Tuesday, July 30, 2013

'Türkiye medyasındaki esef verici durum'


Ekonomist Acemoğlu ile akademisyen Robinson, Türk medyasının Gezi Parkı olaylarında takındığı tavrı eleştiren Türkiye medyasındaki esef verici durum' başlıklı ortak bir makale kaleme aldı
T24 Daron Acemoğlu & James Robinson
İstanbul Taksim Meydanı’nın Gezi Parkı’nda barışçıl gösteriler olarak başlayan ve ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin artan otoriter yönetimine karşı yaygın protestolara dönüşen gelişmelerin Türk demokrasisini güçlendireceğine ilişkin olarak iyimserliğimizi hâlâ koruyoruz.
Ama protesto faslından önce, siyasi hareketin muazzam bir engeli aşması gerekiyor: Türk medyası. Daha temsili ve hesap verebilir bir yönetim tarzının gerçekleşebilmesinin önündeki engel, hükümetin buna karşı direncinden çok, Türk medyasının sessizliği ve hatta çoğu kez iktidarla suç ortaklığı yapması...”
 

'Tuhaf ve iç karartıcı sessizlik'

 
Daron’un New York Times gazetesindeki görüş yazısında belirttiği gibi, protestoların zirve yaptığı günlerde CNN, Taksim Meydanı’ndan canlı yayın yaparken, CNN Türk penguenler ve aşçılık hakkında programlar yayınlıyordu. CNN Türk, tek başına da değildi. Türk medyasının tamamı, tuhaf ve iç karartıcı bir şekilde sessizdi; ya da daha da kötüsü, yanıltıcı yayın yapıyordu. Bunun sebebi, bugüne kadar birçok medya kuruluşunun, özellikle de hükümetin dikkatini çekeceğini düşündükleri konularda otoriteye boyun eğiyor olmasıydı.
 

'İstanbul dışında şiddet arttı'

 
Medyanın sessizliğinin sonuçları oldu. Örneğin, göstericilere yönelik polis şiddetinin seviyesi, Ankara ve birkaç diğer şehirde, İstanbul’dakinden çok daha fazla oldu. (Tabii ki uluslararası medyanın da yer verdiği gibi, orantısız güç kullanımı, gelişigüzel biber gazı kullanımı ve barışçıl göstericilere yönelik tutuklamalar İstanbul’da da sıradanlaştı.) Önce Ankara ve diğer şehirlerdeki daha aktif, daha provoke edici ve daha şiddetli çatışmaların sebebinin, daha önce İstanbul’daki gösterilerde de rol çalmaya çalışan, ancak başarısız olan aşırı sol gruplar olabileceğini düşündük.
Ancak olaylara karışan ya da gösteriler hakkında bilgi sahibi olan birkaç kişiyle konuşunca, sebebin oldukça farklı olduğu ortaya çıktı: Birileri, yabancı basının İstanbul’a odaklandığını, dolayısıyla oradaki polis şiddetinin haber olabileceğini, ancak İstanbul dışındaki şehirleri Türk medyasının izlediğini (aslında izlemediğini) varsaymıştı. Bu yüzden, polis her istediğini ceza almadan yapabilirdi.
 

'Tutuklu gazeteci sayısı Çin'den fazla'

 
Türk medyasının, gerçeğin gücüyle konuşmak yerine, sessizliği ve hatta bazen yalanları tercih etmesinin sebepleri var. Medyanın büyük bölümü, başka iş alanlarındaki kârlı anlaşmaları nedeniyle hükümete borçlu olan şirketlere ait… 
Daha da fazlası, hükümet kendini eleştirenlere karşı yargı sistemini kullanmaya da istekli… Birkaç ay önce yazdığımız gibi, Türkiye şu anda Çin’dekinden bile daha fazla tutuklu gazeteciye sahip. Sadece birkaç gün önce, açık sözlü gazeteci Ahmet Altan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret etmekten mahkûm oldu. Suçu, sert üslupla yazılmış, eleştirel bir makale yazmaktı.
Ancak bu üzüntü verici yapıda, burada daha önce belirttiğimiz gibi bazı çatlaklar da mevcut…
Birincisi, tüm Türk medyası için, gösterilerin insani yanını görmezden gelmek imkânsız hale geldi. Bu yüzden bazı gazeteciler, son zamanlarda gösterileri haber yapmaya, hatta göstericilerin bakış açısıyla yaşananları anlatmaya başladı.
İkincisi, yabancı medyanın ilgisi bazı gazetecilerin görevini bırakması için bir kapı aralığı yarattı; hatta teşvik etti. Örneğin, geçen hafta sonu, hükümete en sadık gazetelerden Sabah’ta yazan Yavuz Baydar, Türkiye’deki baskıcı atmosferle ilgili “Türk medyasının suç ortaklığı ve medya patronlarının buradaki rolüyle” ilgili oldukça isabetli eleştirel bir yazı yazdı. (Bunun dışında neredeyse kusursuz olan makalesiyle ilgili bir fikir ayrılığımız var: Türkiye’de medyanın rolü ile Arjantin gibi ülkelerin karşılaştırılması yanlıştı; örneğin, Arjantin’deki birçok gazeteci ve önde gelen gazeteler, kendi devlet başkanlarına, şimdilik Türkiye’ye kıyasla çok daha cesurca karşı çıktı.)
 

'Ümidimiz cesur ruhlar'

  Üçüncüsü, Ahmet Altan, Yavuz Baydar ya da gözüpek yazıları nedeniyle yakın zamanda gazetesindeki işinden ayrılmaya zorlanan usta gazeteci Hasan Cemal gibi, bildikleri yolda giden ve fikirlerini açıklayan (bazen haksız olsalar da) cesur ruhlar da tabii ki var.
Türk medyasının içinde bulunduğu esef verici durumdan belki bir gün kurtulması için, ümitlerimizi o isimlerin cesareti ve doğruluğuna olduğu kadar, koşulların değişmesine de bağlamalıyız.