FEHİM TAŞTEKİN
Dünya / 14/10/2014
Devletin hatırı
var; evini savunanla işgal edeni eşitleyen muktedire kulak verin, boşu boşuna
vicdan yapmayın! Hele 'Suriye devrimi' uğruna ölenlerin ahını tutmadıysanız
Kürt'ün yasını da tutmayın! Fenalık yapmayın!
Muktedir ve
manipülatör...
PYD ve YPG’yi
PKK’ye eşitle; PKK’yi de IŞİD’a...
Basit bir
toplumsal mühendislik hamlesiyle toplumu Kobani’ye bigane kıl, trajediyi
ötekileştir…
Dostuz, komşuyuz,
bakma bizi ayıran tren raylarına Sykes-Picot’dur bizi bölen deyip elini uzatanı
da düşman belle; Rojava’nın kendi kendini yönetme serüvenini başarısız kılmak
için, Türkiye’de barış sürecinde Kürtlerin elini zayıflatmak için…
Sonra öfkeyi
yatıştırmak için Kobani’ye koridor açıldığı imajı yarat…
AKP Genel Başkan
Yardımcısı ve Sözcüsü Beşir Atalay diyor ki; "Şu anda Kobani’de PYD
militanları dışında kimse kalmamıştır. Hepsi Türkiye'ye gelmiştir."
Yani infiale gerek
yok; orada ölecek sivil kalmadı!
Biz Kobani’de
kendi topraklarını, evlerini, canlarını ve namuslarını korumak için kadınıyla
erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla direnen insanlar var sanıyorduk! Değilmiş!
AKP’nin dış
ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı (Profesör) Yasin Aktay kalkmış
BBC’ye demeç vermiş, Atalay’ınkinden daha vâzıh: “Kobani'de ne oluyor ki?
Tüm siviller hali
hazırda Türkiye'de. Türkiye tüm sivilleri kurtardı. Şu anda Kobani'de iki
terörist örgüt arasında savaş var. Türkiye'de ya da başka yerdeki bazı PKK'lıların
feryat ettiği gibi Kobani'de bir trajedi yok. Asıl trajedi Suriye'de… Kobani’de
1000’den az insan öldürüldü. Ama Suriye’de 300 bin insan öldürüldü. Hangisi daha
önemli?"
Devletin hatırı
var; evini savunanla işgal edeni eşitleyen muktedire kulak verin, boşu boşuna
vicdan yapmayın! Hele ‘Suriye devrimi’ uğruna ölenlerin ahını tutmadıysanız
Kürt’ün yasını da tutmayın! Fenalık yapmayın!
Yok, bu hesap bana
uymaz diyorsanız, böyle buyurun! Ve ilk iş; sorun:
‘Sahi Kobani’de
kim kiminle savaşıyor, kim kimi savunuyor?’ Biri evinin bekçisi, diğeri de
zaten ‘icraatın içinden’ videolarıyla yanıtını veriyor. Satır aralarına kan akıtmaya gerek yok.
Hayat devam
ediyor…
Bildiğim şeyler
ama ben de açtım telefonu, Kobani Kantonu Dış İlişkiler Bakan Yardımcısı İdris
Nassan’a sordum: Kobani’de ne kadar sivil kaldı?
“Bana rakam sorma
çünkü yanıltıcı olur” diye söze başladı, dürüstçe. Dedi ki; “Kenti terk etmeyen
çok sivil var. Binlerce kişi de Türkiye sınırı ile Kobani arasındaki ara
bölgede bekliyor. Çocukları YPG’de savaşa katılan bazı aileler evlerini terk
etmedi. Kentten ayrılamayacak durumda olanlar var. Ayrıca sınır bölgesinde
kalıp hayvanlarını beslemek için belli aralıklarla evlerine dönen insanlar var.
Kentin yüzde 25’i IŞİD’ın kontrolünde ama bir yandan da hayat devam ediyor.
Yönetim birimleri önemli ölçüde faaliyetlerini sürdürüyor. Sadece Asayiş’in
binası IŞİD’ın eline geçti, diğer tüm kamu binaları aktif.”
BM Suriye Özel
Temsilcisi Staffan de Mistura "Çoğunluğu yaşlı olan 500-700 kişi hala
Kobani'de. 10 bin ila 13 bin kişi Türkiye ile Suriye arasındaki sınır
bölgesinde" demişti.
YPG’nin
müttefikleri
Peki, YPG yalnız
mı? YPG ile birlikte savaşan başka grup yok mu? YPG’nin ortak savunma için
Özgür Suriye Ordusu ve İslami Cephe’nin bazı bileşenleriyle kurduğu Fırat
Volkanı dağıldı mı? YPG’ye omuz veren kalmadı mı?Nassan, YPG ile aynı safta yer
alan grupları sıraladı: Suvar el Rakka (Rakka Devrimcileri), Süwar Umna’a el
Rakka, Cephet-ül Akrad (Kürt Cephesi), Şems el Şimal (Kuzey Güneşi), Ahrar el
Suriye ve Sukur el Sefira.
Nassan bunların
sayıları hakkında da bir şey söylemedi.
Nassan, PYD’nin
hep parmakla gösterilmesini ve afişe edilmesini de eleştirdi: “PYD her şey
değil. PYD, bölgenin en güçlü partisi ama Kobani yönetimine katılan partilerden
sadece biri. Başka partilerin de varlığını dikkate almanız gerekiyor. Mesela
ben Suriye Kürt Demokrat Partisi’ndenim.”
‘Kendimden örnek
vereyim…’
Bu kez Kobanili
gazeteci Barzan İso’yu aradım. Aynı soruları ona da sordum. Bazen bir gazeteci,
bazen Kobani Kantonu Savunma Bakan Yardımcısı Öcalan İso’nun kardeşi, bazen
sıradan bir Kobanili olarak yanıt verdi: “Sivil kalmadı iddiasını geçelim çünkü
burada bir soykırım yaşanıyor. Kobani’nin 396 köyünde sadece evlerini terk
edemeyen yaşlılar ve sakatlar kaldı. Onların başına ne geldiğini bilmiyoruz. Bu
başlı başına bir soykırım değil mi?”
Barzan İso haklı,
yaşananlar BM’nin soykırım tanımına uyuyor.
Ve devam etti:
“Kobani’de yaklaşık 2-3 bin sivil kaldı. İnsanlar IŞİD’ın grad füzeleriyle
düzenlediği ilk saldırıların ardından Suruç’a geldiğinde çok kötü koşullarla karşılaştı.
Ben Suruç’ta 40 kişinin bir dükkânda kaldığını kendi gözlerimle gördüm. Bunlara
en yakın tuvalet 500 metre ötedeydi. Parkta, caddelerde, camilerde yakıp
kalkanlar oldu.
‘Böyle yaşayacağıma gidip öleyim’ diyenler Kobani’ye geri döndü. Mesela ahırda
yatmak zorunda kalan bir doktor vardı, o da döndü. Kendi ailemden örnek
vereyim: Annem ve babamı zorla çıkarttım ama kardeşimi ikna edemedim. Kardeşim
yanında bir kız çocuğunun mayına basıp parçalanması üzerine geri döndü.
Ağabeyimin durumunu biliyorsun, o cephede. İki amcam orada. Sekiz çocuk babası
dayım ailesini gönderdi ama kendisi hala orada. Bunların hepsi sivil. YPG saflarında
çocukları olan aileler de onları bırakıp gidemiyor. Sivil yöneticilerin büyük
kısmı da Kobani’de.”
Barzan İso’ya
birkaç bin kişiyle savaşan YPG’ye omuz verenleri sordum. Tahmini bilgilere göre
konuştu: “Cephet-ul Akrad 200, Suwar el Rakka yaklaşık 100, diğerleri daha az
sayıda savaşçı ile Kobani’de IŞİD’in karşısında yer alıyor.”
Rakka’nın
düşüşünün ardından Kobani’ye kaymış olan Suwar el Rakka’nın komutanı Ebu Seyf,
NOW’a demecinde başlangıçta YPG ile birlikte savaşa katılan 1250 savaşçıları
olduğunu ama parasızlık ve silahsızlıktan dolayı örgüt üyelerinin Türkiye’ye
geçtiğini ve geride 300 savaşçının kaldığını anlatmıştı. Seyf daha once YPG’ye
karşı savaştıklarını ama ortak düşman IŞİD’a karşı saf değiştirdiklerini,
Kobani’ye kalkan olurken aslında Suriye toprağını savunduklarını da belirtirken
Türkiye’nin yardımları önlemesiyle ilgili şunu söylemişti: “Günün sonunda gelen
silahlar PYD’nin işine yarayacak diye Türkler bunu istemiyor. Biz Rakka’dayken Türkiye’den
yardım görüyorduk. Kürtler de Suriyeli, kendi toprakları, kendi kadınları ve
kendi çocukları için savaşıyorlar. Burada suç işliyor değiliz.”
Silah koridor mu, safi propaganda Peki
PYD’nin Türkiye’den istediği koridor açıldı mı, Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin silahları geldi mi?
Barzani Vakfı’na
ait 7 TIR’dan oluşan konvoydaki 4 aracın insani yardım malzemeleriyle dolu
olduğunu, aranmadan Mürşitpınar’dan geçirilen 3 araçta ise silahların olabileceğine
dair Türk medyasında çıkan iddiayı hatırlattım. Nassan silah değil insani
yardımın geldiğini söyledi:
“Evet 10 gün önce
Türkiye üzerinden yardım konvoyu geldi. Bu yardımların dağıtılmasından sorumlu
olan kişilerden biriydim. Yardım tamamen insani malzemelerden oluşuyordu,
kesinlikle silah yoktu. Barzani’nin silah gönderdiği iddiası tamamen
propaganda. Evet biz uluslararası topluma silah yardımı yapılması çağrısında
bulunuyoruz ama tek bir silah gelmiş değil.”
Vaziyet bu…
Sözü burada BM
Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’ya bırakalım, belki sinikler alemi
bir kez daha düşünür: “Srebrenitsa’yı hatırlayın. Asla unutamıyoruz. Ve belki
bunun için kendimizi asla affetmeyeceğiz.”