ileri sürülebilir.
Pek çok alt plan
Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerindeki derin buzların, ne kadar trajik olursa olsun, talihsiz bir olayın kaçınılmaz sonuçları olmaktan ziyade, son sekiz yılda Türk toplum ve siyasetindeki muazzam dönüşümlerin belirtisi olduğunun İsrail’in gözünden kaçması olası değildir.
Netanyahu’nun yine de böylesi hassas bir konuya girişini sağduyulu bir şekilde siyasi seviye de ya da diplomatik kanallarla değil de bir grup gazeteciyle yapması, İsrail’in Türk kamuoyunun cezp etmeyi umduğunu gösteriyor.
İsrail dışişleri bakanlığı Yigal Palmor’dan bir sözcü, ziyaretçi gazetecilere brifing verirken, üst düzey Türk ve İsrailli yetkililer arasında kişisel antipati ve güvensizlik duyguları bulunduğunu ileri sürmüştü.
Gelgelelim, “Biz Türkiye’yle güçlü bağlara sahip olmak istiyoruz ve Türkiye’yle ilişkilerimizden vazgeçmiş değiliz. Üzerinde çalışmamız gerekiyor. Elimizi Türkiye’ye uzatmayı gerçekten istiyoruz. Birbirimizi neyin incittiğini anlamamız gerekiyor. Kapılar açıktır,” diye de ekledi.
Elbette, Netanyahu’nun girişiminin pek çok alt planı var. Türkiye’nin Suriye krizindeki vahim çıkmazına odaklanıyor ve hiç şüphesiz ABD desteğinden faydalanıyor. Türkiye’nin gelecek gün ve haftalarda Suriye’deki hadiseler üzerinde kritik bazı hamleler yapacağını tahmin ediyor. Ve Türk kamuoyunun İsrail’le stratejik bağları öteden beri tercih etmiş bulunan sürekli kesimlerini –ki hiçbir surette zayıf değillerdir- canlandırmaya çalışıyor.
Önde gelen spiker Mehmet Ali Birand, Netanyahu’nun zeytin dalını şu şekilde tartarken muhtemelen şaşırtıcı alt planlardan yalnızca birine dikkat çekiyordu:
“Görmezden gelmememiz gereken bir önemli faktör de şudur ki, İsrail’le diyalogu olmayan bir Türkiye bölge ülkelerinin gözünde eskisi kadar ilginç olmayacaktır. … Arap dünyasındaki değişim Türkiye’ye de yansıdı ve Türkiye, gönülsüzce de olsa, eski nüfuzunu kaybetti.
İsrail olmadan hiçbir Ortadoğu politikasının yürütülemeyeceğini herkes biliyor. Şu da açık ki, Ortadoğu satrancında insan sadece Suudi Arabistan’la veya Körfez ülkeleriyle hiçbir yere gidemez, ya da sadece bir Sünni cephesi kurarak nüfuz elde edemez. Türkiye de şu anda bir karar vermeli. Diplomaside yollar asla tükenmez; daima bir çıkış vardır.”
Bu arada, ironik olarak, Türkiye’nin İsrail’le uzlaşma için ortaya koyduğu temel şartlardan biri de –Gazze ablukasını kaldırmak- kısmen yerine getirildi. Pazartesi günü, Kahire, Gazze’den Mısır’a giren Filistinliler üzerindeki sınırlamaların hafifletileceğini duyurdu.
Daha önce görülmemiş bu hareket, Müslüman Kardeşler’den olan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Hamas lideri Halid Meşal’in geçen hafta Kahire’deki toplantısından sonra gerçekleşmişti.
Böylece, salı günü –yani Netanyahu girişimini yaptıktan sonra bir gün içinde-, Erdoğan’ın konutunda bir İftar davetinde sürpriz konukların –başlarında Halid Meşal’in bulunduğu, Hamas yetkililerinden bir ekip- bulunması son derece dikkate değer oluyor.
Meşal Şam’a yerleşmiş bulunmaktaydı; ancak Suriye rejimiyle dengeler son zamanlarda kararsızlaştı. Suriye’de, beş yüz bin kadar olduğu tahmin edilen güçlü bir Filistinli topluluğu yaşıyor. Hamas da ayrıca Müslüman Kardeşlerin bir “dalı” ve Türkiye şu anda Suriyeli Müslüman Kardeşler’in sürülmüş liderlerine ev sahipliği yapıyor.
Erdoğan'ın Meşal’le konuşması üç saatten de epey fazla sürdü ve görünüşe göre Suriye meselesine yönelik sağlam bir tavır takınacaklar. Toplantıda Erdoğan’a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Türk istihbaratının başkanı Hakan Fidan eşlik etti. Tel Aviv’de –ve Washington’da- hayal kırıklığıyla bir iç çekiş olacak.
Büyükelçi M K Bhadrakumar, Hindistan Dışişleri Hizmetlerinde meslekten yetişme bir diplomattı. Görev yaptığı yerler arasında Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye bulunmaktadır.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu