Wednesday, July 31, 2013

Somali nire, Suriye nire! Yedi İklim Dört Bucak

  • Aydın Çubukçu
    Aydın Çubukçu
    Somali’de Türk Büyükelçiliği’ne düzenlenen bombalı intihar saldırısının sorumluluğunu üstlenen El Şebab, özellikle Afrika Boynuzu denilen ve Ortadoğu ile Afrika arasında tam bir köprü durumunda olan bölgenin en güçlü “İslâmcı” örgütü. Bütün emperyalistlerin ve taşeronlarının cirit attığı bir yere konuşlanan, oradan kaynaklanan ve bütün gücünü bu bölgeden alarak Afrika çapında eylem düzenleme kapasitesine ulaşan bir örgüt. Bazı yorumcuların deyimiyle, bir çok bölgede farklı adlarla faaliyet gösteren El Kaide’nin, El Nusra’nın ve benzerlerinin “süt kardeşi”!
    Hemen hemen tümünün olduğu gibi onun da para kaynağı Suudi Arabistan, Katar, zaman zaman da emirlikler... Diğer ucundan bakılırsa, taşeronluğun “global ölçekli” bir iş olmasından ötürü, Türkiye de bu tür örgütlerin, ihtiyaç duyulan yer ve zamanda silah, mühimmat, para, ilaç vs. bakımından destekçisi...
    Özellikle Afrika gibi müdahale bölge ve gerekçelerinin hayli geniş imkânlar sunduğu bir kıtada, bu tür örgütlerin merkezi bir yapısı, kararlı ve sürekli bir politikası olamıyor. İster istemez, merkezden bağımsız hareket edebilen, yerel ve güncel ihtiyaçlar için kendi konumuna göre eylem düzenleyebilen grupların çıkması da işin tabiatına uygundur. Bu yüzden, hangi örgütün hangi yerel fraksiyonunun, hangi amaçla kime saldıracağını kestirmek güçtür. Sürprizlerle  dolu bir şiddet bataklığında kelebek avlamaya çıkan herkes bundan nasibini alabilir.
    Türkiye bu tür bir kelebek avcısıdır. Somali’deki varlığı kesinlikle NATO’nun ve demek ki dolaysız olarak ABD’nin işverenliğinde gerçekleşmiştir. Büyük “stratejik derinlik” uygulamasından sonra, her yerde olduğu gibi Somali’de de işverenden bağımsız, kendi hesabına küçük işler yapabileceğini düşünmüş, Somali gibi karmakarışık ve herkesin daha da karıştırmak istediği bir ülkede tam denetlemesi imkansız da olsa, kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik bir plana sahip olmayı istemiştir. Somali’deki varlığını İslâmi referanslara dayandırarak güçlendirebileceği gibi kof bir umudu da saklı tutmuştur.
    Ne var ki, çok başlı, çok kollu ve denetlenmesi neredeyse imkansız olan Afrika’daki İslamcı örgütlerin, tek bir hedefe kilitlenmiş katı ve dirençli bir yapıları olduğu gözden kaçırılmıştır. Pazarlık kozları güçlüdür, yaptıkları yapacaklarının garantisidir, kolayca burunlarından çekilip istenilen yöne götürülemezler.  Örneğin, Suriye’deki El Nusra eğer Türkiye’den hoşnut olmamaya başlamışsa, bunun cevabını Somali’de El Şebab verebilir!
    El Şebab’ın bombalama saldırısının açıklanan gereçlerine  bakıldığında hiçbirinin güncel, acil, şimdi ve bu sırada böyle bir eyleme sebep olarak gösterilmesinin tutarlı bir açıklamasının olmadığı söylenebilir.
    Örgütün sözcüsü Şeyh Ali Dheere Muhamed Rage, “Türkiye, Somali’deki kukla hükümeti, siyasi ve askeri olarak destekliyor. Son dönemde Türkiye, bu yönetimle mücahitlerle savaşmaları için askeri eğitim anlaşması imzaladı”, “Türk hükümeti ve ordusu, Müslümanlara katliam yapan NATO’nun bir parçasıdır”, “Türkler; Müslüman Afganistan’ın işgalinde de katıldı. Bu, İslam’ı terk etmek demektir” gibi gerekçeler sıralamıştır. Açıklamada ayrıca, “Mogadişu’daki Türk kurumları, Somali’de halkın elindeki canlı hayvanlara karşı bir kampanya başlattı. Somali’deki üretken hayvanlar her gün kesilerek tüketiliyor. Ayrıca Türkler Mogadişu’da ahlaksızlık ve müstehcenliği yaymaya çalışıyor” gibi kışkırtma dozu yüksek ifadeler de kullanılıyor. Belli oluyor ki, saldırının gerekçelendirilmesi için örgüt sözcüsü güncel ve o an için açıklayıcı olmayan, fakat epeydir cepte tutulan bir dizi olay sarılmaktadır. Kısacası, bu saldırıyı açıklayabilecek güncel olarak geçerli hiçbir gerekçe ileri sürülememektedir.
    Şu halde açıklama başka bir yerdedir. Türkiye’nin Suriye’deki terör çetelerine yönelik Batı’dan da kaynaklanan sınırlama, denetimli ilişki, kaygılı izleme, dizginleri sıkı tutma vs. gibi yeni girişimleri bu tür örgütlerin öfkesine yol açmıştır. Türkiye, örneğin Rojeva konusunda, çetelerin umduğundan farklı bir yola girmiştir. Kürt yönetimiyle başlatılan diyalog özellikle El Nusra için hayal kırklığı yaratmış olmalıdır.
    Öyle görünüyor ki, “global taşeronluk hizmetleri” hassas dengelere dayanmaktadır ve dünyanın bir köşesindeki yanlış hesap, öbür köşesinde ödedilmektedir.