Saturday, May 11, 2013

Dostlar’ın Suriye devriminde İsrail’in joker rolü

Alptekin DURSUNOĞLU
Dostlar’ın Suriye devriminde İsrail’in joker rolü
Dünya jandarması ABD, Suriye konusunda BM’den yasal bir karar çıkarmakta başarısız olunca, dosyayı “mafyaya” teslim etmiş gözüküyor.


Suriye krizinin başlarında çok ihtiyatlı bir dil kullanmaya özen gösteren İsrail’in, geçtiğimiz yılın sonlarından itibaren aşamalı olarak ihtiyatı terk ettiğine bu yılın başında da meseleye fiilen müdahale ettiğine tanık olduk.
İsrail’in Suriye krizi konusundaki tavrı dönemsel olarak şu dört şekilde gelişti:
1- Planlı sessizlik: Suriye krizinin başından 2012 yılının başlarına kadar süren bu dönemde İsrail, Suriye konusunda resmi düzeyde görüş bildirmekten kaçındı.
Hatta Başbakan Netanyahu, kabine üyelerine Suriye konusunda demeç verme yasağı getirmişti. Nitekim Suriye’deki isyanın üstünden bir yıl geçtikten sonra dönemin Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, “ahlaki sorumluluklarına” vurgu yaparak Benyamin Netanyahu’nun isteğinin aksine İsrail’in Suriye konusunda açık bir tutum takınması ve Beşşar Esed’e çekilme çağrısında bulunması gerektiğini açıklamıştı.[1]
Çünkü Suriye’deki isyanla ilgili olarak başlangıçta “halkın sivil gösterileri ve reform talebi” şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışılıyordu ve İsrail’in soruna taraf olmasının bu algıya zarar verebileceği öngörülüyordu
2- Gayri resmi düzeyde analiz ve tarafgirlik: İsrail’de, Suriye’de yaşanan isyandan duyulan memnuniyete ve muhaliflerin desteklenmesi gerektiğine ilişkin ilk açıklamalar “uzmanlar” veya eski güvenlik yetkilileri tarafından dile getirildi.
Örneğin Mossad’ın eski Şefi Efraim Halevy, 7 Şubat’ta New York Times gazetesinde yazdığı yazıda Suriye’nin “İran’ın Aşil Topuğu/yumuşak karnı”[2] olduğunu belirterek Suriye’deki isyanın İsrail için sağlayacağı stratejik kazanımlara dikkat çekmişti.[3]
Çünkü artık Suriye konusu, önce Arap Birliği girişimi, ardından BM Güvenlik Konseyi süreçleri sayesinde bir iç sorun olmaktan çıkmaya ve uluslar arası krize dönüşmeye başlamıştı. Doğal olarak da İsrailli resmi olmayan güvenlik yetkililerinin resmi politikaları etkilemeye yönelik analizleri gündeme gelmekteydi.    
3- Resmi düzeyde kaygı ve tehdit: İsrailli yetkililer, 2012 yılının ortalarından itibaren Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak “kaygı” ve tehdit açıklamaları yapmaya başladı. Suriye’deki istikrarsızlığı ve bu ülkedeki silahların örgütlerin eline geçebileceği ihtimalini “kaygı” sebebi olarak ortaya koyan İsrailli yetkililer, bu duruma seyirci kalmayacaklarını belirterek[4] soruna doğrudan müdahale edebilecekleri tehdidini savurdular.
Çünkü 4 Şubat 2012’de Güvenlik Konseyi’nden Suriye’ye yönelik bir uluslar arası müdahale kararının çıkarılamaması ve “Dostlar grubu”nun kurulması artık dünyada Suriye üzerinden yeni bir “Soğuk Savaş” dengesi oluşturmaya başlamıştı.
Doğal olarak da İsrail, resmi düzeydeki açıklama ve tutumuyla bu yeni Soğuk Savaş dengesindeki safını belirlemiş oluyordu.
4-Eylem: Suriye’deki kimyasal silah ve gelişmiş füzelerin Hizbullah’ın veya başka grupların eline geçmesinden kaygı duyduğunu belirterek bu konuda sessiz kalmayacağı tehdidinde bulunan İsrail, 30 Ocak’ta tehdidini eyleme geçirdi ve Şam yakınlarındaki Cemraya Askeri Araştırma Merkezini bombaladı.[5]
Dostlar grubunun jokeri İsrail
Amerika’nın “Suriye devriminde” doğrudan liderlik üstlenip muhalefetin hem siyasi hem de askeri kanadını yeniden yapılandırdığı kasım ve aralık ayları, İsrail’in Ürdün’le birlikte “ABD, İngiltere, Fransa Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan”dan oluşan Dostlar grubunun çekirdek kadrosuna bir joker üye olarak katılacağının sinyalini vermişti.
Çünkü “Dostlar”ın tüm çabasına rağmen Suriye’ye uluslar arası meşruiyeti olan bir müdahale kararı çıkarılamamıştı ve “Dostlar”ın sahadaki vekilleri de hem örgütsel yapılarındaki kırılganlık hem de eylemsel kapasite bakımından sonuca ulaşmaktan uzak görünüyordu.
Dolayısıyla “Dostlar”ın sahadaki vekillerine uluslar arası meşruiyete dayalı bir dış müdahale ile “uçuşa yasak bölge” oluşturulamayacağının ve isyancılara hava desteği sağlanamayacağının anlaşılması, bu şartları fiili durumla gerçekleştirebilecek İsrail gibi her türlü uluslar arası yasadan azade bir yeni aktörün oyuna girmesini zorunlu kılıyordu.
İsrail’in hiçbir kurala bağlı olmayan joker rolüyle oyuna dahil edildiğine ilişkin ilk gelişme 2012 yılının aralık ayında yaşandı.
4 Aralık tarihli el-Hayat gazetesinin Reuters mahreçli haberine göre, Mossad'a yakınlığıyla bilinen İsrail kaynakları, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in kimyasal silah kullanması halinde, Amerika, İsrail, Türkiye ve Ürdün'den oluşan dörtlünün Suriye'ye askeri müdahalede bulunması için hazırlıklar başladı.
Bu dörtlünün Suriye'ye askeri müdahalesinde koordinasyonun Amerika tarafından sağlanacağını ifade eden İsrail kaynakları, bu amaç doğrultusunda Ürdün, İsrail ve Türkiye'ye Amerikan askeri birliklerinin gönderildiğini açıklamıştı.
Bu dört ülkenin Suriye'ye askeri müdahale planının detaylarının gizli tutulmasına karar verdiğinin belirtildiği haberde, Türkiye’nin NATO'dan Patriot füze savunma sistemini, sınırdaki 10 farklı noktaya konuşlandırılmasını istediğine de dikkat çekilmişti.[6]
Suriye konusunda bir yılık sessizliğin ardından 2012 yılı ortalarında kaygı ve tehdit söylemi ile oyuna hazırlanan İsrail’in aralık ayından itibaren “Suriye’de kimyasal silah tehlikesi”ni en çok vurgulayan aktör haline gelmesi ve önce 30 Ocak’ta ardından da bugün Suriye’yi bombalaması el-Hayat gazetesinin haberini doğrulayan gelişmeler olarak gözüküyor.
İsrail’in Suriye’ye yönelik her iki saldırısı için de öne sürdüğü gerekçe, meşhur kaygılarına dayanıyor: Suriye’den Hizbullah’a giden füzeler…
Ancak son dönemdeki nitelikli operasyonlarıyla sahada üstünlüğü ele geçiren Suriye ordusuna ait mühimmat depolarının da bulunduğu 43 askeri üssü vurduğu[7] dikkate alındığında İsrail’in kuralsız joker rolünün “silahlı gruplara hava desteği sağlamak” olduğu anlaşılıyor.
Amerika’nın silahlı grupları Ürdün’de eğitmesi, Suriye’nin Ürdün sınırında oluşturulacak tampon bölge için Ürdün’e de Patriot yerleştirilmesinin gündeme gelmesi, İsrail’in “özür” aracılığıyla Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirmesi, aralık ayında oluşturulan “Dörtlü”deki rol dağılımına ilişkin ipuçları veriyor.
Özetle dünya jandarması ABD, Suriye konusunda BM’den yasal bir karar çıkarmakta başarısız olunca, dosyayı “mafyaya” teslim etmiş gözüküyor.
Suriye’nin doğrudan kendisinin cevap vermemesi veya müttefiklerinin kural dışı joker rolüyle oyuna girmemesi halinde ocakta başlayan İsrail saldırılarının sahadaki silahlı gruplara hava şemsiyesi oluşturacak şekilde daha da sıklaşması beklenebilir.