Monday, July 1, 2013

İsmail Beşikçi: BDP bugünlerde Kürdistan’a statüden söz etmiyor



‘Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir ay önce “Kürdistan’a Statü, Öcalan’a Özgürlük” gibi bir sloganı vardı. Bugünlerde...’
Burada, herşeyden önce barış ve çözüm sürfeciyle ilgili bazı kuşkularımı ve endişelerimi dile getirmeye çalışacağım. Ondan sonra sorulara cevap vereceğim.
Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir ay önce “Kürdistan’a Statü, Öcalan’a Özgürlük” gibi bir sloganı vardı. Bugünlerde Öcalan’a özgürlükten yine söz ediliyor ama Kürdistan’a Statüden söz edilmiyor, bu slogan artık kullanılmıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “sorun silahlı unsurların varlığıdır. Silahlı unsurlar ülkeyi terk ederlerse sorun biter” diyordu. “Silahlı unsurlar silahlarını bırakıp bu ülkeyi terk etsinler” diyordu. Kandil’deki PKK yöneticileri, örneğin Murat Karayılan da şöyle söylüyordu: “Burası Kürdistan, bizim ülkemiz. Sen ülkemizi terk et. Biz piknik yapmak için mi dağa çıktık?” Kandil’deki yöneticiler bugün bu sözleri söylemiyorlar. “Başkanımız çekilin dedi, çekiliyoruz” diyorlar. “Başkanımıza inanıyoruz, güveniyoruz” diyorlar.
Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir yıl öncesine kadar sık sık kullandığı bir sloganı vardı “Münafık Erdoğan” sloganı. Bunu Diyarbakır, Batman, Van, Hakkari, İstanbul, Adana, Mersin, İzmir gibi alanlarda, Almanya’da, Kürdlerin yaşadığı her yerde, özellikle kadınlar ve çocuklar çok bağırırlardı. Şimdi ise bazı BDP milletvekilleri AKP’ye, hükümete “Anayasayı birlikte yapalım” diyorlar. “Otuz küsur milletvekili bizim var, 320 küsur milletvekili sizin var anayasayı birlikte yapabiliriz” diyorlar. “münafık Erdoğan”dan “Anayasayı birlikte yapalım”a nasıl gelindiği elbette dikkate değer bir konudur.
Statü elbette çok önemli bir konudur. Statü denildiği zaman, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bağımsız devlete kadar çok geniş bir yelpazeden söz etmek mümkündür. Statü denildiği zaman en azından federasyon savunulmalıdır. Statü kazanılmadan Kürt/Kürdistan sorununun çözülmesi mümkün değildir.
Bunlar süreç hakkında kuşkuların kaynağı olan durumlardır. Halbuki barış denildiği zaman, gerillaların ülkeyi terk etmesi değil, kandil’deki, Avrupa’daki Kürtlerin de ülkeye gelmesi anlaşılmalıdır. Buysa genel affı gerekli kılar. Hükümet açıklamalarındaysa bunlardan söz edilmemektedir. Bilakis yeni karakollar yapılmaktadır. Korucu sayısını artırma girişimleri söz konusu olmaktadır. Bunların barış ortamının oluşmasına aykırı girişimler olduğu açıktır. Ayrıca başbakanın, hükümetin dili de barış dili değildir. Buna da işaret etmek gerekir.
PKK başkanı Abdullah Öcalan’la MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın görüştüğü, anlaştığı, mutabakata vardığı vurgulanmaktadır. Ama anlaşmanın içeriğinin belli olmadığı belirtilmektedir. Geri çekilme karşılığında ne gibi haklar kazanıldığının bilindiği dile getirilmektedir.
Bu görüşmelere müzakere demek doğru değildir. Burada sadece gerillanın belirtilen zaman içinde çekilmesi söz konusudur. Şöyle bir beklenti olabilir. “Esir askerleri bıraktık, geri çekildik, hükümet artık sorunun çözümü konusunda bir şeyler yapmalı, bazı adımlar atmalı….” Başbakanın Kürt sorunu diye bir sorun yoktur görüşü çok olumsuz bir yaklaşımı ifade etmektedir. Hükümet adım atmayabilir ama PKK, BDP statü konusunda kendi kendini yönetme, kendi geleceğini tayin etme konularında ısrarlı olmalıdır. Anadilinde eğitim, Kürtçe mecburi eğitim vazgeçilmemesi gereken bir hak olmalıdır.
Kovara BÎR: Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır Newroz’unda açıklanan bildirgesi, Kürt ulusal sorununu nasıl bir çerçeveye koymaktadır ve bu bildirgeyi nasıl değerlendirmek gerekir?
İsmail BEŞİKÇİ: Bu, Kürd sorununu Türkiye sınırları içinde değerlendiren, Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmüşlüğüne, parçalanmışlığına, paylaşılmışlığına dikkat çekmeyen bir bildiridir.
“Barış süreci” ya da “İmralı süreci” olarak tanımlanan bu süreçle ilgili gerek AKP hükümeti yetkilileri tarafından ve gerekse de Öcalan ve PKK tarafından yapılan açıklamalara göre, Kürt sorununun çözümü adına üzerinde anlaşılan belirli bir çerçeve yoktur. Tarafların yaptığı açıklamaya göre üzerinde mutabık oldukları tek konu “demokratikleşme süreci”nin geliştirilmesidir. Sizce bahsedilen bu “demokratikleşme süreci” ve tarafların bu konuyla ilgili algılarını gözönünde bulundurduğumuzda, bu süreç Kürd ulusal sorununun çözümü açısında ne ifade etmektedir?
·         Demokratikleşme, Kürd/Kürdistan sorununu çözülmesinde, başvurulması gereken temel bir kavram olmamalıdır. Vurgulanması gereken temel kavramlar, Kürdlerin kendi kendilerini yönetmeleri, Kürdlerin kendi geleceklerini tayin hakları olmalıdır. Örneğin, Sudan’da, el –Beşir, anti-demokratik bir kişidir. Güney Sudan’da, Darfur’da soykırıma varan operasyonlar yapmıştır. Güney Sudan’da Hrıstiyanlara, Darfur’da Müslüman Fur halkına soykırımlar yapmıştır. Fur halkı Müslümandır ama Arap değildir.

Sudan yönetimi anti-demokratiktir. Ama böyle bir yönetimde, Güney Sudan referandum yaparak Sudan’dan ayrılmayı başarmıştır. İsrail ise, kanımca Ortadoğu’da en demokratik devlettir. İsrail kanımca Türkiye’den daha demokratik bir devlettir. Ama bu demokratlığına rağmen Filistin sorununu çözemiyor. Buradaki temel sorun sınır sorunudur. Her iki taraf ta sınırları kendi lehlerine genişletmeye çalışmaktadır.
Türkiye’yi demokratikleştirme, Kürdlerin çabası olmamalıdır. Kürdler kendi kendilerini yönettikleri zaman, Kürdler kendi geleceklerini tayin ettikler zaman, anadilinde yani Kürd dilinde mecburi eğitim gerçekleştiği zaman Türkiye demokratikleşir. “Kardeşlik”in temel koşulu da siyasal eşitliktir. Siyasal eşitlik olmadan kardeşlik olmaz. Büyük ağabey-küçük kardeş ilişkileri çerçevesinde kardeşlik kurulamaz.
Sözkonusu demokrasi yada demokratiklik olduğunda Öcalan, PKK ve onlara bağlı birçok örgütün sıklıkla kullandıkları “demokratik” kavramı ve bunu da birçok kavramın önüne ekleyerek Kürt milletine sundukları çözüm perspektifleri; örneğin, “demokratik cumhuriyet”, “demokratik ulus”, “demokratik modernite”, “demokratik uygarlık”, “demokratik özerklik”, “demokratik Türkiye”, “demokratik Suriye” …, vb. gibi envayi kavramlarla Kürdistan ulusal sorununun çözümü nasıl tanımlanmakta ve nereye oturtmak istemektedirler?
·         Demokrasinin temel koşulu ifade özgürlüğüdür, özgür eleştiridir. Demokratik sözü sık sık kullanılarak, her sözcüğün başına demokratik sözcüğü konularak demokrat olunmaz. Eleştiri, özgür eleştiri dinamik bir şekilde işlemelidir. Barış ve Demokrasi Partisi, PKK Abdullah Öcalan’ı eleştirebilmelidir. Abdullah Öcalan kendini eleştirilebilir kılmalıdır. Tek adam yönetimi demokratik anlayışa aykırı bir yönetim biçimidir. Tek adama itaatle demokrasi kurulamaz. Kararların tartışmalarla alınması kaçınılmaz olmalıdır.

Gerek Öcalan’ın Newroz bildirgesinde ve gerekse de PKK/BDP/DTK çevrelerinin değişik vesilelerle verdikleri mesajlarda Güney ve Batı Kürdistan’ı da kapsayacak manada sıkça “Misakı Milli” vurgusu yapılmaktadır. “Misakı Milli”nin bu derece vurgulanması Kürtler ve Kürt ulusal sorununun çözümünde neyi ifade etmektedir?
·         Bu, Türk siyasal kültürüne yakınlığı ifade etmektedir. “Misak-ı milli” Türk siyasal kültürünün temel dayanaklarında biridir. Kürdler “Misak-ı milli” ’yi değil, ayrı bir devleti Küdristan’ı düşünebilmelidir. Kardeşlik ancak böyle oluşabilir. Komşularla, bu arada Türkiye ile de ittifaklar bu devlet aracılığı ile kurulmalıdır.

Mayısın başlarından itibaren fiilen başlayan çekilme süreciyle PKK, tamamen silahlı mücadeleyi bırakacak mı? Öcalan’nın “gerila gücümüzü yüzbine çıkartacağız” ve A. Toğluk’un da “silahlı mücadele 25 yıl daha sürecektir” gibi açıklamaları süreçle çelişmemekte midir ya da bu tür açıklamaların amacı nedir?
·         Bu açıklamalar süreçle çelişmektedir. Ama, PKK’nin silah bırakması zordur. Fakat şu aşamadan sonra, tekrar gerilla mücadelesine başlamak da zordur. Artık siyasal mücadele yönünde yoğunlaşmak gerekir. Ama, Kürdlerin her zaman, silahlı bir gücü olması anlamlıdır kanısındayım. Aslında PKK en azından bir federasyonu savunmalıydı. Süreç içinde, zamanla silah bırakacak gerilla da oluşturulan bu federasyonun polis gücüne, zabıta gücüne, güvenlik gücüne dönüşmeliydi. Bunun için elbette siyasal ortamın hazırlanması önemlidir. Genel af bunun vazgeçilmez bir koşuludur. Böyle bir ortam isteyen gerilla güvenlik yönünde yer alır, isteyen siyasal bir faaliyet yürütür, isteyen ticaret yapar. İsteyen de emekli olur, federasyon ona maaş öder.

AKP hükümet çevresi, PKK ve genel olarak da medyada yapılan yayınlar ve bu süreçle ilgili yürütülen faaliyetlerde Kürdistan ulusal sorununun çözümü, Öcalan’ın mutlak denetimindeki PKK’nin silahlı militanlarının bölgeden çekilmesine indirgenmekte ve diğer Kürtlerin de bu sürece eklemlenmesi yönünde görünmektedir. Böyle bir durumda, diğer Kürt kesimlerinin ve farklı sınıfsal grupların iradesinin yansımadığı çözüm süreci, ne oranda demokratik olur ve çözüm sağlayabilir?
·         Görüşmelerin sadece PKK tarafından, PKK içinde de sadece Abdullah Öcalan tarafından yürütülmesi sakıncalıdır. PKK dışında yer alan Kürdlerin de sürece dahil edilmesi, görüşmelerin bu çerçevede oluşturulacak bir heyet tarafından yürütülmesi kapsayıcı olması açısından daha anlamlıdır. Bu yolla ulaşılacak çözüm daha kalıcı olur. Böyle bir sürecin yaratılması başta PKK’nin, Barış ve Demokrasi Partisi’nin görevi olmalıdır. Bu aşamada PKK dışındaki Kürd gruplarıyla ilişki kurmak geliştirmek ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.

Bürüksel ve Ankara’da yapılan ve 15-16 Haziranda da Diyarbakır’da düzenlenecek “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”, diğeri de Hewlêr’de yapılması düşünülen benzer konferansların düzenleme yöntemleri, amacı, bileşenleri, tartışılan çerçeve ve alınan kararlara baktığımızda bu tür konferanslar Kürtlerin birliği ve Kürdistan ulusal sorununun çözümü için nasıl bir zemin oluşturmaktadır ve sizce nasıl olmalıdır?
·         Çeşitli zamanlarda, çeşitli mekanlarda, bu tür konferansların yapılması kanımca çok önemlidir. Bu konferanslarda Kürdler birbirleriyle konuşmakta, birbirlerini tanımakta, yapıp etikleri konularında birbirlerini bilgilendirmektedir. Birbirlerinin düşüncelerine eleştirilerine tahammül böyle bir süreçle gelişir. Aslında, Kürdlerin, Kürd örgütlerinin temel düşüncelerini koruyarak bir cephe oluşturmalarında büyük yarar vardır. Daha ciddi, kalıcı cepheler, birliktelikler kurmak geliştirmek için bunlar gerekli olmaktadır.

“Barış süreci”nin başlamasıyla birlikte PKK gerilaları Güney Kurdistana çekilmekte ve Murat Karayılan’ın yaptığı açıklamaya göre Güney Kurdistan yönetiminden de bir statü talebinde bulunmaktalar. Güney Kürdistan yönetiminde böyle bir statü talebinde bulunmanın anlamı nedir ve Öcalan’nın başkan Mesud Barzani’ye yazdığı ve kamuoyuna yansıyan son mektubunu da göz önünde bulundurarak baktığımızda Kürdistan yönetimi bu sürecin neresindedir?
·         PKK Statü talebini Kuzey Kürdistan’da yapmalıdır. Bu talepte ısrarlı olmalıdır. PKK Güney Kürdistan’da misafirdir.

Dünyadaki ve Ortadoğu’daki gelişmelere baktığımızda, yaklaşık olarak 40 milyonluk nüfusuyla kendi iradesi dışında emperyal devletlerin de onayıyla dört bölgesel devlet arasında bölüşülmüş Kürtler ve Kurdistan’ı nasıl bir gelecek beklemektedir? Ve Kürtler millet olmaktan kaynaklanan haklarına kavuşmak için ne yapmalıdır?
·         Geleceğin Kürdler için olumlu olacağını düşünüyorum. Somut olarak neler olacağı konusunda şunlar olacak demek zor. Ama Kürdlerin, Kürdistan’ın durumu bugünkünden çok daha iyi olacak. Bunu söylemek mümkün. Bugün sorunun özgürce konuşuluyor, tartışılıyor olması çok önemli bir gelişmedir. Bundan geri dönüş olamayacağı açıktır.

Kovara BÎR