31/03/2015
İdlib çıkarmasında
Türkiye'nin katkısının ne olduğu pek yakında anlaşılır. Washington merkezli haber sitesi
McClatchyDC, Reyhanlı'da iki muhalif temsilcinin Türkiye'yi ılımlılara
verilmesi gereken silahları Nusra'ya göndermekle suçladığını yazdı. Bir süreden
beri de Hatay-Yayladağı sınır bölgesinde görülen militan ve yükü meçhul TIR
geçişleri nedeniyle Keseb'e saldırı olabileceği beklentisi vardı.
Yemen’de dış
baskılardan bağımsız milli mutabakat hükümeti kurulması ve kapsamlı anayasa
yazılması hedefiyle yola çıkan ama Devlet Başkanı Mansur Hadi’nin Suud’un güdümünde
sergilediği istifa oyunuyla darbeci pozisyonuna düşen Husilere karşı askeri
operasyon yürütülürken Suriye’de bir kent Kaidecilerin eline geçti.
Kaide’nin Suriye
kolu Nusra Cephesi’nin başını çektiği Fetih Ordusu, 5 günlük savaşla rejim
güçlerini İdlib’ten çıkardı. Yemen’de hem Kaide’yle savaşan hem Suudi vesayeti
altında aşağılanmaya isyan eden
bir hareketi darbeci olmakla suçlayanlar, Kaide ve müttefiklerinin zaferini
kutluyor. Kaide’nin İdlib’i alıp Türkiye’ye komşu olması Husilere karşı savaşın
sözcülüğüne soyunan Ankara ’yı
da rahatsız etmedi. Ankara’da istihbarat dâhil ilgili birimler bir
değerlendirme toplantısı yapmış ve ‘İdlib’in Esad rejiminin elinden
alınmasından duyulan memnuniyet’ dile getirmiş. Kaide ile komşuluğunuz hayırlı
olsun! Gerçi bunun Ankara ’yı
rahatsız etmesi işin tabiatına aykırı. Türkiye’nin sunduğu katkılardan dolayı
İdlib fatihlerinden bir teşekkür mesajı beklenmeli!
TÜRKİYE’DEN BİR
ŞEYLER GİTTİ
İdlib çıkarmasında
Türkiye’nin katkısının ne olduğu pek yakında anlaşılır. Washington merkezli haber sitesi
McClatchyDC, Reyhanlı’da iki muhalif temsilcinin Türkiye’yi ılımlılara
verilmesi gereken silahları Nusra’ya göndermekle suçladığını yazdı. Bir süreden
beri Hatay-Yayladağı sınır bölgesinde görülen militan ve yükü meçhul TIR
geçişleri nedeniyle Ermeni kasabası Keseb’e yeni bir saldırı olabileceği
beklentisi vardı.
İdlib’e
saldırıların öncesinde konuştuğum CHP Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu şu
bilgileri paylaşmıştı:
“Bir süre önce
Hatay-Yayladağı’nda Aşağı Pullu Yazı Köyü’ndeki Arfalı Çiftliği’nden Keseb
tarafına 200 kişinin geçtiğini haber aldım. Burası Yayladağı Sınır Kapısı’nın
sol tarafına kalıyor. Sağ tara rejimin, sol
taraf Nusra ve diğer grupların kontrolünde. Arfalı tarafından TIR’larla bir
şeyler götürdüler. Bunların içinde silah olma ihtimali yüksek. Ayrıca
haftalardır Hatay’da belli aralıklarla Suriyeliler toplanıyor, Adana-Ceyhan
arasındaki Adana Polis Okulu’nun karşısındaki otele yerleştiriliyor. Bunlar
polis okulunda 100 kişilik gruplar halinde eğitimden geçiriliyor. Eğitimi
tamamlananlar kiralanan otobüslerle Suriye’ye gönderiliyor. Bu sevkiyat haftada
bir yapılıyor. Yığınağın yapıldığı yerlerden biri Cilvegözü Sınır Kapısı’nın
ötesindeki Atme diğeri Arfalı tarafından Keseb kırsalı.”
Keseb’ten
beklediğimiz gürültü İdlib’ten koptu. Mantıken Türkiye’den lojistik destek
olmadan ne İdlib ne de Halep’te bu türden bir askeri varlık sürdürülemez.
REJİME DARBE
REJİME DARBE
İdlib’in birden
bire düşmesi beklenmedikti. Kentten kaçanlar orduya öfkeli ve olup bitenlere
anlam veremiyor. Hava üstünlüğüne karşın kara unsurları dağınık olan ve gerilla
savaşına yanıt veremeyen ordu, binlerce savaşçının katılımıyla düzenlenen ani
baskınlarda tökezliyor. İdlib'de ordunun sivillerden bir kısmını tahliye
ettikten sonra direnemeyip 24 kontrol noktasından 16 km güneydeki Mastuma Üssü
ve Ariha’ya çekildiği söyleniyor.
Esad yönetimi hep
14 vilayetin merkezini elinde tutarak moral üstünlüğünü korumaya çalıştı. Mart
2013’te düşen ilk vilayet Rakka’ydı. IŞİD, Rakka’da ortaklarını kovarak burayı
hilafetin başkenti yapmıştı. Türkiye sınırına 45 km ötedeki İdlib’in düşmesi de
rejim lehine esen rüzgârı dağıttı. Rejimin İdlib’i geri almak için havadan
başlattığı operasyonlar muhtemelen hemen sonuç getirmeyecek ve Halep’te olduğu
gibi büyük yıkıma ve sivil kayıplara yol açacak. İdlib’ten kaçamayan rejim
yanlısı siviller ve kentin kuzeyinde Şiilerin yaşadığı Fua ve Kifraya köyleri
de koz olarak kullanılacak. Nitekim Nusra ve Ahrar-uş Şam komutanları rejimin
bombardımana devam etmesi halinde Fua ve Kifraya’ya saldıracakları tehdidi
savurdu.
İDLİB’İN DÜŞÜŞÜNDEN SONRA NE OLUR?
İDLİB’İN DÜŞÜŞÜNDEN SONRA NE OLUR?
Rejim Cisr-uş
Şuğur gibi elinde tuttuğu kırsaldaki birkaç yeri de kaybederse Nusra sırtını
İdlib merkezden sınıra kadar tamamen Türkiye’ye yaslamış olacak. Coğrafi
devamlılıkla cephenin harareti daha da artabilir. İdlib’i merkeze dönüştüren bu
güçler güneybatıda Lazkiye, güneyde Hama
üzerinde baskıyı arttırabilir ve kuzeyde rejimin Halep’e ikmal hatlarını
kesebilir. Rejim ise havadan bombardımanın ötesinde İdlib’in domino etkisi
yaratmaması için bir kuşatma çemberi oluşturabilir. Karadan operasyonların
başarılı olması ise Hizbullah ya da Hizbullah’ın eğittiği milislerin desteğine
bağlı. O da çok zaman alabilir.
KAİDE, GİZLİ KAİDE, KADİDE’DEN KOPMA, KAİDEVARİ
KAİDE, GİZLİ KAİDE, KADİDE’DEN KOPMA, KAİDEVARİ
Peki Nusra,
İdlib’te emirlik ilan eder mi? Bunun için IŞİD gibi Nusra’nın da ortaklarını ya
ikna ya da bertaraf etmesi lazım. Bu ortaklık meselesi önemli. Çünkü bu
ortaklarından hareketle Kaide’nin bu harekete önderlik ettiği gerçeği ötelenip
‘Muhalefet İdlib’i kurtardı’ söylemi öne çıkartılıyor. O yüzden ortakların kim
olduğuna bakmak elzem: İdlib operasyonu kısa bir süre önce oluşturulan Fetih
Ordusu adlı koalisyon adına yürütüldü. Fetih Ordusu’nun bileşenleri Nusra,
Ahrar-uş Şam, Cund-ul Aksa, Ceyş-us Sunne, Feylek-uş Şam ve Liva-ul Hak. 6-7
bin savaşçıdan oluştuğu söylenen bu koalisyonun baş aktörü 3 bin askerle Nusra.
İkinci aktör Ahrar-uş Şam İslam Hareketi. Ahrar-u Şam’ın Nusra’dan farkı
kuruluşunda Kaide’nin önemli isimleri yer alsa da Kaide lideri Eyman
Zevahiri’ye biatlı olmamaları. Bu sayede Ahrar ABD, AB ve BM’nin terör örgütü
listesine girmekten kurtuluyor ve Washington ’ın
müttefiklerinden destek almaya devam ediyor. Ahrar-uş Şam kısa süre önce selefi
cihatçı Şukur-uş Şam ile birleşerek Ahrar-uş Şam İslam Hareketi adını aldı.
Cund-ul Aksa da daha önce Nusra’ya bağlıydı. Diğer bileşenler de Kaide ile
ortaklık kurmakta sakınca görmeyen selefi örgütler.
ŞERİAT İLE YÖNETİLECEK
ŞERİAT İLE YÖNETİLECEK
Nusra ile
diğerleri arasındaki fark özde değil yöntem ve örgütlenmede. Aynı kökten gelen
Nusra ile IŞİD şu konuda ayrışıyordu: IŞİD kopardığı parçada emirlik kurarken
Nusra yönetim yıkılmadan şeriat devleti ilan edilmesine karşıydı. IŞİD 2014’te
hilafet ilanıyla çekim merkezi haline gelince Nusra dağılmamak için eski tezini
sulandırdı. Eğer
ortaklarını ikna etse ya da tek başına yapmaya gücü yetse Nusra da emirlik ilan
edebilir. Daha önce İdlib kırsalında yarım ağız bir emirlik ilanı olmuştu.
Tuhaf bir şekilde meselenin üstü kapandı. Şimdi Ahrar’ın emirlik konusunda ön
almaya çalıştığı görülüyor. Ahrar’ın liderlerinden Haşim el Şeyh (Ebu Cabir)
İdlib’in ele geçirilmesinin ardından kentte emirlik kurulmayacağını kaydetti.
Nusra’nın Suud asıllı komutanlarından Şeyh Abdullah Müheysini ise İdlib’in
şeriat ile yönetileceğini duyurdu. Şeriat ile yönetmek emirlik ilanından farklı
bir durum. Zaten mevcut koşullarda her grup elinde tuttuğu kasaba, semt ya da
köyde kendi şeri mahkemesini kuruyor. İdlib’te de sivil, askeri ve şeri ortak
yönetim kuramazlarsa her grup kendi bölgesinin efendisi olarak yoluna devam
edebilir. Tabi kendi aralarında savaşa tutuşmazlarsa.
ILIMLILARA YER YOK
ILIMLILARA YER YOK
Geçen aylarda,
ABD’nin eğitip donattığı Hazm Hareketi ve Suriye Devrimciler Cephesi’ni
bastırıp İdlib ve Halep kırsalında kontrolünü artıran Nusra, İdlib zaferinden
sonra daha da palazlanabilir. Bu durum İdlib zaferiyle umutlanan Türkiye
merkezli muhalifler ve dış destekçileri için yeni bir çıkmaz. Şimdi
Gaziantep’te üstlenip bir türlü sınırın ötesine geçemeyen muhaliflerin geçici
hükümeti İdlib’e taşınma niyetini dillendiriyor. Fetih Ordusu’nun
bileşenlerinden gelen yanıt net: “Sakın gelmeyin.” Çünkü İstanbul’da üstlenen
Suriye Ulusal Koalisyonu ve geçici hükümeti tanımıyorlar.
Daha iş bu noktaya
varmadan Nusra’nın güçlenmekte olduğunu gören Körfez’in ağaları bir süredir bu
örgüte “Kaide ile ilişkini kes, silahlar bizden” telkininde bulunuyordu.
Nusra’nın 2012’de ABD tarafından terör örgütü listesine alınması bu cenahta
zamansız bulunmuştu. ABD kara listeye alırken 2011-2012’de 600 saldırıya imza
atan Nusra’nın sivilleri de katlettiğini gerekçe göstermişti. O zaman Nusra
henüz Kaide lideri Eyman el Zevahiri’ye resmen biat etmemişti. Konuştuğum
İslamcı muhalifler de “Nusra gibi örgütler olmadan rejimi yıkmak mümkün değil”
görüşünü dillendiriyordu. Bu mantıkla Kaideciler Kaide şapkasını kullanmazsa
makul sayılacak. Şimdiye kadar Türkiye üzerinden gelen yardımların kesilmemesi
için Nusra sınır kapılarından uzakta durdu. Cilvegözü ve Öncüpınar sınır kapılarını
Ahrar’ın içinde yer aldığı İslami Cephe tutarken arka cephede Nusra vardı.
ŞimdiAnkara , Doha ve Riyad’da “Nusra Kaide ile bağını koparsaydı
devrimi şahlandırırdık” denildiğini duyar gibiyiz.
Şimdi