Saturday, November 21, 2015

Atlantik'in öte yanında 'göçmenler', 'IŞİD'le mücadele', vs...

22/11/2015
Cengiz Candar
Şu dönemde, Paris saldırısının Batı dünyasında harekete geçen tahammülsüzlükleri, "göçmen karşıtlığı", İslamofobi semptomlarını, önyargıları görürken, Sajjan'ı koyu esmer teni, sakallı ve sarıklı haliyle, Halifax'da "Kanada Savunma Bakanı" olarak görebilmek, IŞİD konusunda ne diyeceğini duymaktan daha önemli sayılmalı
 
Halifax- Kanada’nın Atlantik kıyısındaki Halifax’ın Amerika’nın New York’una benzer tek bir yana varsa –ki, var- o da okyanusu aşan mültecilerin Kanada’ya ayak bastığı, bir anlamda “özgürlüğe giriş kapısı” olması.
New York’ta Ellis Adası’nın üzerindeki Hürriyet Heykeli neyi temsil ediyorsa, Halifax limanındaki “Pier 21” yani 21 numaralı rıhtımdaki hangar da Kanada için, daha doğrusu, okyanusun öte yanından buraya binbir tehlikeyi aşıp gelebilen “mülteciler” için onu temsil ediyor.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu, her yıl, yılın bu günlerinde toplanır ve dünyanın her yanından gelen, devlet adamlarından düşünürlere, askerlerden dış politika uzmanlarına çok çeşitli köken ve sıfatlara sahip yüzlerce insan “Forum”un ilk akşam yemeğinde “Pier 21”de buluşurlar.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu 7 yaşına girdi. Söz konusu “Forum”un son dört yılında katılanlardan biriyim. Bu yıl her yıldan farklı. İki nedenden ötürü:
1. Kanada’da üç hafta önce iktidara, Kuzey Amerika’nın konvansiyonel “güvenlik doktrinleri”ne taban tabana zıt bir anlayışı temsil eden Liberal Parti, bir kıta büyüklüğündeki ülkenin her yerinde ezici bir seçim zaferiyle iktidarı kazandı. Muhafazakarları ezici bir yenilgiye uğrattı.
2. Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu, bu yıl Paris’teki –ve Ankara ile, Beyrut’taki- kanlı IŞİD saldırılarının arkasından, Mali’de el-Kaide olduğu anlaşılan saldırı devam ederken biraraya geldi.
IŞİD saldırılarıyla Suriye’den batı dünyasına akın akın akmakta olan “göçmenler” arasında yakın ilişki kurulurken ve“muhafazakar” Batılılar, “İslamofobi semptomları” ortaya koyarak, “göçmenler”in ülkelerini gelişini engellemeye çalışırlarken, Kanada’da ülkenin bir “göçmenler ülkesi” olduğu gerçeğine dayalı “özgürlükçü-eşitlikçi” bir siyasi platformla iktidara gelen Justin Trudeau’nun Liberal Partisi, hükümette kadınlara yarı yarıya yer verirken, Savunma Bakanlığı görevine de Sikh dini inancına mensup, Hindistan kökenli Harjit Singh Sajjan’ı getirdi.
Cumhuriyetçi çoğunluktaki ABD Temsilciler Meclisi’nden, Suriye’den ve genel olarak Ortadoğu’dan gelecek olanların korkusuyla, Amerika’yı Amerika yapan ilkeleri bir yana iterek “mülteci kotalarını kısıtlamak” doğrultusunda kanun çıkarttıkları, Cumhuriyetçi başkan aday adayları, “Müslümanlara karşı cadı avı” niteliğinde önlem önerilerini seçim kampanyasına gündeme getirdikleri ve AB ülkelerinde milliyetçi-sağcı yükselişin “göçmen konusu” üzerinden yükselişe geçmesinden korkulduğu bir sırada; Kanada’da 4 Kasım’da göreve gelen “göçmen” bir Savunma Bakanı ile karşılaşmak hoş bir duygu doğrusu.
Sajjan, Pencap’ta 1970 yılında doğmuş, 5 yaşında ailesi Kanada’ya göç etmiş, Vancouver’da büyümüş. Yarbay rütbesiyle ayrıldığı Kanada ordusundaki görevlerinden gayrı, Vancouver polisinde “organize suçlar” bölümünde çalışmış.
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda onu dinlerken, “IŞİD’le savaş”a dair ağzından iddialı laflar çıkmadığını farkettim.
Hem Hintli, Sikh inancından bir göçmen ve hem de şu dönemde, Kuzey Amerikalı bir NATO ülkesinin “liberal”kimlikli savunma bakanı olarak IŞİD konusunda büyük laflar etmesini ondan beklemenin gerekmediğini düşündüm. Şunun şurasında Kanada Savunma Bakanı olalı, ancak üç hafta oldu.
Şu dönemde, Paris saldırısının Batı dünyasında harekete geçen tahammülsüzlükleri, “göçmen karşıtlığı”, İslamofobi semptomlarını, önyargıları görürken, Sajjan’ı koyu esmer teni, sakallı ve sarıklı haliyle,  Halifax’da “Kanada Savunma Bakanı” olarak görebilmek, IŞİD konusunda ne diyeceğini duymaktan daha önemli sayılmalıydı.
Onunla aynı panelde konuşan Amerikalı iki Amerikalı üst rütbeli komutan, John Allen’ı ve Bill Gortney’i dinlemek,“IŞİD’le mücadele”nin “askeri yönü” bakımından ilginç ipuçları sunuyordu.
En solda General John Allen oturuyor.  Onun yanında Amiral Bill Gortney. En ortada oturan ve büyük ekrana yansıtılan ise sarığıyla Kahada Savunma Bakanı Sajjan. 

Amiral Bill Courtney, Kuzey Amerika Uzay ve Savunma (NORAD) Komutanı ve ABD Kuzey (NORTHCOM) Komutanı olarak iki şapka birden taşıyor. “IŞİD’in saldırılarını  havaya (sivil havacılık) taşımasını bekliyoruz” dedi.
Önemli. IŞİD’in Paris saldırısı bir “game changer” (oyun kurallarını değiştiren yeni oyun) gibi görüldüğü için, IŞİD konusu sadece Irak ve Suriye zemininde bir askeri hesaplaşma olarak görülmüyor. IŞİD’in küresel ölçekte bir“güvenlik tehdidi” olarak algılanması, ağırlık taşımaya başladı.
General (Em.) John Allen, bir-iki hafta öncesine dek, Obama’nın “IŞİD’e karşı Koalisyon”daki “Özel Temsilcisi” sıfatını taşıyordu. Yani, bir anlamda, IŞİD’e karşı yürütülen “savaş”ın “askeri sorumlusu” idi.
Konuşmasında benim dikkatimi iki nokta, daha doğrusu iki vurgu çekti:
1. “Müttefiklerimiz” diye söz ettiği Kürtleri, överek “fedakarlıkları” ve “kahramanlıkları”nın altını çizmeye özen göstermesi,
Buradan, Washington’un Suriye ve Irak sahasında, IŞİD’le mücadelede, bir başka “müttefik ülke”nin ısrarı sonucu, onu memnun etmek için  Kürtlerden uzaklaşmasını beklemek pek gerçekçi gözükmüyor.
Buna bir de, General Allen’ın yerini alan, diplomat Brett McGurk’ün “Kürtlerin birlik olması halinde” IŞİD’e karşı mücadelenin çok etkili olacağından söz ettiğini ekleyelim.
Washington’un Barzani yönetimindeki Kürtler ile Suriye –dolaylı olarak Türkiye- Kürtlerinin IŞİD’e karşı savaşan güçleri arasında bir tür “arabulucuk” işine girişmesi işitilirse, bundan kimse şaşırmasın.
2. General John Allen’ın, son söz olarak IŞİD’e karşı mücadelede “kaygı” olarak “müttefikler arasında bir bütünlük ve tutarlılık bulunmaması”nı ifade etmiş olması.
Burada, Türkiye’yi –ve “Selefi-Cihadi gruplar” ile yoğun mali ilişkileri bilinen Katar ve Suudi Arabistan’ı- ima etmiş olduğu akla gelebilir.
Görünürde, özellikle Paris saldırıları sonrası Türkiye’nin IŞİD’e karşı daha “enerjik” davrandığı da söylenebilir. Halifax’taki “Uluslararası Güvenlik Forumu”nun ilk oturumundan çıktıktan sonra, koridordaki televizyon ekranına gözüm takıldı. “Türkiye’de, Paris saldırısıyla ilişkili oldukları iddiasıyla üç IŞİD’li göz altına alındı” yazıyordu.
Ne var ki, ekrandaki bu yazı gözüme ilişmeden az önce, Michael Weiss’ın “Confessions of an ISIS Spy” (Bir IŞİD Casusunun İtirafları) başlığı altında Daily Beast adlı dijital gazetede çıkan dört günlük yazı dizisini okumuştum. Weiss, Suriyeli Hassan Hassan ile birlikte “ISIS: Inside the Army of Terror” (IŞİD: Terör Ordusu’nun İçinden) isimli, IŞİD’le ilgili olarak bugüne dek yazılmış olanlar arasında en fazla bilgi içerenlerden biri olan kitabın ortak yazarı.
IŞİD “istihbaratı”nda önemli görevler üstlenmiş, kısa süre önce ayrılarak kaçmış ve Halep’e yerleşmiş olan ve “Abu Halid” takma adını kullanan muhatabıyla Ekim ayı sonunda İstanbul’da buluşmuş, üç gün boyunca onu konuşturmuş. Ondan aktardığı bilgiler içinde, Türkiye ile IŞİD arasında, yakın geçmişe dek, bir hayli yakın ilişkiler kurulmuş olduğu anlaşılabiliyor.
Artık Paris’ten sonra, IŞİD’le böyle “ikili” türden ilişkinin, herkesi idare ederek,  devamı pek kolay olmayacak. 
Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’na dair benim “son sözüm” bu olacak…