Sunday, May 4, 2014

Rusya ve Ukrayna krizi – Samir Amin


Uluslararası alanda bağımsız bir politika izlemeye çalışan Rusya’nın, yaptırımlarla daha da kırılgan hale durumu, onu Emperyalist Üçlü’nün etkin tekellerinin – ekonomik oligarşisinin taleplerine cevap vermeye zorlayarak, onlarla uyumlu hale getirmeye itecektir
1) Mevcut küresel durumda, emperyalizmin tarihi merkezleri (ABD, Batı ve Merkez Avrupa, Japonya – yazıda “Emperyalist Üçlü” olarak ifade edilecek-) tarafından domine edilen ve dünyanın kontrolünü elde tutmaya yönelik stratejinin ayakları şunlardır:
a) Emperyalist Üçlü’nün ulusötesi sermayesinin, kendi özel çıkarlarıyla ilgili tek başına karar verebilmesi için sözde neo-liberal ekonomik küreselleşme;
b) ABD ve onun alt müttefikleri ( NATO ve Japonya) tarafından dünyanın askeri kontrolünü sağlamak için, boyunduruğu altında olmayan ve Emperyalist Üçlü haricinde hareket eden herhangi bir ülkenin girişimini yok etme;
Bu bağlamda, dünyada Emperyalist  Üçlü’den olmayan diğer ülkeler ya düşmandır ya da potansiyel düşmandır. Üçlü’nün ekonomik ve siyasi stratejisine tam teslimiyeti kabul eden Suudi Arabistan ve Katar isimli iki yeni “Demokratik Cumhuriyet” bu kapsamın dışındadır.  Batı medyasının sürekli ifade ettiği sözde “Uluslar arası toplum”, G7 ülkeleri ile Suudi Arabistan ve Katar’dır. Bunların dışında kalan ülkeler, Emperyalist Üçlü’nün politikalarıyla uyum gösterse bile, bu ülkenin halkları ittifaka karşıysa, potansiyel düşmandır. 2) Bu çerçevede Rusya  bir “düşman”dır.
Sovyetler Birliği ile ilgili değerlendirmememiz ne olursa olsun (“sosyalist” ya da başka bir şey) Emperyalist Üçlü bununla savaştı, çünkü bu egemen kapitalizm / emperyalizmden bağımsız  gelişen bir girişimdi.
Sovyet sisteminin çökmesinden sonra, bazı insanlar (özellikle Rusya’da), aynı Almanya ve Japonya örneğinde olduğu gibi, Batı’nın “kapitalist bir Rusya”ya karşı çıkmayacağını düşündü (savaşı kaybetti, ama barışı kazandı).  Ama unuttukları, Batılı güçler, Sovyetler Birliği’nin bağımsız politikalarıyla baş edebilmek için, eski faşist ülkelerin yeniden inşasına destek verdiler.  Şimdi bu tehdit kayboldu ve Emperyalist Üçlü’nün hedefi, direnmesini engellemek ve tam teslimiyet  için Rusya’nın kapasitesini yok etmektir.
3) Ukrayna trajedisindeki mevcut gelişme, Emperyalist Üçlü’nün stratejik hedefinin gerçekliğini göstermektedir.
Üçlü, Kiev’de “Avrupa/Nazi Darbesi”ni düzenledi. Hedeflerine ulaşabilmek için (tarihsel olarak iki kardeş ulus olan Rus ve Ukraynalıları ayırmak), yerel Nazilerin desteğine ihtiyaç duydular.

Emperyalist Üçlü’nün politikalarını, “demokrasiyi destekleme” şeklinde sunan Batı Medyası yine aynı retoriği kullanarak, yalan söylemeye devam etti.  Bu üçlü hiçbir yerde demokrasiyi desteklemedi.  Aksine, bu politikalar sistematik olarak, en anti-demokratik (bazı durumlarda “faşist) yerel güçleri destekledi.  Yugoslavya’da Hırvat ve Kosovalı yarı faşistleri, Doğu Avrupa’da Macaristan’ı, benzer şekilde  Baltık ülkelerindekileri yerel hareketleri.
Sistematik olarak  Doğu Avrupa ülkelerini destekleyen politikaların sahipleri, bu ülkeleri Avrupa Birliği’ne “eşit ortaklar” olarak değil, ama Batı ve Orta Avrupalı kapitalist / emperyalist güçlerin “yarı-sömürgeleri” olarak entegre etti.

Avrupa sistemi içinde batı ve Doğu arasındaki ilişki, bir ölçüde ABD ve Latin Amerika arasındaki ilişkinin kurallarına benzemektedir.  Emperyalist Üçlü, güneydeki ülkelerde aşırı anti-demokratik güçleri  destekledi. Söz gelimi, Irak, Suriye, Mısır ve Libya’da toplumlarını yok eden ultra gerici İslamcıları (cihatçılar). 4. Bu nedenle, Ukrayna’nın Emperyalist Üçlü tarafından kolonizasyonuna karşı, Rusya’nın politikası (Putin’in idaresi tarafından geliştirilen) desteklenmelidir. (Trans-Kafkasya ve Orta Asya’daki Eski Sovyet Birliği ülkeleri de dahil) Baltık Ülkeleri deneyimi tekrar edilmemelidir.  Emperyalist Üçlü’den bağımsız inşaat edilecek bir “Avrasya” toplumu projesi (alt Avrupalı partnerleri de dahil) desteklenmelidir.
Ancak Rusya’nın bu olumlu “uluslar arası politikası”, Rus halkı tarafından desteklenmezse başarısızlığa mahkumdur. Ve bu destek, “milliyetçilik” ve hatta daha ileri seviye – şoven değil – milliyetçilik temelinde, daha ziyade “şoven” rus retoriğiyle kazanılamaz. Ukrayna’daki faşizmle mücadele, Rus faşizmiyle olmaz. Bu destek, emekçi halkın çoğunluğunun çıkarlarını teşvik eden iç politika ve sosyal politikalarla kazanılabilir.
Emekçiler  lehine bir “insan odaklı” politikayla neyi kastediyorum?
“Sosyalizm” ya da Sovyet sistemi nostaljisinden mi bahsediyorum? Sovyet deneyimini birkaç satırla yeniden değerlendirmenin yeri değil. Görüşlerimi birkaç cümleyle özetleyeyim. Özgün Rus Sosyalist Devrimi, sosyalizme doğru, tek olası ilk adım olan devlet sosyalizmi üretti.  Stalin’den sonra, devlet sosyalizmi devlet kapitalizmine doğru yöneldi. (İki kavram arasındaki farkı açıklamak önemli ama bu kısa yazıda değil tabi ki.)
1991’de devlet kapitalizmi çözülerek, çağdaş kapitalizmin hakim olduğu ülkelerdeki gibi, temelde oligarşinin sahip olduğu tekellerin hüküm sürdüğü (politbüro üyelerinin dahil olduğu elit sınıf ve yeni üyelerin de ortaya çıktığı), özel mülkiyet dayalı “normal kapitalizm”le yer değiştirdi. (Emperyalist Üçlü’deki oligarşiden farklı olmayan)
İşçi sınıfının sosyal hakları garanti edilmiş olsa da, Rus (Ekim) Devrimi’nin etkisiyle ortaya çıkan özgün demokratik pratikler sonradan evcilleştirildi  ve toplumun otokratik yönetimiyle yer değiştirdi. Bu sistem büyük bir apolitikleşmeye yol açtı, despot ve kriminal sapmalara karşı korunaklı değildi.  Vahşi kapitalizmin bu yeni hali, apolitikleşmenin sürdürülmesi ve demokratik hakların yok sayılması üzerine kuruldu.
Bu sistem sadece Rusya’da değil, tüm diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri’ne de hakim.  Farklılık, Ukrayna’da Rusya’ya göre daha etkin olan, Batı’nın sözde parlamenter sisteminin işleyişle ilgilidir. Yine de demokrasi olmayan bu sistem, kapitalist gelişmenin önceki aşaması olarak,  işleyen burjuva demokrasisiyle kıyasla, batının geleneksel demokrasilerinde olduğu gibi, tekellerin mutlak gücünü sınırlandırdığından beri kendi özel yararına çalışır.
Gerileyen sosyal politikalara meşruiyet kazandıran “Liberal” reçete ve onunla ilişkili parlamenter şarlatanlık, insan odaklı politika imasından olabildiğinde uzaklaşıyor. Ben, sosyal boyutu olan yeni tür bir devlet kapitalizminin kurulmasını öneririm. (sosyal, sosyalist değil) Bu sistem, ekonomi yönetiminin sosyalleşmesi yönünde yeni gelişmelere yol açabilir, modern ekonominin zorluklarına yanıt olarak yeni demokratik buluşlara neden olabilir.
Eğer Rusya mevcut durumda, bağımsız uluslar arası politikasıyla, gerici toplumsal iç politika arasındaki çatışmayı aşabilirse, bu olumlu bir şeyle sonuçlanabilir. Bu hamle hem gerekli hem de mümkündür : siyasi egemen sınıfın parçaları, popüler seferberlik ve eyleme teşvik edilmesiyle, hizalanabilir. Benzer deneyimler, Ukrayna, Transkafkasya ve Orta Asya ile Avrasya’nın özgün halklarına da uygulanabilirse, Rusya Dünya Sistemi’nin yeniden kurulmasında güçlü bir özne olabilir.

5) Rusya devlet gücünün neo-liberal reçetenin katı sınırları içinde kalması, onun  bağımsız bir dış politika  izleme şansını ve uluslar arası önemli bir oyuncu olma şansını engelliyor.
Neo-liberalizm Rusya için sadece trajik bir ekonomik ve sosyal gerilemeyle, “lümpen kalkınma” modeliyle, küresel emperyalist düzende sadece alt sıralarda büyüyen bir ülke yapabilir. Bu durumda Rusya sanayisi, Emperyalist Üçlü’ye, petrol, gaz ve diğer bazı doğal kaynakları sağlayan, Batılı finans tekellerinin ihtiyaçlarını karşılayan alt yüklenici rolünü oynayacaktır.
Bu çerçevede, küresel sistem içinde, uluslararası alanda bağımsız bir politika izlemeye çalışan Rusya’nın, yaptırımlarla daha da kırılgan hale durumu, onu Emperyalist Üçlü’nün etkin tekellerinin – ekonomik oligarşisinin taleplerine cevap vermeye zorlayarak, onlarla uyumlu hale getirmeye itecektir. Rus kapitalinin Ukrayna Krizi ile birlikte mevcut çıkışı, tehlikeyi göstermektedir. Sermaye hareketleri üzerinde devletin kontrolünü yeniden düzenlemek, bu tehlikeye verilebilecek tek etkili cevaptır.
* Samir Amin, Senegal-Dakar’daki 3’üncü Dünya Forumu’nun yöneticisidir. Son eserleri arsında, 2013 yılı Monthly Review Press’de yayınlanan  “Çağdaş Kapitalizmin İç Patlaması”  ve “Marks’ın Değer Teorisi üzerine Üç Makale”  yer almaktadır.
[zcomm.org’daki İngilizcesinden Hektor Kalaycıyan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]