Cerablus’tan sonra El Rai’ye tankları sokan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Halep’in kuzeyinde operasyonu genişletirken sahada bir başarı hikâyesine olan ihtiyaç artıyor. Türkiye’de iktidar çevrelerinin ihtiyacı olan hikâye Türk ordusunun Suriye’ye müdahalesinden sonra dengelerin değiştiği ve Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) dağılmaya yüz tuttuğuna dair bir gelişme olmalı.
Liva El Tahrir (Özgürlük Tugayı) SDG’den ayrılarak Türkiye’ye sığındı. Haber, iktidar medyasında Türk’ün şanına uygun bir formatta servis edildi:
“Amerika ve Batılı devletlerin PKK’ya silah yardımı yapabilmek için kurdurduğu Suriye Demokratik Güçleri’nde azınlıkta bulunan Arap unsurlar ile PKK arasındaki kriz tırmandı. ‘Türkiye ile savaşın’ baskısını yapan PKK’dan kaçan Liva El Tahrir grubundan 100 kişi ‘Türkiye’ye karşı savaşmayız’ diyerek örgütten ayrıldı. Grup sınırda TSK’ya teslim oldu.”
Arap medyasına yansıdığı kadarıyla ise şunlar yaşandı: Liva El Tahrir komutanı Ebu Muhammed Kafr-Zeta (Abdülkerim El Ubeyd) Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) diğer grupları SDG’nin karar mekanizmalarından dışladığını öne sürerek “SDG bütün Suriyeliler için olmalıydı fakat öyle görülüyor ki YPG buna karşı. YPG ile birlikte üç yıl savaştık. Şimdi bizi bitirmek istiyor” dedi.
Kafr-Zeta baskının kendileriyle sınırlı olmadığını da savundu: “Bütün gruplar YPG’nin baskısı altında. Liva El Sanadid, Liva Suvvar El Rakka ve Liva El Tahrir’e giden bütün yiyecek ve suyu kesti.”
Kafr-Zeta, SGD’nin ABD’nin gözetiminde yeniden yapılanması için 48 saat süre tanıyıp aksi takdirde ittifaktan ayrılacakları resti çekti. Bu açıklama üzerine YPG, Süluk’a bağlı Kuneytra köyünün etrafında Liva El Tahrir’e ait noktaları kuşattı. Amaç Kafr-Zeta’yı tutuklamaktı. Çıkan çatışmada Liva El Tahrir’den üç, YPG’den altı savaşçı öldü. Liva El Tahrir’in komutanlarından Ebu Ali çatışmanın Menbic’te ÖSO’ya karşı savaşmayı reddettikleri için çıktığını öne sürdü. Başka bir iddiaya göre çatışmaya misilleme olarak Liva Ahrar Rakka adlı başka bir grup, Ayn İsa çevresindeki beş köyden YPG’yi çıkarttı. Kafr-Zeta daha sonra adamlarıyla birlikte Tel Ebyad üzerinden Türkiye’ye sığındı ve Fırat Kalkanı operasyonuna katılmak üzere Cerablus’a geçti.
Liva Ahrar El Rakka Komutanı Ferhan El Asker çatışarak SDG’den ayrıldıklarına dair haberleri yalarlarken Kafr-Zeta’yı asılsız haber yaymakla suçlayıp ekledi: “İşgalci Türk devletine kendi vicdanını sattı.”
Suriye krizi patlak verdiğinden beri o kadar çok cepheleşme, ayrışma ve saflaşma yaşandı ki Türk ordusunun dengeyi bozduğu bir süreçte bazı grupların yer değiştirmesi şaşırtıcı olmaz. Ne de olsa ideoloji dışında bir yapıyı çekim merkezi yapan silah ve para!
Bu bağlamda YPG’nin motor gücü olduğu SDG’yi çekim merkezi yapan da şu faktörlerdi:
- YPG’nin İslam Devleti (İD) ve diğer cihatçıların Rojava’ya saldırıları karşısında etkili bir savunma gücü olarak rüştünü ispatlaması.
- KDP çizgisindeki Kürtlerle PKK çizgisindeki Kürtler arasındaki kavgalar bir yana Rojava’da oturtulan sistemin etnik ve dini grupları sisteme dahil etme konusunda gösterilen hassasiyet.
- İD’den kurtarılan bölgelerin yerel unsurlara bırakılması.
- Ve en önemlisi ABD gibi bir gücün SDG’nin arkasında durması. Buna fazla konuşulmayan Fransız ve İngiliz desteğini de eklemek lazım.
Bu dört faktörden bir ya da birkaçının geçerliliğini yitirmesi SDG’nin dağılmasını tetikleyebilir.
Elbette güncel gelişmeler ışığında şu an asıl belirleyici faktör Amerikan desteği. Türkiye’nin SDG ile çatışmamak kaydıyla Suriye’nin kuzeyinde 10-15 kilometrelik bir şeritte İD’den arındırılmış güvenli bölge oluşturulmasına yeşil ışık yaktığı anlaşılan ABD’nin AKP yönetimi ile Kürtler arasında denge tutturma çabası nedeniyle Amerikan desteğinin devam edip etmeyeceği konusunda bazı şüpheler oluştu. Ancak Amerikan yönetiminin hem sivil hem askeri kanadı, SDG’yi İD’le mücadelede en yetkin güç olarak niteleyip desteğin süreceğini açıkladı. Bu mesaj SGD’nin bütünlüğünün de garantisi. Bazı küçük gruplar Türkiye’nin oyununa dahil olsa bile Amerikan desteği sürdüğü müddetçe “SDG’nin ruhuna fatiha” okumak o kadar mümkün olmayabilir. Türkiye’nin operasyonu El Bab’a kadar genişletip Kilis ile Halep arasında bir güvenli koridor oluşturması halinde “Bizim asıl savaşımız Esad’la” diyen bazı saha unsurları Kürtlere sırtını dönebilir. Fakat bu senaryo üzerine bahse girmek için henüz çok erken ve önümüzde oyun bozucu çok sayıda etken duruyor. Mesela Türkiye’nin hedefindeki koridorun tam ortasında Tel Fırat bölgesi İD değil SDG’nin elinde. Bu bölgede SDG’nin önemli bileşenlerinden Ceyş El Suvvar bir bariyer gibi duruyor. Azez’in güneyinde varlık gösteren bu grup son günlerde birkaç mevzi daha kazandı. Al-Monitor’a konuşan kaynaklar, Ceşy El Suvvar’ın tekrar ÖSO’ya katılmasını olası görmüyor.
Liva El Tahrir’in kopardığı gürültü ve üretilen senaryoya dönersek, bir kere ayrılan grup lanse edildiği kadar kalabalık ya da vazgeçilmez bir unsur değil.
Al-Monitor’a konuşan Rojavalı kaynaklar, YPG’nin kurduğu ittifakın sağlamlığından emin. Rojava’daki özerkliğin alt yapısını oluşturan TEV-DEM’in yöneticilerinden Eldar Halil şu değerlendirmeyi yaptı:“Türkiye’nin Suriye’yi işgal etmesi bizim ittifakımızı etkilemez. Biz kendi ülkemizde kendi topraklarımızı savunuyoruz. İşgalci olan biz değiliz. İşgalci bir güçle kendi evini savunan öz savunma güçleri arasında tercih yapacak bir grup çıkarsa da Suriyeliler bunu kabul etmez. Biz Menbic’te Menbic Askeri Konseyi ve SDG ile birlikte DAİŞ’i temizledikten sonra kentin yönetimini yereldeki insanlara bıraktık. İhtiyaç olursa tekrar gideriz. SDG’den kopmalar olmaz demiyorum. Bu mümkün. Ama önemi yok. Ayrılan bu grup zaten problemliydi. Başındaki kişi son zamanlarda Türkiye’nin ajanı gibi davranıyordu. Sonunda çekip gitti. Beraberinde gidenlerin sayısı 20’yi geçmiyor. Bunlar bizim ittifakımızı bozmaz”.
YPG’ye yakın başka bir kaynak ise “YPG ile çatışma olduktan sonra Türkiye’ye geçtiklerini söylüyorlar. Aslında çatışma yok, çatışma havası var. YPG ile çatıştıkları görüntüsü vermek için gürültü çıkartarak Türk ordusuna sığındılar. Bu durum karşısında grup kendi içinde de bölündü. Bazıları SDG’den kopma kararını kabul etmedi, bazıları geri döndü” ifadelerini kullandı.
Üç yıl önce Serekaniye’ye gelip YPG’ye ittifak kuran Liva El Tahrir, haziran 2015’te Tel Ebyad’ı İD’den kurtaran operasyonda yer almıştı. Bazı kaynaklara göre Liva El Tahrir, Tel Ebyad’da yönetimin askeri konsey yerine sivil meclise bırakılmasından rahatsızdı. ÖSO’nun kontrol ettiği bölgelerde kurulan ‘askeri konseyler’ bir nevi silahlı grupların gücü ellerinde tutmasına yarayan ve ‘savaş ağaları’ üreten bir modele dönüşmüştü. Rojava’da bu tür yapılanmalara izin verilmedi. Tel Ebyad gibi Ayn İsa’da da yönetim sivil meclise bırakıldı. Ayrıca YPG’nin profesyonel ordu düzeni Liva El Tahrir’i zorluyordu. PYD’nin Avrupa temsilcilerinden Zuhat Kobani de Liva El Tahrir’in ayrılmasını Türk istihbaratının ayartıcı çabalarına bağladı: “Ben satın alındıklarını düşünüyorum. Bizim için önemli bir kopma değil. Kendi aramızda bile çok gündem oluşturmadı. Savaş ortamında bu tür gel-gitler oluyor. Bir grup ayrılır başka bir grup gelir. Biz bunu ilk kez yaşamıyoruz. Cerablus operasyonuna katılanlar zaten Türk istihbaratının etkisi ya da güdümünde olanlar. El Bab’a doğru gittiklerinde oradaki yerel unsurlardan destek görmeleri zor”.
SDG’ye katılımın bir motivasyonu İD’e karşı mücadeleyse diğeri de ÖSO ile yaşanan çatışmalardı. SDG’nin bileşenleri arasında saf değiştirmek gibi kritik bir eşiğe gelenler olursa bunlar, Türkiye değil Suriye ordusunu tercih edebilirler. Suriye’nin doğu ve kuzeydoğusundaki Arap aşiretlerin oluşturduğu Sanadid, Şedadi ve Şaitat güçlerinin yanı sıra Hristiyanların kurduğu Süryani Askeri Meclisi gibi gruplar bir gün Kürtler dışında bir ittifaka mecbur kalırsa arayacakları güç Türkiye olmaz. Bunlar tarihsel olarak merkezle iyi geçinmiş aşiretler.
Daha önce Türkiye destekli gruplarla birlikte hareket eden Cephet El Ekrad (Kürtlerin Cephesi) da Kürtlere karşı bir oluşumda yer almayacağını ÖSO’dan ayrılarak göstermişti. Araplardan oluşan Liva Suvvar El Rakka (Rakka Devrimcileri Tugayı) da Türkiye’den koalisyonlar üzerinden destek gören Nusra Cephesi tarafından Rakka’dan atılınca YPG ile Fırat Volkanı adlı ittifakta yer almıştı. Bu grup da Türkiye’ye hayli mesafeli. Kürtlerle Arapları buluşturan itici faktör İD tehdidiydi. Ve bu gruplar İD, El Kaide ve Selefi cihadi örgütlerin palazlanmasından dolayı Türkiye’yi suçluyor. Bu grupta yer alan Türkmenlerin de ayartılması kolay olmayabilir. SDG’nin sözcüsü ve eski Selçuklu Tugayı Komutanı Talal Silo “Türkiye El Kaide bağlantılı Sultan Murat Tugayı’na destek verdi. Bizi ise DAİŞ saldırdığında yalnız bıraktı” diyen biri.
Özetle, Fırat Kalkanı operasyonunda Sultan Murat Tugayı, Şamlılar Cephesi, Feylak El Şam, Ceyş El Nasr, Ceyş El Tahrir, Hamza Fırkası, Liva El Mutasım, Nureddin Zengi Tugayı, 13. Tümen ve Liva Sukur El Cebel ile saf tutan Türkiye, Halep yolunda belki bunlara yenilerini ekleyebilir. Ama Liva El Tahrir vakalarının tekrarlanıp SDG’nin çökeceği senaryosu daha çok su kaldırır. TSK destekli grupların Secur (Sajur) Nehri’ni geçerek Menbic’e ilerlemesini engelleyen Amerikan freni, SDG’nin alternatif bir güç olarak varlığını sürdürmesi açısından önemini koruyor. Bu fren kalksa bile işlerin gazete manşetlerindeki gibi yürümesi mümkün değil. (Al Monitor)